Mobil göç noktaları uygulamasıyla desteklenen 'her şey kontrolümüz altında' anlatısı toplumda bir ‘güven’ duygusu yaratmaya çalışıyor. Son zamanlarda derinleşen ekonomik krizin de etkisiyle yükselen göçmen karşıtlığı bağlamında kamuoyuna bu güven duygusunun verilmesi hükümet için çok önemli.
31 Mart yerel seçimleri yaklaşırken gündemdeki önemli maddelerden birisi göç yönetimi. Bir yandan kamuoyunda yükselen göçmen karşıtlığı, bir yandan muhalefet partilerinin göç yönetimi konusunda iktidara yönelttiği eleştiriler, hükümeti bu konuda somut adımlar atmaya itti. Bunlardan en ilgi çekici olanı mobil göç noktaları uygulaması. Biyometrik teknolojiyle donatılan ve göçmenlerin yoğun olarak bulunduğu yerlerde rastgele ortaya çıkan bu araçlar, kentsel alanlardaki düzensiz göçü kontrol altına almayı amaçlıyor. Bu uygulama, göçmen karşıtı tutumların arttığı bir ortamda 31 Mart'ta yapılacak yerel seçimler öncesinde büyük önem taşıyor.
İçişleri Bakanlığı verilerine göre mobil göç noktalarının Temmuz 2023'teki lansmanından bu yana 64.639 düzensiz göçmen tespit edilip gözaltı merkezlerine sevk edildi. Bu, hükümetin düzensiz göçü sadece sınır geçişleri sırasında değil, sürekli ve her yerde izlemesini sağlayan yenilikçi bir yaklaşım.
DÜZENSİZ GÖÇÜN HER YERDE İZLENMESİNİ SAĞLAYAN BİR YAKLAŞIM
İçişleri Bakanlığı verilerine göre mobil göç noktalarının Temmuz 2023'teki lansmanından bu yana 64.639 düzensiz göçmen tespit edilip gözaltı merkezlerine sevk edildi. Bu, hükümetin düzensiz göçü sadece sınır geçişleri sırasında değil, sürekli ve her yerde izlemesini sağlayan yenilikçi bir yaklaşım. Ama daha önemlisi kamuoyuna ‘her şey kontrol altında’ duygusu vermeyi hedefliyor. Üstelik mobil göç araçlarında kullanılan biyometrik teknoloji Türk mühendisler tarafından geliştirilen ve ilk kez Göç İdaresi Başkanlığı tarafından düzenli göçmenleri kayıt altına almak için 2022’de kullanıma başlanan bir teknoloji. Göç kontrol noktalarının her an ve her yerde bulunması ve Türk mühendisler tarafından geliştirilen biyometrik teknolojiyi kullanmaları, devletin gücü ve ulusal egemenlikle ilgili güçlü bir sembolizm barındırıyor. 'Her şey kontrolümüz altında' anlatısı bir yandan toplumda ‘güven’ duygusu yaratmaya çalışırken bir yandan da hükümetin 'yerli ve milli’ anlatısı ile iç içe geçerek ‘gurur’ duygusunu okşuyor. Son birkaç seçim kampanyasında değişik muhalefet partileri hükümeti sınırların kontrolünü kaybetmekle suçlayıp düzensiz göçmen sayısındaki artışı eleştirdi. İktidar partisinin 2019'da İstanbul ve Ankara'da belediye seçimlerini kaybetmesinde göç politikalarının önemli bir rolü olduğuna dair değerlendirmeler var. 31 Mart'ta yeni bir seçime giderken hükümetin göçü kontrol altında tutması veya tuttuğunu göstermesi çok önemli.
Kamuoyunda yükselen göç karşıtlığı ve muhalefetten gelen bu eleştirilere karşılık olarak iktidar partisi AKP, 1 milyon mültecinin Suriye'ye 'gönüllü geri dönüşü' için söz verdi. Özellikle Ali Yerlikaya’nın 2023 seçimleri sonrasında 3 Haziran’da İçişleri Bakanı olarak atanmasından itibaren başlayan bazı uygulamalar göç yönetimi konusunda halkta iktidara yönelik güven duygusu yaratmayı hedefliyor. Göç kontrolüne yönelik bazı uygulamalar önceki yıllarda başlamıştı. Örneğin, 2022 yılında Göç İdaresi Başkanlığı, yabancı uyrukluların nüfusun %25'inden fazlasını oluşturduğu ülke genelindeki toplam 1.160 mahallede yabancı uyrukluların artık ikamet kaydı yaptıramayacağını duyurdu. Bir başka göç kontrolü önlemi olarak Türkiye, Suriye ile olan 911 kilometrelik sınırının büyük bir kısmı boyunca 3 metre yüksekliğinde bir duvar inşa etti.
Türkiye ayrıca, AB fonlarıyla desteklenen yeni 'geri gönderme merkezleri' inşa ederek 2015'te 2000 olan sınır dışı etme kapasitesini 2022'de 20.000'e çıkardı. Ancak bu uygulamalar özellikle büyükşehirlerde oldukça görünür olan göçmenlere ilişkin tedirginliği gidermek için yeterli değildi. İşte bu noktada, Mobil göç noktaları, Haziran 2023'te atanan yeni İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya tarafından vaat edilen daha sıkı bir göç kontrol rejiminin bir parçası olarak Temmuz 2023'te uygulamaya kondu. Türkiye'de en fazla göçmenin yaşadığı büyük bir metropol şehir olan İstanbul'da konuşlandırılan 9 minibüsle başlayan bu uygulama, Şubat 2024 itibariyle 103'ü İstanbul'da olmak üzere tüm ülkede faaliyet gösteren 162 minibüse yükseldi. Bu minibüsler kentsel alanlarda yoğun toplu taşıma noktalarına, halka açık meydanlara, camilere ve alışveriş alanlarına yakın rastgele yerlerde faaliyet gösteriyor. Bir göç uzmanı ve bir tercümanla donatılan ve polis memurlarının eşlik ettiği minibüsler, göçmenlerin biyometrik verilerine dayanarak 'yasallıklarını' kontrol etmek için işlek bölgelere yerleştiriliyor.
Düzensiz göçmen olduğu parmak izi ile tespit edilenler sınır dışı edilmek üzere 'geri gönderme merkezlerine' sevk ediliyor. Uygulamaya konulmasından itibaren bu araçlar etkili göç kontrolünün sembolleri haline geldi. Öyle ki Göç İdaresi Başkanlığı’nın Twitter/X hesabının kapak sayfası bu minibüslerin görselinden oluşuyor. Uygulamaya konan illerde yerel basında önemli bir yer tutuyor. Bu minibüslerle yapılan kontroller sonucunda yakalanan kişi sayısına ilişkin istatistikler Göç İdaresi Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı ve İçişleri Bakanı'nın kişisel hesapları tarafından düzenli olarak paylaşılıyor. İçişleri Bakanı katıldığı televizyon programlarında göç yönetimine ilişkin değerlendirmelerinin büyük bir kısmını bu araçların düzensiz göçün kontrolündeki rolünü anlatmak için kullanıyor.
Bu araçların göç kontrolündeki etkinliği bir yana bu araçlarla kamuoyuna iki önemli mesaj verildiğini düşünüyorum. Bunlardan birincisi, mobil göç araçları göç yönetimine yönelik bürokratik ancak insani bir yaklaşımın parçası olarak kullanılıyor.
MOBİL GÖÇ ARAÇLARI İLE VERİLMEK İSTENEN ÖNEMLİ MESAJ
Bu araçların göç kontrolündeki etkinliği bir yana bu araçlarla kamuoyuna iki önemli mesaj verildiğini düşünüyorum.
Bunlardan birincisi, mobil göç araçları göç yönetimine yönelik bürokratik ancak insani bir yaklaşımın parçası olarak kullanılıyor. Politika aktörleri sıklıkla bu minibüslerin konuşlandırılması sayesinde elde edilen bürokratik etkinliği vurgularken aynı zamanda göç kontrolünün insani bir şekilde nasıl sağlandığının da altını çiziyor. Örneğin Bakan Ali Yerlikaya’nın pek çok konuşmasında düzensiz göçle mücadelenin “medeniyet ve insani değerlerimize uygun” yapıldığı vurgulanıyor. Bu vurgu AKP için önemli. Zira, AKP özellikle Suriye krizinin başlangıcından beri izlediği ‘misafirperver’ ve ‘insani’ politikaya dayanarak Batı ülkeleri karşısında bir ahlaki üstünlük iddiasında bulunuyor. Dolayısıyla mobil göç noktaları da düzensiz göçmenleri bulundukları yerde tespit etmek için kullanılan ve bu şekilde bürokratik etkinlik sağlayan inovatif bir politika aracı olarak ortaya konuyor. Ayrıca yapılan sıkı denetimlerin Türkiye’de düzensiz göçmen statüsünde bulunanları kendiliğinden ülkeyi terk etmeleri için teşvik ettiği vurgulanıyor. Son olarak, politika aktörleri ayrıca bu tür bir göç kontrolünün, insan kaçakçılarını Türkiye'yi bir transit ülke olarak görmekten caydırarak uzun vadede insani amaçlara hizmet edeceğini savunuyor.
İkinci olarak, mobil göç noktaları uygulamasıyla desteklenen 'herşey kontrolümüz altında' anlatısı toplumda bir ‘güven’ duygusu yaratmaya çalışıyor. Son zamanlarda derinleşen ekonomik krizin de etkisiyle yükselen göçmen karşıtlığı bağlamında kamuoyuna bu güven duygusunun verilmesi hükümet için çok önemli. Mobil göç araçları kalabalık şehir merkezlerindeki görünürlükleriyle devletin gücünü temsil eden önemli sembollere dönüşüyor. Bu araçlarda kullanılan biyometrik teknolojinin Türk mühendisler tarafından geliştirilmiş ‘yerli ve milli’ bir teknoloji olduğu vurgusu aynı zamanda tekno-milliyetçi ideolojinin yeniden üretilmesine katkıda bulunuyor. Düzensiz göçmenleri sürekli ve her yerde kontrol etmeyi sağlayan mobil göç araçları bir yandan kamuoyuna devletin gücüne dair güven telkin ederken bir yandan da yerli ve milli teknoloji anlatısı ile iç içe geçerek milli gurur duygusunu okşuyor.
Yorum Yazın