Sosyal medyanın siyasal içerik üretimindeki potansiyelini ve bu alandaki katkısını küçümsemek yerine, bu platformları daha etkili bir şekilde kullanmanın yollarını aramak gerekir. Bu bağlamda, HTalks’un yaptığı konuşmalar, gençleri kendi geleceklerini sorgulamaya ve ülkelerindeki mevcut koşullara karşı daha bilinçli bir duruş sergilemeye teşvik ediyor. Bu, sosyal medyanın doğru kullanıldığında ne denli güçlü bir araç olabileceğini bir nebze de olsa gösteriyor.
Dijital yayın camiasının siyasetle girift ilişkisi özellikle muhalif kamuoyunda biraz olumsuz bir önyargı ile kodlanmış durumda. Özellikle “Jahrein” kullanıcı adıyla bilinen Ahmet Sonuç’un 2023 Genel Seçimleri öncesinde ekseriyetle muhalif gençlerden oluşan kitlesini dönemin Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun aleyhine bir pozisyona doğru dürtmesi dijital yayın camiasının siyasetteki pozisyonuna ilişkin muhalif kamuoyunda birkaç kabul oluşturdu. Bu kabullerden en önemlisi, yayın camiasının yüzeysel fikirleriyle siyasetin derinliğini kavramaktan uzak genç zihinlerin politik kararsızlıklarının arttırılması olsa gerek.
Dürüst olmak gerekirse dijital yayınlarla büyüyen, ve vakit buldukça seyretmeye devam eden bir genç olarak bu kabule pek katılmıyorum. Ancak bu pozisyonumu açabilmek adına biraz daha üzerinde durmak istediğim bazı kavramlar var.
Öncelikle sosyal medyayı (ki dijital yayın platformları da bu tanıma dahil edilmelidir) geleneksel medyanın yalnızca dijital ve modern bir benzeri olarak kodlamak kanımca son derece isabetsiz olurdu. Kamusal tartışma sahasında bu hataya, özellikle geçmiş jenerasyonlar sıklıkla düşüyor gözüküyor.
Geleneksel medyadaki güç ve finansman ilişkileri ile sosyal medyadaki oldukça farklı. Güçün dağıtılmasının, finansmanın özgürleşmesiyle beraber sosyal medya paydaşları fikir ve içerik bakımından otonomlaşıyor. Böylece ortaya geleneksel medyada belki tahayyül bile edilemeyecek büyüklükte renkli bir kamusal saha çıkıyor.
TAHAYYÜL EDİLEMEYECEK BÜYÜKLÜKTEKİ RENKLİ BİR KAMUSAL SAHA
Sosyal medya ile geleneksel medya arasındaki ilişkiyi bir at arabasıyla otomobil arasındaki fark kadar keskin bir ayırımla tanımlamak gerekiyor. Bu ayırımsa kanımca en dikkat çeken fark noktası, güç ilişkileri olsa gerek. Geleneksel medyadaki güç ve finansman ilişkileri ile sosyal medyadaki oldukça farklı. Güçün dağıtılmasının, finansmanın özgürleşmesiyle beraber sosyal medya paydaşları fikir ve içerik bakımından otonomlaşıyor. Böylece ortaya geleneksel medyada belki tahayyül bile edilemeyecek büyüklükte renkli bir kamusal saha çıkıyor.
Ancak sosyal medyadaki bu finansal otonomi, bir taraftan da çeşitli tüketici önyargılarına atıf yapmak suretiyle bazı tehlikeleri de beraberinde getiriyor. Geleneksel medyadaki güç ilişkilerinin büyük ölçüde sıyırıp geçtiği sosyal medya paydaşları, geribildirim mekanizması olarak çok daha direkt ve ölçülebilir faktörleri ele almaya başlıyor; izlenme sayıları, beğeni sayıları ve direkt yorumlar.
Sosyal medyaya özgü bu geribildirim mekanizmaları, özellikle sektörü sadece bu kanatta tecrübe etmiş paydaşlar için tek doğru olarak ele alınıyor, tıpkı hayatı boyunca otomobil kullanmış bir sürücünün at arabası süremeyeceği gibi, geleneksel medyaya özgü ve daha kompleks ancak derinlikli geri bildirim mekanizmaları (örneğin yayın politikasına uyum gibi) artık yeni dünyanın medyasında geri planda kalıyor.
Dolayısıyla izlenme ve beğeni sayıları düşmek şöyle dursun artan, direkt mesajları sevgi ve övgü mesajlarıyla dolan bir yayıncının hayatın hangi alanına ilişkin olursa olsun sarf ettiği ifadeleri bir geri bildirime tabi tutmak için geçerli bir sebebi varmış gibi gözükmüyor.
Yalnızca direkt yorumlarla sınırlı olmak suretiyle giderek yok olan geri bildirim mekanizması ise en nihayetinde içerik üreticileri için de bir nevi kafes işlevi görüyor. Paydaş, bu kafesin dışına çıkmadığı sürece her şeyin yolunda olduğu anlayışıyla hareket ediyor ve nihayetinde kendine bir “tarz” oluşturuyor.
Bu süreç, sosyal medya içerik üretiminin influencer’lıktan oyun yayıncılığına, video içerik üretiminden eğitsel bilgi paylaşımına kadar pek çok parçasında keşfedilebilir.
Ancak bu süreci sakıncalı bir hâle getiren yegâne konu siyaset.
Ancak sosyal medya, azalan dikkat süresi ve akışın hızlılığı nedeniyle bu denli bir anlatım derinliliğine tahammül edemiyor. Dolayısyıla konu siyaset olduğunda yeni-eski medya ikileminin yalnızca yeni medya tarafında faaliyet gösteren pek çok içerik üreticisi için yapılması gereken tek şey, sosyal medyanın basitleşen geri bildirim modelini siyasete adapte etmek oluyor.
SOSYAL MEDYANIN GERİ BİLDİRİM MODELİNİ SİYASETE ADAPTE ETMEK
Özellikle Türkiye siyaseti, kompleks doğası gereği bu şekilde direkt bir geri bildirim mekanizmasıyla işlenemeyecek kadar derinlikli. Her gün yeni güç ilişkilerinin ortaya çıktığı, gündemin ışık hızıyla değiştiği bir siyaset ortamında her soruya “evet/hayır” şeklinde cevap vermek gittikçe zorlaşıyor, ve “ama” bağlacı önem kazanıyor.
Ancak sosyal medya, azalan dikkat süresi ve akışın hızlılığı nedeniyle bu denli bir anlatım derinliliğine tahammül edemiyor.
Dolayısyıla konu siyaset olduğunda yeni-eski medya ikileminin yalnızca yeni medya tarafında faaliyet gösteren pek çok içerik üreticisi için yapılması gereken tek şey, sosyal medyanın basitleşen geri bildirim modelini siyasete adapte etmek oluyor.
“şuculuk/buculuk” olarak açıklanabilecek, zor sorulara basit cevaplar vermek üzerine kurulu bir siyaset bakışı da, burada devreye giriyor.
Dolayısyıla siyasete ilişkin sosyal medyada içerik üreten paydaşları düşündüğümüzde, Nevşin Mengü, Fatih Altaylı ve Cüneyt Özdemir gibi isimleri bir tarafa, Jahrein gibi isimleri bir başka tarafa almak gerekiyor.
İşte başta sözüne ettiğim ön kabule katılmıyor oluşumun en önemli sebebi bu; sosyal medyanın değişen geri bildirim mekanizmaları özellikle yeni nesil içerik üreticilerine kolay bir çıkış yolu tanıyor: “Beğeni sayın azalmıyorsa, doğru bir şey söylüyorsundur.”
Gelmek istediğim nokta bu kabulün doğru veya yanlışlığından ziyade, sosyal medya içerik üretimi için artık bir motto haline gelmesi. Ancak sağduyulu bazı isimler, bu süreci zaman zaman ekstra denetim mekanizmalarıyla (şahsi siyasi pozisyon vs.) çeşitlendiriyor. Bu da şüphesiz eski medya geleneğinden gelen bir refleks. Jahrein’in saydığım diğer isimlerden ayrıldığı en önemli nokta bu.
En nihayetinde belki daha çok finansal kaynağı olan değil ama, sesi daha fazla çıkanın (beğeni-izlenme sayısı) daha makbul olduğu bir kamusal tartışma sahası ortaya çıkıyor.
Kanımca mesele bundan ibaret. Buradan hareketle Türkiye’deki gençlerin siyasal savrulmaya çok müsait olduğu, sosyal medya içerik üreticilerinin de fikir oluşturmaktan yoksun boş beyinler olduğu çıkarımına varmak mümkün değil.
Bu kabulü yazmama ilham olan gelişme ise, HTalks kullanıcı adıyla tanınan bir başka içerik üreticisi Hasan Arda Kaşıkçı’nın geçtiğimiz günlerde Türkiye siyasetine ilişkin yaptığı bazı yorumlar oldu.
Her ne kadar pek çok muhalif için malumun ilamı kabul edilebilecek seviyede olsa da, bu yorumlar HTalks’un sosyal medya geleneğinden gelen ve tıpkı Jahrein’de olduğu gibi geniş kitlelerin fikirlerini etkileyebilecek cinsten olmasıyla heyecanla karşılandı.
HTalks, şunları söylemişti: Her nesil bir öncekinden daha kolay ev ve araba sahibi olmuş. Benim annem işçi emeklisi. 2009'da emekli ikramiyesi ile Ankara Eryaman 5. Etap'ta metro inşaatının çok yakınında bir ev aldı. Bizler, 90'lı ve 2000'li çcouklar bir önceki neslinden daha fakir olan tek jenerasyonuz. Bu ülke kurulduğundan beri. Peki sizin buna tepki göstermemeniz için ne yapıyorlar? O düşman, bak şu dilde şarkı söylemiş. Size hep 'Bakın cambazayı' oynatıyorlar. Bunların hepsi safsata. Garibanlıktan başka sorun yok bu ülkede. Diğer meselelerin hepsi uyduruk işler. Garibanlıktan başka hiçbir sorun yok. Diyarbakır'da da Edirne'de de Isparta'da da gariban. Diyarbakır'daki çocuğun da Edirne'deki çocuğun da hayalleri dibe batıyor. Terk gerçeği bu ülkenin. 40 sene çalışıp bir ev alamıyorsun. Bak cambaza oynatan tiplerin gazına gelmeyin.
Sonuçta HTalks gibi isimler, Türkiye’deki gençlerin mevcut ekonomik ve sosyal durumlarını ve bu durumun nasıl manipüle edildiğini açık bir şekilde ortaya koyarak sosyal medya platformlarında önemli bir tartışma zemini yaratıyor. Bu tür içerik üretiminin de ihtimali, gençlerin siyasete dair algılarının ve eleştirel düşünme yeteneklerinin gelişmesi açısından büyük bir önem taşıyor.
Dolayısıyla, sosyal medyanın siyasal içerik üretimindeki potansiyelini ve bu alandaki katkısını küçümsemek yerine, bu platformları daha etkili bir şekilde kullanmanın yollarını aramak gerekir. Bu bağlamda, HTalks’un yaptığı konuşmalar, gençleri kendi geleceklerini sorgulamaya ve ülkelerindeki mevcut koşullara karşı daha bilinçli bir duruş sergilemeye teşvik ediyor. Bu, sosyal medyanın doğru kullanıldığında ne denli güçlü bir araç olabileceğini bir nebze de olsa gösteriyor.
Yorum Yazın