CHP’nin yol haritası ne olmalı dosyamız için sorularımızı cevaplayan Prof. Dr. İhsan Dağı; “Gençlerin tepkisi, AKP iktidarının ‘geçiciliği’ni gösteriyor; iktidar partisine ‘kendi çocukları’ itiraz ediyor. 2002’den bu yana AKP aynı ailenin üç kuşağından oy alabilen bir partiydi. Hem ailenin dedesi, hem babası, hem çocuğu AKP seçmeni olabiliyordu. İktidar partisi şimdi ailenin dedelerini de çocuklarını da kaybetti büyük ölçüde. Yaşlıları hala geri kazanabilir, ama gençleri kazanmaları neredeyse imkansız.” olduğunu söyledi
---
CHP’nin yol haritası ne olmalı? dosyasındaki tüm yazı ve söyleşileri okumak için buraya tıklayınız.
---
CHP’nin 19 Mart sonrası süreçteki siyasetini nasıl değerlendiriyorsunuz?
CHP, yönetimi ve tabanıyla uyumlu ve kararlı bir siyasal örgüt gibi davrandı. Kendi seçmenini konsolide etti, liderliği pekiştirdi, gençlerle ilişkisini güçlendirdi ve diğer muhalefet partilerinin tabanlarıyla 31 Mart sonrası yeniden temas sağladı. Toplumsal muhalefetin siyasal temsilcisi görüntüsünü yaratarak iktidar karşıtlığının çekim merkezi olduğunu gösterdi. Ancak, kitleselleşen bir muhalefetin ve bu muhalefetin kamuoyuna yansıyan yüzlerinin ‘karşı tarafta’ yarattığı duygu ve tepkiyi de CHP’nin hesaba katması gerek. Seçim kazanmak için CHP sadece kendi oyunu artırmaya bakmamalı, iktidar blokunun oyunu nasıl azaltırım sorusuna da odaklanmalı. Tam da bu nedenle, yaptıklarının ‘karşı taraf’ta nasıl bir sonuç yarattığını da gözlemek zorunda.
Toplumsal tepkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
CHP yeni keşfetti belki ama, bu ülkenin merkez siyasetinde, atanmışlara karşı seçilmişleri üstün gören derin bir siyasal gelenek var. Askeri darbeler bu kültürü daha da yerleştirdi. AKP de iktidara merkezin ve merkez sağın bu refleksini harekete geçirerek geldi. Hükümet deviren, meclisi fesheden, parti kapatan siyaset dışı güçlere karşı seçilmişlerin üstünlüğü fikri ahlaki ve demokratik bir söylem. 19 Mart sonrası oluşantoplumsal tepkide böyle bir boyut da var. Türkiye’de halk her ne kadar siyasetçilere yönelik negatif anlatılara eğilimli de olsa, siyasetçiye hesabı kendisi sormak istiyor. İstanbul Belediye Başkanını halk seçti. Hesabını yine halk soracak. Halk, yargının veya bürokrasinin bu işe, yani kendi işine karışmasına itiraz ediyor. İmamoğlu’nun diplomasını iptal eden üniversite yönetimine, onu tutuklayan yargıya, ‘siyasete karşıma,’ diyor. Bu söylem AKP seçmenine de ulaşıyor, çünkü onlar da yıllarca ‘siyaset dışı aktörler’in siyaseti dizayn etmesine itiraz ettiler.
Dolayısıyla, iktidar kendi seçmeninin önemli bir kısmına da 19 Mart’ta olanları anlatmakta zorlanıyor. Seçilmiş veya seçilecek bir aktörün siyaset dışı yollarla devre dışı bırakılması insanlarda ‘kendi kaderlerini tayin hakkı’nın ellerinden alındığı hissi yaratıyor. Bu, diğer bütün adaletsizlik duygularından büyük ve derin, çünkü seçmenin iradesini ortadan kaldırıyor, seçmeni bir siyasal varlık olmaktan çıkarıyor, hiçleştiriyor. Soyut bir ‘milli irade’ meselesi değil bu, seçmen bunu ‘kişisel’ algılıyor; bireysel iradesine bir müdahale olarak görüyor. Bir insanın kaybetmeyi göze alabileceği son şeydir iradesi; onu da kaybeden köleleşir. Seçmen adaletsizliklere itiraz ediyor, iradesinin yok sayılmasına direnç gösteriyor ve ‘özne’ olma ısrarını sürdürüyor. Hem muhalefetin hem iktidarın toplumsal tepkideki ‘özne’ olma iradesini görmesi gerek.
TÜRKİYE’NİN ‘RÖVANŞ’A DEĞİL BİR ‘GEÇİŞ STRATEJİSİ’NE İHTİYACI VAR
Liselere kadar inen bir tepkisellik oluştu tüm Türkiye’de.Bunu nasıl değerlendiriyoruz?
AKP, kendi iktidarı döneminde yetişen neslin gerisinde kalmış durumda. Onların ne sorunlarını ne de beklentilerini anlıyor. ‘Yeni Türkiye’ inşa ettiklerini iddia edenlerin aslında yeni bir iktidar merkezi yaratmaktan başka bir şey yapmadıkları anlaşılıyor. Üstelik, biyolojik olarak ‘geçici’ bir iktidar bu. Arkasında ne bir kültür, ne bir ideoloji, ne de toplumsal bir tahayyül var kalıcılığı üretecek. Gençlerin tepkisi, AKP iktidarının ‘geçiciliği’ni gösteriyor; iktidar partisine ‘kendi çocukları’ itiraz ediyor. 2002’den bu yana AKP aynı ailenin üç kuşağından oy alabilen bir partiydi. Hem ailenin dedesi, hem babası, hem çocuğu AKP seçmeni olabiliyordu. İktidar partisi şimdi ailenin dedelerini de çocuklarını da kaybetti büyük ölçüde. Yaşlıları hala geri kazanabilir, ama gençleri kazanmaları neredeyse imkansız.
Bu tarihsel kaçınılmazlığı görüp iktidarın yumuşaması, uzlaşı araması gerek, barış içinde bir ‘geçiş planı’ yapması, gelecek nesillerine de yaşayabilecekleri bir Türkiye bırakma çabasına girmesi beklenir. Başka bir ifadeyle, ‘AKP sonrası bir Türkiye’de dindarlar, muhafazakarlar nasıl yaşayacaklar?’ sorusuna iktidar bugünden bir cevap üretmeli. Gençlerin itirazları bu anlamda aslında bir işaret fişeği. İktidar ebedi değil, ama hayat devam edecek. AKP biyolojik sınırına gelip dayanmışken CHP dahil muhalefet için siyaset yapacak çok geniş bir demografik alan var. CHP, gençlik hareketlerinin radikalleşmesine fırsat vermeden ‘barışcıl bir geçiş süreci’nin koşullarını oluşturabilir. Bu, AKP için de bir çıkış yolu aslında. Türkiye’nin ‘rövanş’a değil bir ‘çıkış stratejisi’ne, bir ‘geçiş süreci’ne ihtiyacı var.
Her hafta yapılacak ilçe/il mitingler bu toplumsal tepkiyi canlı tutar mı?
Toplumsal tepkinin sürekliliğini sağlamak hiç kolay değil. Seçimlere normal koşullarda daha üç yıl var. AKP’nin Kasım2027’den önce seçime gitme olasılığı bence yok. İktidar partisi 2023’de aldığı yönetim yetkisini sonuna kadar kullanmak isteyecektir. Ufukta henüz seçim gözükmezken toplumsal tepkiyi yüksek bir kitlesellikle sürdürebilmek zor. Toplumsal muhalefetin mobilizasyonu için farklı protesto modelleri geliştirilebilir ama. Büyük mitingler, büyük gövde gösterileri değil; topluma, tabana, köye, mahalleye, sokağa inen bir siyaset, yani ‘derinden giden’ bir toplumsal muhalefet örgütlenebilir. Kitleselliği, tabanda çok geniş alanlara yayılan bir ‘mikro’ siyasetin ağlarını örmek için kullanmak daha etkili bir yöntem olabilir kalıcılığı sağlamak ve seçimleri kazanmak için.
CHP’NİN İKİLİ BİR SİYASET STRATEJİSNE GEREKSİNİMİ VAR
CHP farklı olarak ne yapabilir ve neler yapmalı?
CHP ‘dip dalgası’ yaratmalı kazanmak için, tozu dumana katan bir fırtına değil. AKP seçmenini korkutmadan, tahrik etmeden, konsolide etmeden siyaset yapmanın yolunu düşünmeli ve bulmalı. ‘Yeter artık, muhafazakarların hassasiyetlerinden,’ diyerek, bunu söyleyenleri linç ederek başarılı olamazmuhalefet. 14 Mayıs’ta gördük bunu. Futbolda olduğu gibi siyasette de mücadelenizi sadece kendinize kendi gücünüze, oyuncularınızın özelliklerinize bakarak yürütemezsiniz. Kazanmanın en önemli unsurlarından birisi rakibinizi anlamak, onun özelliklerini, gücünü, zayıflığını tespit etmektir. Rakibi analiz etmeyen kimse mücadelesini kazanamaz. CHP’nin zayıf kaldığı nokta bu. Cumhur İttifakını lideri, örgütü ve tabanıyla bir bütün olarak analiz etmek, anlamak ve oyunu ona göre kurmakgerekir onları ‘yenebilmek’ için. Ahlaki veya entelektüel üstünlük iddialarıyla seçim kazanılmaz. Rakibi ‘hor’ görerek onu yenemezsiniz. İktidara üstenci bakış muhalefetin, tavandan tabana yayılan en büyük yanlışlarından birisi. Bu, iktidar blokunun gücünün gerçekçi bir analizini yapmalarını engelliyor.
CHP’nin kendisine bakarsak… Son yerel seçimlerden bu yana CHP oylarının %34-%36 civarlarında doyum noktasına ulaştığını düşünüyorum. Parti oyunu daha yukarı çekmek çok zor. DEM Parti %10’a tutunur, İYİ Parti ve ZP birlikte %10’a yaklaşırsa CHP kimden oy alarak büyüyecek? Dolayısıyla, CHP daha da büyüyerek değil, rakibini küçülterek seçimi kazanabilir, cumhurbaşkanı adayını kazandırabilir. Bunun için CHP, AKP ve MHP seçmeninin konsolide olmasını engelleyecek bir strateji geliştirmeli. İktidar blokuna oy vermiş ama şimdilerde memnuniyetsiz, kararsızlara geçmiş, ekonomik durumdan şikayetçi vs kitlenin partilerine geri dönüşünü önleyecek bir siyaset ‘tekniği’ kullanmalı. Bence bunun yolu da gürültüyle, bangır bangır iktidara geliyoruz muhalefeti değil derinden giden, hesaplaşmayı değil barışmayı amaçlayan bir iktidar yürüyüşüne hem kendi kitlesini hem de iktidar tabanını ikna etmek. Kısaca, CHP seçimi kazanmak için rakibin oyunu azaltmanın yolları üzerinde de düşünmeli.
Her durumda, CHP’nin ikili bir siyaset stratejisine gereksinimi var; önümüzdeki birbiriyle bağlantılı, ama yanı zamanda birbirinden ayrı iki siyasal hedef var. Birisi partinin performansı, başarısı. Diğeri, adayının cumhurbaşkanı seçilmesi. Bu ikisi aynı şey değil. Milletvekili seçimleri ayrı, cumhurbaşkanı seçimi ayrı bir süreç. Her biri farklı bir siyaset planı, iletişim biçimi, koalisyon modeli gerektirir. Öncelik ne? Parti mi, cumhurbaşkanı aday mı? Bu ikisi arasında eşgüdüm nasıl sağlanabilir? Bu sorulara CHP’nin biran önce cevap üretmesi gerek.
Muhalefet parlamenter sisteme dönüşten yana olabilir, ama gelecek seçimin bir parlamenter sistem seçimi olduğunu varsayarak siyaset yapmak ağır yanlış olur. Şunu kabul etmek zorundalar: mevcut sistem bir başkanlık rejimi ve artık esas seçim icracı cumhurbaşkanı makamı için. Bu gerçekle yüzleşmeden gidilecek bir seçimi muhalefet yeniden kaybeder. Ülkeyi yönetmeye CHP mi talip, yoksa, yönetebilecek bir cumhurbaşkanı adayı mı çıkaracak? Bu konuda netleşmek gerek. AKP’de parti ile liderin (cumhurbaşkanının) özdeşliği bu ‘sistemsel’ sorunun aşılmasına imkan veriyor, ama muhalefetin ve CHP’nin konumu net değil. Bu, seçimlerde ‘ülkeyi kim yönetecek? Parti mi, aday mı?’ karmaşasına neden oluyor.Seçmen partiye mi, adaya mı oy veriyor? Partiniz kendi adayını seçecek çoğunluğa sahip değilse, diğer parti seçmenlerinden de oy bekliyorsanız bu sorunu çözmelisiniz.
‘ÇÖZÜME DİRENEN MUHALEFET’ İMAJINDAN ÇIKILMALI
Muhalefete bir bütün olarak baktığınızda ne görüyorsunuz?
Muhalefetin CHP kanadı endişe ile aşırı özgüven arasında gidip geliyor. Endişe baskın olduğunda muhalefet içine çekiliyor, dinamizmini ve aktörlüğünü kaybediyor. Aşırı özgüvene savrulduğunda ise kendi tarafında olmayanları tedirgin ediyor.
19 Mart sonrası biraz daha görünür olduğu üzere milliyetçi muhalefet büyüyor ve sertleşiyor. Yeni çözüm sürecine tepkilerle daha da sertleşecek bir muhalefet kesimi bu. Ancak, çözüm karşıtı milliyetçi muhalefetin görünürlüğünü artırması DEM Parti’yi muhalefetten uzaklaştırabilir. Dahası, ‘çözüme direnen muhalefet’ imajı AKP’yi içerde ve dışarda yeniden ‘reformist’ bir parti konumuna taşıyabilir. Dolayısıyla, milliyetçi muhalefetin öne çıkması muhalefeti bölen bir sonuç yaratır.
Bu bağlamda, DEM Parti’nin pozisyonu da belli değil henüz. Yeni çözüm sürecinin sonunda (veya akışı içinde) muhalefette konumlanmaya mı devam edecek, yoksa iktidar blokuna mı yaklaşacak? Sürecin bir kısım başarılarla devam etmesi DEM Parti’yi iktidarla muhalefet arasında ‘nötr’ bir bölgeye çekebilir.
19 Mart süreciyle ilgili beklentiniz nedir?
Hakkındaki iddialar veya deliller ne olursa olsun İmamoğlu’nun seçimden önce salıverileceğini sanmak iyimserlik, hatta naiflik olur. Bunun olabilmesinin belki de tek yolu, Cumhur İttifakı’nın dağılmasıdır, ki o da gerçekçi değil. Dolayısıyla, muhalefetin bir bütün olarak cumhurbaşkanı adaylığı meselesini çok daha dikkatlice yönetmesi gerekecek. İmamoğlu’nun tutuklanması muhalefetin cumhurbaşkanı adayı pozisyonunu bozdu. İmamoğlu aday olabilecek mi, olamayacak mı?
Bu belirsizlik CHP’yi ‘parti siyaseti’ne sıkıştırıyor. İmamoğlu’nun icraatlarıyla ve halka dokunuşuyla görünürlüğünü kaybetmesi, Yavaş’ın biraz kenarda durması CHP’nin muhalefetin ‘toplanma yeri’ olma özelliğini zayıflatıyor. Geniş bir muhalefet cephesinin cumhurbaşkanı adayını çıkarma konumu CHP’nin güç unsurlarından birisi. İmamoğlu’nun tutuklanması ve Yavaş’ın geri çekilmesi CHP’yi parti siyasetine hapsederek başkanlık sisteminin gerektirdiği parti dışındaki kesimlerle koalisyonlar kurma siyasetini olumsuz etkileyecek. Ancak, İmamoğlu seçimlerden önce bir şekilde özgürlüğüne kavuşursa bütün muhalefeti arkasına alan çok büyük bir rüzgar estirebilir siyasette. Buna fırsat verilir mi?
19 Mart’tan sonra Türkiye’de sadece siyaset değil toplum da başka bir evreye geçti. CHP sokağa inmedi ama sokakla, toplumla siyaset yapmayı öğrenmeye başladı. Peki bundan sonra ne olacak, CHP ne yapmalı? Toplumun farklı kesimlerinden akademisyen ve yazarlara birbirine benzer sorular sorduk. Bazıları doğrudan sorulara cevap verdi bazıları konu bağlamında müstakil yazılar yazdılar. Yazıları ve söyleşileri okumak için yukarıdaki görsele ya da buraya tıklayınız.

Yorum Yazın