Sadece içlerindeki adalet duygusuna yaslanarak bu ülkenin özgürlüğe, adalete, feraha susamış insanlarına yol gösteriyorlar. Gençler, bu ülkenin umudu. Bu ülkenin onuru. Bir ülke kendi çocuklarına sırtını dönerse, geleceğine sırtını dönmüş olur. Bir ülke ortak bir vicdan noktasında buluşamazsa, kendine ihanet etmiş olur. Gençleri serbest bırakın.
Gençlik bir coğrafyadır. Tarihle konuşur, gelecekle yürür.
Toprağın altında saklı hikâyeler gibi sessizce büyür. Vakti gelince bu sessiz kaynak beklenmeyen bir anda yüzeye vurarak hayatın içindeki yerini alır. Coşkusu hayallerinden, inandıklarından, hayattın kendisinden gelir. Gençler ayağa kalkıp bir coşkun bir ırmak gibi akmaya başladığında engel dinlemez. Yıkar geçer.
Bugün o coğrafyanın bir kısmı hala demir parmaklıklar ardında tutuluyor.
Oysa susturulmaya çalışılan sadece gençler değil, bu ülkenin yarınıyla kurduğu bağ.
Duvarlar arasında tutulan sadece bedenler değil, bu pırıl pırıl insanları yetiştiren ailelerinin yıllara uzanan emeği, umudu, hayat gayeleri.
Bu gençler, ülkenin zor zamanlarında büyütülen çocuklar. Ellerinden tutulup okula götürülen, karanlıkta kalmasınlar diye dershane kapılarında beklenen, sınava girecekler diye uykuları kaçan, başarı haberleriyle sevinç gözyaşları dökülen çocuklar. Onlar, bu ülkenin emeği, bu ülkenin umudu.
Bir ülkede adaletin ölçüsü en çok kimlerin susturulmaya çalışıldığında gizlidir.
Bugün susmaları istenenler, bu ülkenin evlatları, aydınlık geleceği.
Yarınını düşleyen, başka bir ülkede değil, burada yaşamak isteyen, bu ülkeyle birlikte var olmak isteyen gencecik insanlar.
Annesinin akşam yemeği yaptığı mutfağın kokusuyla büyüyen, babasının kışın sabah köründe işe giderken çıkardığı sesle uyanan, her şeyini buraya bağlamış insanlar.
Bir bavula sığmayan hayatlarıyla gitmeyi değil, kalmayı isteyenler.
Kendilerini sunulan geleceği kabul etmeyen, baskıya boyun eğmeyen, insanca adil, özgür bir yaşamı kendileri ve herkes için isteyenler.
“Bütün mümkünlerin kıyısında, durmadan” düşünenler. Sorgulayanlar. Direnenler.
Onlar bütün mümkünlerin kıyısında bir çıkış yolu olduğunu gördüler. Bir umuda sarıldılar. Bir akış başlatıp üzerimizdeki ölü toprağını attılar.
Bir bahar gününde yaşanan içlerine sindiremedikleri, kabul edemedikleri bir haksızlık karşısında gücünü bahardan alan bir isyanla ayağa kalktılar. Onlarla beraber hepimiz, artık durdurulamayacak bir akışın içindeyiz.
Bu akış Anadolu’nun derin köklerinden besleniyor. Masallarda adı geçmeyen ama hikâyeyi taşıyan o isimsiz kahramanlar gibiler.
Onlar, İstanbul’un emsalsiz geçmişinden, Sakarya’nın sularından, Munzur’un taşlarından, Dicle’nin kıyısından geçip gelen bir akışla yol alanlar.
Onlar hiçbir mitolojik hikayede adı olmayan, ama hepsine iz bırakmış bir hakikatin yüzlerce yıllık bilgisiyle yürüyorlar.
Onlar Cumhuriyet’in emanetçileri. Onu korumaya ant içen, onu büyütecek olan, ona güç verenler.
Onlar bu vatanın evlatları, bu mülkün sahipleri.
Ve şimdi onlar bu emaneti korkmadan, boyun eğmeden, kula minnet etmeden kendi yarınlarına taşıyorlar.
Hiçbir makama, hiçbir sıfata, hiçbir tehdide eyvallah etmeden yol alıyorlar.
Sadece içlerindeki adalet duygusuna yaslanarak bu ülkenin özgürlüğe, adalete, feraha susamış insanlarına yol gösteriyorlar.
Gençler, bu ülkenin umudu. Bu ülkenin onuru.
Bir ülke kendi çocuklarına sırtını dönerse, geleceğine sırtını dönmüş olur.
Bir ülke ortak bir vicdan noktasında buluşamazsa, kendine ihanet etmiş olur.
Gençleri serbest bırakın.
Çünkü içeride tutulan sadece onlar değil, bu toplumun vicdanı.
Gençleri serbest bırakın.
Çünkü gelecek hapsedilemez. Gelecek durdurulamaz.
Gençleri serbest bırakın.
Çünkü öyle bir noktaya geldik ki, gençliğin önünde duran herkes, ya çekilecek ya silinecek.
Bu güzelim ülke umudunu onlarla tazeleyecek.
Geleceğini onların eliyle kuracak.
“Türkiye kendi çocuklarıyla şifa bulacak.”

Yorum Yazın