Benim naçizane fikrim durumun şu an “Yakışıklı Güvenlik” gibi bir yere gelmesindeki en büyük paylardan biri 120 saatlik bir kursun sonunda edildiğini düşünülen mesleki yeterlilik meselesi. Teorinin kimseye zararı olmaz tabii ki fakat hiç sahaya çıkmamış, hiç olası bir krizi yerinde önlemeye çalışmamış, var olan bir krizi yönetmek zorunda kalmamış veya krizin yönetildiğine şahit olmamış bir özel güvenlik görevlisi adayının da işinin ciddiyetinin farkına varmasını 120 saat dört duvar arasında anlattığınız ders ise sağlayamazsınız.
Geçtiğimiz günlerde sıkça karşılaştığımız veya benim algıda seçicilik ile sıkça karşılaştığımı düşündüğüm bir habere göre Türkiye’de son dönemde en fazla iş başvurusu yapılan meslekler arasında ilk sırayı “Güvenlik Görevlisi” aldı. Uzun zamandır arzın talebi bu kadar güzel karşıladığına şahit olmadığımız şekilde, işveren tarafından en çok aranan meslekler arasında da ilk sırayı yine “Güvenlik Görevlisi” aldı.
Uzun yıllardır Güvenlik Görevlisi yetiştirme kurslarında Etkili İletişim dersi eğitmenliği yapan ben için hayli haber değeri olan bir veri… Bilmeyenler veya merak edenler için özet geçelim: Yardımcı özel kolluk kuvveti yani halk arasında bilinen ismi ile Özel Güvenlik olabilmek için Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı, ilgili kurumun gözetim ve denetiminde olan yetkili kurslar aracılığı ile 120 saatlik eğitimini aldıktan sonra yapılan ilk sınavda başarılı olanlar Özel Güvenlik Görevlisi olmaya hak kazanırlar. Tabii bunların yanında edinilmesi gereken diğer özel şartlar da var. Özel merakı olan en yakın kurstan gerekli bilgileri alabilir.
Uzun zamandır bu “sektör” ile ilgili yazmak istiyordum, dediğim gibi karşıma çıkan bu haber tetikleyici oldu. Tetiklenmeden evvel bu konuda yazma fikrini aklıma sokan şey ise yine uzun zamandır Özel Güvenlik camiasında kendine bir şekilde yer edinmiş fakat belli ki mesleki olarak tatmin olamamış bir arkadaşımız: Yakışıklı Güvenlik.
YAKIŞIKLI GÜVENLİK
Benim dikkat çekmek istediğim yer ise bu endüstrileşme hali: “Endüstri” dedim mi zaten eşittir tüketim… En azından bizim ülkemizde. Tüm dünyada tamamen tasarım, üretim, araştırma-geliştirme, kalite yönetimi gibi olgularla anılan endüstri kavramının ülkemizde tüketim ile anılması da ayrı bir tartışma konusu.
Uzun zamandır bu “sektör” ile ilgili yazmak istiyordum, dediğim gibi karşıma çıkan bu haber tetikleyici oldu. Tetiklenmeden evvel bu konuda yazma fikrini aklıma sokan şey ise yine uzun zamandır Özel Güvenlik camiasında kendine bir şekilde yer edinmiş fakat belli ki mesleki olarak tatmin olamamış bir arkadaşımız: Yakışıklı Güvenlik. Yazımın bundan sonraki satırlarında Yakışıklı Güvenlik kavramını bir kişiye değil bir temsil durumuna ithafen kullanacağımı ve kimsenin şahsı ile özel bir uğraşımın olmadığını özellikle belirtmek isterim.
Bundan 12-13 yıl kadar önce yine aynı meslek grubuna vermeye başladığım ilk Etkili İletişim derslerini düşündüğümde, meslek ile ilgili işlerin buraya geleceğini hiç tahmin etmiyorduk hiçbirimiz. O zamanlar yalnızca kapıda “Dur-Geç”, “Sen geçme” diyen arkadaşlar olacağımızı sanıyorduk. Ki zaten verdiğimiz eğitimin hem niteliği hem süresi bundan daha fazlasına da müsaade etmiyordu. Öğrencilerim çok iyi bilir ki, benim ilk derste sorduğum klasik sorularımdan biri “Bu mesleğe sahip olmayı neden istiyorsunuz?”dur. Bu soruya 10 yıl önce aldığım cevaplar ile şu an aldığım cevaplar arasında sanıyorum fersah fersah fark var. Burada suçu, tabii ortada bir suç varsa, yalnızca ülkenin ekonomi-politiğine atmayacağım. Yıllar önce bu mesleği gerçekten hayalinde yaşayıp kursa gelen insan ile “Artık bir şey olalım da hocam ne olursak olalım.” Diyen insan bir olur mu, olmuyor. Her yazımda başkasına batırdığım çuvaldızı bu sefer kendimize batırmak istiyorum ben.
Başlayalım.
Her şeyde “Algı” bir numaralı aktör olduğu gibi, mesleklerde de aslında biraz durum böyle. Biz yıllardır “Güvenlik” dendiği zaman kendi demografik yapımıza göre bir fikir sahibi olduk. “Güvenlik” kelimesinin kod açımı hepimizin kafasında farklı bir imge oluşturdu. Siz de düşünün bundan 10 yıl önce “Güvenlik” dendiğinde ya bir barın kapısında duran koca koca “Abi”ler canlanırdı gözümüzde ya bir site güvenliği görürdük hayalimizde. Spor müsabakaları, siyasetçilerin yakın korumaları gibi klasik “Güvenlik”lere hepimiz aşinaydık. Sonra birden devlet kurumlarının kapılarında, hastanelerde, havaalanlarında her yerde özel güvenlik görevlilerini görmeye başladık. Ve algı da yavaş yavaş oluşmaya başladı aslına bakarsanız. Artık mesela “Hastane Polisi”ni çok görmüyorduk ama Özel Güvenlik her yerdeydi. Çok da güzel olmuştu aslında, sonuçta vatandaş kendini güvende hissediyordu.
Tam da oralarda bir yerlerde kırılma yaşanmaya başladı algısal olarak. Bu kadar yaygınlaşan bir mesleğin “Ciddiyet”in terazisinde bir yerlerde kendine yer bulması gerekiyordu. Her üniformalı iş gibi Özel Güvenliğin de halktaki karşılığının “Güven, ciddiyet, katılık ve kuralcılık” olması gerekiyordu. Başlangıçta belki böyleydi de. Fakat sonraları ne olduysa algı biraz daha “rahat” bir yerlere kaymaya başladı.
Benim naçizane fikrim durumun şu an “Yakışıklı Güvenlik” gibi bir yere gelmesindeki en büyük paylardan biri 120 saatlik bir kursun sonunda edildiğini düşünülen mesleki yeterlilik meselesi. Teorinin kimseye zararı olmaz tabii ki fakat hiç sahaya çıkmamış, hiç olası bir krizi yerinde önlemeye çalışmamış, var olan bir krizi yönetmek zorunda kalmamış veya krizin yönetildiğine şahit olmamış bir özel güvenlik görevlisi adayının da işinin ciddiyetinin farkına varmasını 120 saat dört duvar arasında anlattığınız ders ise sağlayamazsınız.
“Sizden sokakları süpürmeniz istenirse Michelangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’ın beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki, gökteki ve yerdeki herkes durup, burada dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş desin.” Martin Luther King.
SHAKESPEARE’İN ŞİİR YAZDIĞI GİBİ SÜPÜRÜN
Sonrasında, görevine başlayan özel güvenlik görevlilerinden görev yerini terk edip “Ne var şu evrakı götürsen.”, “Ne olur şu çayı getirsen.”, “Şurayı süpürsen ne olacak ki, eline mi yapışacak?”, “Ne var yani şu hasta yakınının aracını otoparka çeksen.”, “Haydi emekli maaşını çekiver amcanın.” gibi beklentilere girerek de özel güvenlik görevlisinin sahip olması gerektiği mesleki ciddiyeti sağlayamazsınız.
Devamında kılık kıyafete, saça, tıraşa, boy, kiloya bir standart getirmediğiniz sürece imaj olarak da bir standart ve saygı yakalayamazsınız.
Son olarak her meslekte olması gerektiği gibi ciddiyetle, Özel Güvenlik Görevliliği mesleğinde ortaya çıkıp ve yakışıklı olduğunu iddia ederek herhangi bir meslek grubu üzerinden “prim” yapmaya çalışan bir endüstri ürününe gerekeni yapmazsanız siz de meslek grubu olarak bir endüstri ürünü olarak algılanır halkta da o karşılığa göre muhatap bulursunuz.
O nedenle: “Sizden sokakları süpürmeniz istenirse Michelangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’ın beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki, gökteki ve yerdeki herkes durup, burada dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş desin.” Martin Luther King.
Martin Luther’in bu sözünü meslekte hem yetiştiren hem de yetişenlere ithaf ediyorum.
Yorum Yazın