Bu dalganın nereye doğru evrileceği belirsizliğini korusa da net olan bir şey var ki o da: Saraçhane’den yükselen bu hareket, yalnızca bir protesto değil aynı zamanda bir değişim çağrısıdır. Bu değişim, gençlerin kendi hikayelerini yazmaya başladıkları yeni bir devrin habercisidir.
Milliyetçilik, tarih boyunca farklı toplulukların kimlik inşasında ve ulusal aidiyetlerini belirlemede önemli bir unsur olmuştur. Çeşitli milliyetçilik teorileri arasında, kültürel ve tarihsel unsurlarla beslenen toprağa bağlı milliyetçilik anlayışı dikkat çekmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’de özellikle 20. yüzyılın ortalarında ortaya çıkan ve milli kimliği Anadolu’nun tarihi ve coğrafyası ile temellendiren Mavi Anadolu İdeali, bu tür bir milliyetçilik anlayışının özgün örneklerinden biridir.
Mavi Anadoluculuk, Türk milliyetçiliğinin geleneksel “etnik devamlılık” anlayışını reddederek, “toprağa bağlılık” ilkesine dayanan alternatif bir kimlik ve aidiyet biçimi önermiştir. Mavi Anadolu İdeali, özellikle 1940’lı ve 1950’li yıllarda, Türk kültürünün kökenlerini yalnızca Orta Asya Türkleri ile sınırlandırmayan, aksine Anadolu’nun kadim medeniyetleriyle bağdaştıran bir anlayış olarak doğmuştur. Bu fikir, özellikle Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) ve Azra Erhat gibi düşünürler tarafından geliştirilmiştir.
Türklük kavramını aşan, ancak onu da içine alan daha geniş bir aidiyet anlayışı sunan bu yaklaşım, Anadolu kimliğini "halk" kavramı etrafında yeniden şekillendirmeyi amaçlamaktadır. Bu anlayış, kimliği yalnızca fiziksel bir mekâna bağlı bir varoluş biçimi olarak değil, Anadolu'nun kültürel zenginliği ve tarihsel mirasıyla harmanlanmış bir aidiyet biçimi olarak yüceltmektedir. Halk konsepti, bu kimlik anlayışının temel taşı haline gelirken, mekâna bağlı olmanın ötesinde, toplumun ortak değerleri ve deneyimleri üzerinden şekillenen bir birliktelik perspektifi sunmaktadır.
Mavi Anadolu fikri, Osmanlı’nın son döneminde ve erken Cumhuriyet döneminde yaygın olan Osmanlı-Türk kimlik anlayışından bir sapma olarak değerlendirilmektedir. Resmi Türk Tarih Tezi'nin Orta Asya merkezli yaklaşımına eleştirel bir bakış getiren Mavi Anadolucular, Anadolu coğrafyasını kimliğin merkezi olarak kabul ederken 1930’lu ve 1940’lı yıllarda hâkim olan resmi tarih anlayışına karşı, Anadolu’nun yerel kültürel ve tarihi öğelerinin milliyetçilik inşasında merkezi bir rol oynayabileceğini öne sürmüştür.
Mavi Anadoluculuk, yalnızca toprağa dayalı bir milliyetçilik teorisi değil, aynı zamanda Türkiye’nin uzun soluklu modernleşme çabalarına yön veren özgün bir Batılılaşma ekolüdür. Bu hareket, Türk hümanizmine dayanan kökleriyle, Batı’ya gitmek yerine Batı’nın değerlerini bu topraklarda yeniden yorumlamayı hedeflemektedir. İyonya medeniyetine yaptığı vurgu ile, Batı’nın temelini oluşturan unsurların Anadolu’dan kaynaklandığını öne sürerken Anadolu’yu uygarlığın beşiği olarak kodlamaktadır. Bu bakış açısıyla Anadolu, sadece coğrafi bir alan değil, aynı zamanda evrensel medeniyetin kökeni ve kutsallık atfedilen bir miras olarak görülmektedir.
Toprağa Bağlı (Teritoryal) Milliyetçilik ve Mavi Anadolu
Toprağa bağlı milliyetçilik, ulusal kimliği belirleyen temel unsurlar arasında, coğrafyanın, tarihsel mirasın ve kültürel sürekliliğin önemli olduğunu vurgulayan bir yaklaşımdır. Bu anlayışa göre, bir milletin kimliği yalnızca etnik kökenle değil, yaşadığı toprakla kurduğu tarihsel ve kültürel bağlarla şekillenir. Mavi Anadolu ideali, bu bağlamda, Türk kimliğini Anadolu’nun binlerce yıllık tarihi ile ilişkilendirerek, toprak merkezli bir milliyetçilik anlayışını desteklemiştir.
Mavi Anadolu savunucuları, milliyetçiliği yalnızca soy temelli bir aidiyet olarak görmek yerine, Anadolu’nun yerel unsurlarını sahiplenmeyi ve bu coğrafyada yaşamış farklı halkların mirasını Türk kimliğinin bir parçası olarak kabul etmeyi önermiştir. Bu düşünce, yalnızca ulusal kimlik inşasında değil, aynı zamanda kültürel bir sentez yaratma çabalarında da önemli bir yere sahiptir. Özellikle Halikarnas Balıkçısı’nın eserlerinde sıkça vurgulanan, denizci ve kültürel olarak çok katmanlı bir Anadolu anlatısı, bu anlayışın en güçlü ifadelerinden biri olarak görülmektedir.
Dolayısıyla Mavi Anadolu İdeali, milliyetçilik anlayışına yeni bir boyut getirerek, Türk kimliğini Anadolu’nun derin tarihî geçmişiyle temellendirmeye çalışmıştır. Bu ideal, milliyetçiliği yalnızca etnik ve soy merkezli bir yapı olarak ele almak yerine, tarihsel ve coğrafi unsurların belirleyici olduğu bir kimlik inşası sürecini öne çıkarmıştır. Bu bağlamda, Mavi Anadolu, toprağa bağlı milliyetçiliğin Türkiye’deki önemli örneklerinden biri olarak değerlendirilebilir. Günümüzde de bu fikrin, özellikle kültürel mirasın korunması ve ulusal kimliğin zenginleştirilmesi açısından önemli bir referans noktası olduğu söylenebilir.
Neo-Mavi Anadoluculuk, seküler bir milliyetçilik anlayışını benimseyen ve Türk kimliğini, dini referanslardan bağımsız, ulusal değerler ve toplumsal bütünlük üzerine inşa etmeyi amaçlayan bir harekettir. Bu hareket, mültecilerin Türkiye'deki varlığının, ulusal güvenlik ve ekonomik istikrar açısından oluşturduğu tehditlere karşı bir savunma mekanizması olarak şekillenmektedir.
Türkiye’de Yükselen Yeni Seküler Milliyetçilik
Son yıllarda Türkiye'de ortaya çıkan seküler milliyetçilik, geleneksel milliyetçilik anlayışından oldukça farklı bir bakış açısına sahiptir. Bu yeni akım, milli kimliği dini referanslar yerine, seküler ve ulusal değerler üzerinden şekillendirmeyi amaçlamaktadır. Bu perspektif, toplumdaki dinamik değişimlerle ve özellikle genç nüfusun değer yargılarındaki dönüşümle paralellik göstermektedir. Türkiye'nin modernleşme sürecinde sekülerleşme ile ulusal kimlik arayışı arasında önemli bir ilişki kurulmuştur. Şehirleşmenin hızlanması, eğitim imkanlarının artması ve küreselleşmenin etkisiyle genç kuşaklar, ulusal kimliklerini daha çok seküler ve evrensel değerlere dayandırmaya başlamışlardır. Bu değişim, dinin milli kimlikteki rolünü zayıflatırken, onun yerine seküler ve daha geniş bir insanlık perspektifine sahip olan evrensel değerler yükselmiştir. Bu süreç, geleneksel milliyetçilik anlayışının yerini, dinî referanslardan bağımsız, daha ulusalcı bir duruşun almasına olanak tanımıştır. Sonuç olarak, genç nesillerin ulusal kimliklerini daha evrensel ve seküler temellere dayandırmaları, toplumsal yapıyı yeniden şekillendiren önemli bir etken olmuştur.
Son dönemde Türkiye’de yükselen seküler milliyetçilik anlayışının arkasında, etnik üstünlükten ziyade, ülkenin demografik ve sosyolojik yapısındaki değişimlere duyulan endişe önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye, son yıllarda dünyada en büyük mülteci nüfusunu barındıran ülkelerden biri olmuştur. Özellikle Suriye, Afganistan, Irak ve diğer bazı ülkelerden gelen milyonlarca mülteci, Türkiye’nin çeşitli şehirlerine yerleşmiş ve bu durum, Türkiye’nin sosyal dokusunda belirgin değişikliklere yol açmıştır.
Mültecilerin varlığı, ekonomik, kültürel ve sosyal açıdan çeşitli zorluklar yaratmış, yerel halkla mülteciler arasında zaman zaman gerilimlere yol açmıştır. Bu gerilimler, Türkiye’deki milliyetçilik akımının artmasında önemli bir etken olmuştur. Milliyetçilik, genellikle ulusal kimliği ve sınırları savunan bir ideoloji olarak tanımlanır ve özellikle mülteci krizinin etkisiyle, birçok Türk vatandaşı, ülkeye gelen büyük mülteci akınlarının ulusal güvenlik üzerinde tehdit oluşturduğunu düşünmektedir. Bu durum, seküler milliyetçilik akımının, etnik kimlikten ziyade, ulusal güvenlik ve sosyoekonomik dengenin korunması gibi seküler kaygılarla şekillendiği bir bağlamda ortaya çıkmaktadır. Mülteci meselesi, toplumsal düzeyde önemli bir kaygı unsuru haline gelmiş ve bu da milliyetçi söylemlerin yükselmesine neden olmuştur. Bu bağlamda, seküler milliyetçilik, özellikle dini referanslardan bağımsız olarak, Türkiye’nin ulusal kimliğinin korunması için bir savunma mekanizması olarak öne çıkmaktadır.
Ekonomik zorluklarla mücadele eden toplumsal gruplar, Türkiye'deki mülteci varlığının iş gücü üzerindeki potansiyel etkilerinden endişe duymaktadır. Mültecilerin iş gücü piyasasında oluşturabileceği baskılar, özellikle düşük gelirli ve işsizlik oranının yüksek olduğu kesimlerde kaygıları artırmaktadır. Bu endişeler, Türkiye'deki milliyetçilik duygularının yükselmesine ve özellikle siyasi alanda etkilerini göstermeye başlamıştır. Bu birleşim, aslında Türkiye'de yükselen seküler milliyetçilik akımının yeni bir evresini yansıtmaktadır. Bu evre bir anlamda, "Neo-Mavi Anadoluculuk" hareketini temsil etmektedir.
Neo-Mavi Anadoluculuk
Neo-Mavi Anadoluculuk, seküler bir milliyetçilik anlayışını benimseyen ve Türk kimliğini, dini referanslardan bağımsız, ulusal değerler ve toplumsal bütünlük üzerine inşa etmeyi amaçlayan bir harekettir. Bu hareket, mültecilerin Türkiye'deki varlığının, ulusal güvenlik ve ekonomik istikrar açısından oluşturduğu tehditlere karşı bir savunma mekanizması olarak şekillenmektedir. Türkiye’nin sosyal ve ekonomik dengesini tehdit eden unsurlara karşı, seküler bir milliyetçi duruşun ortaya çıkması, toplumsal kaygıları ve gerilimleri daha da derinleştirmiştir.
Seküler milliyetçilik, yalnızca tek bir siyasi örgüt ya da parti çatısı altında birleşmektense, Türkiye’nin siyasi yelpazesinde farklı kesimlerden paydaşlar arasında bir zemin oluşturmaktadır. Bu akım, Atatürkçü, milliyetçi ve seküler cenahlar arasında geniş bir etki alanına sahip olup, dinî unsurların öne çıkmadığı, fakat ulusal değerlerin ve kimliklerin daha çok vurgulandığı bir siyasi tutumu temsil etmektedir. Gençlerin çoğu, bu akımı, Türkiye sınırları içinde yaşayan vatandaşların karşılaştığı sosyo-kültürel ve ekonomik hak ihlallerine karşı bir direnç olarak görmekte ve bu meseleleri gündemde tutmaktadırlar.
Bu akım, Orta Asya Türkçülüğü, Gökbörücülük gibi köktenci yaklaşımları ya da Çin'e karşı Uygur Türklerinin maruz kaldığı zulme yönelik tepki gösteren bir hareket olmaktan çok, Türkiye Cumhuriyeti'nin içinde yaşan Türk vatandaşlarının karşılaştığı yerel problemler üzerinden şekillenmektedir. Seküler milliyetçilik anlayışı, Türkiye'nin mevcut sosyo-ekonomik yapısına odaklanarak, bir "memleket milliyetçiliği" olarak tanımlanabilir. Bu, küresel ya da bölgesel sorunlardan çok, yerel halkın kendi içinde yaşadığı ekonomik ve kültürel zorluklarla ilgilenen bir yaklaşımı benimsemektedir.
Modern, seküler, milliyetçi ama aynı zamanda küresel dünyaya entegre olarak bir nevi Neo-Mavi Anadoluculuk olarak tanımlayabileceğimiz Saraçhane’deki bu ses, hukuksuzluk ve adaletsizliğe karşı bir yandan topluma kök salarken, diğer yandan geleceği yeniden tanımlamaya çalışan bir hareketin filizlenmesi olmuştur.
Saraçhane Eylemlerinin Genç Kimliği
CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından başlayan Saraçhane’deki eylemler, Türkiye’nin genç neslinin toplumsal olaylar karşısında sergilediği duruşun güçlü bir ifadesi olmuştur. Bu gençler, milliyetçi ve Atatürkçü temellere dayanan bir hareketle, ülkenin geleceğine dair duydukları kaygıyı ve değişim isteğini açıkça ortaya koymaktadır. Özellikle Z kuşağına mensup bireyler, yalnızca teknolojik yeniliklerle değil, aynı zamanda güçlü bir değerler sistemiyle toplumsal meseleleri ele alarak, değişen dünya koşullarına ayak uydurmanın yanı sıra, geçmişin mirasını sahiplenme konusunda da kararlı bir duruş sergilemiştir.
Saraçhane eylemleri, gençlerin sessiz kalmayı reddettiği bir dönemin başlangıcını işaret ederken bu eylemlerdeki katılım oranı ve çeşitliliği, seküler milliyetçiliğin yeni bir anlayışla nasıl şekillenmekte olduğunu da gözler önüne sermektedir. Gençler, yalnızca kimlik arayışında değil; adalet, özgürlük ve toplumsal eşitlik gibi evrensel kavramlarla şekillenen bir milliyetçilik anlayışını savunmaktadır. Bu hareketin temelinde, Atatürkçü ideallerle, ülkenin mevcut siyasal ve sosyo-ekonomik yapısına olan eleştirilerin birleşimi yatmaktadır.
Bu eylemlerle birlikte Z kuşağı, seküler milliyetçiliğin sınırlarını genişleten bir nesil olarak karşımıza çıkarken yalnızca geçmişi anımsatmakla yetinmediği gibi aynı zamanda geleceğe dair net bir vizyon ortaya koymaktadır. Sosyal medyanın gücünden faydalanarak örgütlenirken toplumun farklı kesimlerinden destek bularak seslerini yükseltmektedir. Hukuksuzluğa karşı yükselen bu eylemler aynı zamanda, mülteci politikalarından ekonomik eşitsizliklere kadar geniş bir yelpazede yaşanan sorunlara dikkat çekmektedir. Gençlerin bu duruşu, Türkiye’de seküler milliyetçilik dalgasının, Atatürkçü ve modern değerlere bağlı kalarak nasıl büyüdüğünü göstermektedir.
Modern, seküler, milliyetçi ama aynı zamanda küresel dünyaya entegre olarak bir nevi Neo-Mavi Anadoluculuk olarak tanımlayabileceğimiz Saraçhane’deki bu ses, hukuksuzluk ve adaletsizliğe karşı bir yandan topluma kök salarken, diğer yandan geleceği yeniden tanımlamaya çalışan bir hareketin filizlenmesi olmuştur.
Bu dalganın nereye doğru evrileceği belirsizliğini korusa da net olan bir şey var ki o da: Saraçhane’den yükselen bu hareket, yalnızca bir protesto değil aynı zamanda bir değişim çağrısıdır. Bu değişim, gençlerin kendi hikayelerini yazmaya başladıkları yeni bir devrin habercisidir.

Yorum Yazın