Benim Türkiye hayalim de menzil-i maksudu (arzulanan menzil) sadece AB tam üyeliği olan ama tüm dünya ile de, iç politikalarına bakmaksızın iyi ilişkiler kurabilen, ticaret yapan bir Türkiye. Ne demiş büyük şair Ahmed Haşim: “Melali anlamayan nesle aşina değiliz”. Benim hayal dünyam da AB tam üyelik tasavvurunu anlamayan bir Cumhurbaşkanına, yönetici grubuna hiç aşina değil. Hele, AB ile Şanghay İşbirliği Teşkilatını vatandaşının refahı, geleceği için eşdeğer gören zihniyete hiç ama hiç aşina değiliz.
“I have a dream” Martin Luther King’in 1963 senesinde ABD Washington DC’de 250 bin kişinin önünde, 1863 senesinde köleliğin resmen sonlandırılmasının yüzüncü senesinde ama ırk ayırımının hala sürdüğü günlerde yaptığı konuşmaya verilen ad; muhtemelen Türkçeye “Bir hayalim var” diye çevirmek daha doğru.
Bendenizin de parçası olduğu dünyaya ve doğup büyüdüğüm ülkeye yönelik bir hayalim var, bunu siz okurlarla paylaşmak istiyorum, ne kadar katılırsınız bilemem, bu başka mesele; bu noktaya geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel arasında Türkiye’nin Şanghay Beşlisi olarak bilinen, üye sayısının beşi çok aştığı gruba katılma ihtimali üzerine yaşanan bir tartışmadan geldim, uzun bir süredir ilk kez Özgür Özel’in ifadelerine tamamen katılıyorum, Erdoğan ise büyük mantık ve bilgi hataları yapmış bu tartışmada, ama çok da yadırgamadım, hele çevresindeki danışmanları bilirseniz.
Aşağıda T24 Haber Merkezinin 31 Ağustos Cumartesi günkü bir haberinden “kopyala-yapıştır” yöntemiyle ilgili tartışmayı özetleyen bir bölümü alıyorum:
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Tuzla'daki "Milli Savunma Üniversitesi (MSÜ) Deniz Harp Okulu Diploma Alma ve Sancak Devir Teslim Töreninde konuştu.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Doğu ile ilişkileri güçlendirirken, Batı ile köklü iş birliğini ilerletmenin yollarını arayacaklarını söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan "Biz birilerinin iddia ettiği gibi Avrupa Birliği (AB) ile Şangay İşbirliği Teşkilatı arasında bir tercih yapmak mecburiyetinde değiliz" diye konuştu."Türkiye yönünü sadece Batı'ya dönerek menzil-i maksuduna varamaz"
Ne yalan söyleyeyim, Özgür Özel’in ifadelerine tümüyle katılıyorum, Erdoğan’ın yanıtını da mantık ve formasyon lenk buluyorum (Timur-lenk yani aksak Timur), bu değerlendirmeyi yapmayı da kendim için hak buluyorum çünkü konu benim senelerce dersini verdiğim AB konusu.
ÖZEL’İN İFADELERİNE TÜMÜYLE KATILIYORUM
Erdoğan, konuşmasında, CHP lideri Özgür Özel'in, "Herkesin ortalama Avrupa Birliği'nde 45 bin dolar milli geliri var. Avrupa Birliği'nin önceki üyelerine baktığınızda 55 bin dolarlık bir ortalama milli gelir var. Oysa o hedefi terk edip sonra dönüp Şangay İşbirliği Örgütü'nün peşine takılınca, oradaki milli gelir ortalaması da 4 bin 500 dolar. Arada 10 kat fark var. Bu sefer referandum zengin, müreffeh Avrupa'nın bir parçası hukukun üstünlüğünün kalkınma getirdiği bir Türkiye mi yoksa Şangay İşbirliği Örgütü'nde olduğu gibi güçlü liderlerin, yoksul halkların olduğu bir Türkiye mi?" sözlerine cevap verdi. Erdoğan, Türkiye'nin, AB ile Şangay İşbirliği Teşkilatı arasında bir tercih yapmak mecburiyetinde olmadığını ifade etti”.
Ne yalan söyleyeyim, Özgür Özel’in ifadelerine tümüyle katılıyorum, Erdoğan’ın yanıtını da mantık ve formasyon lenk buluyorum (Timur-lenk yani aksak Timur), bu değerlendirmeyi yapmayı da kendim için hak buluyorum çünkü konu benim senelerce dersini verdiğim AB konusu.
Hayallerimi paylaşmaya önce dünyadan, Türkiye’den nispi bağımsız bir biçimde başlayayım.
Çin’in ekonomik büyümesi ve nüfusu, Rusya’da Putin politikaları, bu iki süper gücün yanlarına İran, Hindistan ve hatta Macaristan (AB üyesi!!!) gibi ülkeleri ve başkalarını da katıp batı türü liberal demokrasiye savaş açmaları ne yalan söyleyeyim insanı dünyanın geleceği için endişelere sevk ediyor, unutmayalım Trump da ABD’yi dört sene yönetti, bir kez daha iktidara gelebilirse ABD ama daha da önemlisi liberal demokrasinin akıbeti ne olur, belirsiz.
Bu manzara karşısında liberal demokrasiyi savunanların da kendi önlemlerini almaları şart; benim bu yazıda bu konuya yönelik naçiz önerilerim olacak.
Trump sonrası Biden başkan olduğunda, daha doğrusu olmadan önce ortaya atılan bir öneri vardı, NAFTA* ile AB’nin bir gümrük birliği yapması önerilmişti, nedense Biden döneminde unutuldu ama bu önerinin liberal demokrasi dünyası (Kuzey Amerika, AB) için çok önemli olduğunu düşünüyorum; sayıları yuvarlayarak vereceğim, 2024’de 120 trilyon dolarlık dünya katma değer üretiminin yaklaşık dörtte biri ABD’de (nüfus 330 milyon), yine yaklaşık bir o kadarı da AB’de (470 milyon) üretiliyor, yani dünya üretiminin (katma değer) yaklaşık yarısını ABD ve AB gerçekleştiriyor, toplam nüfus ise yine yaklaşık dünya nüfusunun (8 milyar) onda biri, çok zengin bir bölgeden bahsediyoruz, bu durum Birleşik Krallığı, Kanada’yı, Meksika’yı da katarsanız daha da belirgin hale geliyor, bu gümrük birliği de üçüncü ülkelere korumacılık belasına sapmadan bir ortak gümrük tarifesi (OGT) uygulayacak.**
NAFTA, AB, Birleşik Krallığın gerçekleştireceği bir gümrük birliğinin nasıl bir sinerji yaratıp bu bölgenin büyümesine, refahına nasıl katkı yapacağı çok açık, Rusya-Çin siyasi yakınlaşmasının ortada olduğu bir dünyada kanımca bu adımın atılması kaçınılmaz.
Bu hamlenin de AB ülkelerinin bir türlü gerçekleştirmeyi beceremedikleri ortak savunma politikası adımının NATO şemsiyesi ile tamamlanması gerekecektir; AB-Avrupa Konseyi ve AİHM ilişkisinin AB-NATO arasında da oluşturulması gündeme gelmeli, her AB ülkesinin AİHM’nin yargı yetkisini kabul etmiş olmasının şart olduğu gibi her AB ülkesinin NATO savunma şemsiyesinin altına girmesi de zorunlu olmalı.
Bu durumda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin NATO üyesi olmasının Türkiye tarafından nasıl karşılanacağı gibi bir mesele var ama kanımca şayet liberal demokrasinin sürdürülebilirliğine inanıyorsak bu minör sorunların mutlaka aşılması lazım.
Liberal demokrasi dünyası nefesini tutmuş 5 Kasım ABD Cumhurbaşkanlığı seçimlerini bekliyor, işin bu kadar zorlaştığı dönemlerde atılacak adımlar da çok cesur, kapsamlı ve iddialı olmalı, tıpkı NAFTA-AB gümrük birliği hedefi gibi, AB ülkelerinin tümü için NATO savunma şemsiyesi gibi.
NAFTA-AB gümrük birliği, AB’nin eksiksiz NATO şemsiyesi altına girmesi gibi konular azımsanmayacak bürokratik yönetim sorunları da çıkaracaktır ama bu sorunlar ufuktaki kara bulutlar iyi algılanıp çok rahat, karşılıklı küçük tavizlerle aşılabilir.
Özgür Özel anamuhalefet lideri olarak çok kibar konuşmuş, “halkların yoksul, güçlü liderlerin zengin olduğu” saptamasını Şanghay grubu için kullanmış, Türkiye için de kötümser bir gelecek senaryosu için kullanmış ama Türkiye’de de durum şimdiden Şanghay grubu ülkelerinden de kötü durumda.
TÜRKİYE’DE DURUM ŞANGHAY GRUBU ÜLKELERİNDEN DE KÖTÜ
Gelelim Özgür Özel-Erdoğan tartışması üzerinden hayalimin Türkiye bölümüne; Özgür Özel’in “Bu sefer referandum zengin, müreffeh Avrupa'nın bir parçası hukukun üstünlüğünün kalkınma getirdiği bir Türkiye mi yoksa Şangay İşbirliği Örgütü'nde olduğu gibi güçlü liderlerin, yoksul halkların olduğu bir Türkiye mi? sorusu üzerine olmalı” çok doğru, çok iyi formüle edilmiş bir yaklaşım.
Özgür Özel anamuhalefet lideri olarak çok kibar konuşmuş, “halkların yoksul, güçlü liderlerin zengin olduğu” saptamasını Şanghay grubu için kullanmış, Türkiye için de kötümser bir gelecek senaryosu için kullanmış ama Türkiye’de de durum şimdiden Şanghay grubu ülkelerinden de kötü durumda, yoksul halk, çok çok zengin yöneticiler ve hemen altında da çok zengin bir yüzde on, zengin bir yüzde on daha, gelecek korkusu yaşayan bir yüzde seksen istemiyorsak Türkiye-AB ilişkileri konusunu bir kez daha düşünmeliyiz, hatta ilk hedef olarak (menzil-i maksud) hiç aklımızdan çıkarmamalıyız.
Erdoğan için mantık ve formasyon lenk ifadesini de yaptığım şu alıntı için kullandım: “Erdoğan, Türkiye'nin, AB ile Şangay İşbirliği Teşkilatı arasında bir tercih yapmak mecburiyetinde olmadığını ifade etti.”
Hayır Sayın Cumhurbaşkanımız, Türkiye’nin AB ile Şanghay İşbirliği Teşkilatı arasında tercih yapmak gibi çok önemli, ertelenemeyecek bir mecburiyeti vardır, bu tercih işin özünde hukuk devleti ile hukuksuzluk, mafya devleti olma arasında bir yaşamsal tercihtir, şayet hatırlıyorsanız sizin de çok iyi bildiğiniz, kullandığınız ifadelerle ifade etmek gerekir ise “hukukun üstünlüğü ile üstünlerin hukuku” arasında bir tercihtir, bu tercihte zat-ı alileriniz bugün nerededir, bilmek isteriz doğrusu.
Menzil-i maksudunuz AB tam üyeliği iken (müzakere sürecini siz açtınız, harika idi) hukukun üstünlüğü diyordunuz, 2024’de "Türkiye yönünü sadece Batı'ya dönerek menzil-i maksuduna varamaz" derken de, tutarlılık (!!!) dört dörtlük, galiba artık üstünlerin hukuku diyorsunuz, neden Sayın Erdoğan?
Benim Türkiye hayalim de menzil-i maksudu (arzulanan menzil) sadece AB tam üyeliği olan ama tüm dünya ile de, iç politikalarına bakmaksızın iyi ilişkiler kurabilen, ticaret yapan bir Türkiye.
Ne demiş büyük şair Ahmed Haşim: “Melali anlamayan nesle aşina değiliz”.
Benim hayal dünyam da AB tam üyelik tasavvurunu anlamayan bir Cumhurbaşkanına, yönetici grubuna hiç aşina değil.
Hele, AB ile Şanghay İşbirliği Teşkilatını vatandaşının refahı, geleceği için eşdeğer gören zihniyete hiç ama hiç aşina değiliz.
Tam bir zihniye lenk.
---
*North America Free Trade Area: ABD, Kanada, Meksika
** Türkiye AB ile gümrük birliği içinde olduğundan bu OGT kapsamında olmaz.
Yorum Yazın