Geleneksel muhalif değil ama geleneksel muhafazakar kesimden bir seçmen “kızım çok düşük bir asgari ücret de alsa, soframdan her gün ekmek biraz daha azalsa da, türbanlı kızım kamuda iş bulabilsin, Cumhurbaşkanımız (Ülü’l Emr diyorlar) Cumayı aksatmasın, bu bana yetiyor, oyum Cumaya giden Cumhurbaşkanınadır” diyebiliyor, bu rasyonalite de o muhafazakarın rasyoneli ama bizim geleneksel muhalif kesim ısrarla olması gereken rasyonelin kendi rasyonelleri olduğunda ısrarlı.
Ülkemiz Türkiye çok ama çok sıkıntılı bir dönemden geçiyor, hatta geçiyor ya da geçebiliyor mu, bundan da emin değiliz çünkü kurumsal çürümeyi engellemeye, olumsuz süreci geri çevirmeye yönelik tek bir adım dahi yok, hatta çürüme her geçen gün daha da beter hale geliyor, bu durumun kalıcı olma ihtimali de sıfır değil, bunu bilelim lütfen.
En büyük ekonomik bela enflasyonda dünya birinciliğine oynuyoruz, yüzde yirmi enflasyon hedefi büyük bir başarı olarak gösteriliyor ama bizi çok kıskanan Fransa’da Eylül 2023-Eylül 2024 enflasyonu yani bir senelik enflasyon, dikkatinizi istirham ederim aylık değil, % 1.2, yazı ile yüzde bir nokta iki.
Gelişmekte olan ülke denen Türkiye’deki büyüme oranı dünya ortalamasının ve gelişmekte olan ülkeler ortalamasının gerisinde ama devlet büyüklerimize kalırsa 21. Yüzyıl Türkiye yüzyılı olacak, nasıl olacaksa.
Gelir bölüşümü, karapara miktarını ve dağılımını bilmediğimiz şerhini koyarak söylüyorum, çok kötü.
Evrensel standartlarda hukuk devleti ilkesi ayaklar altında, ifade özgürlüğü yok mertebesinde; yolsuzluklar, güvensizlik, çeteleşmeler had safhada, sokaklar eski Teksas’ı andırıyor.
Ama, tüm bu görüntü ile uyumsuz bir siyasi görüntü var ülkemizde.
İki gün önce Metropoll araştırma yeni bir siyasi anket yayınladı, bugün Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılsa hangi Cumhurbaşkanı adayı ne kadar oy alır, buna bakılmış, Erdoğan’ın oy oranı, %27.2, Mansur Yavaş’ın %26.7, Ekrem İmamoğlu’nun %18, Selahattin Demirtaş’ın % 9 gözüküyor.
METROPOLL ARAŞTIRMASINA GÖRE ERDOĞAN’IN OYU %27.2
Daha çok olmadı, Mayıs 2023’de Erdoğan yüzde 52 oy alarak yeniden Cumhurbaşkanı seçildi, Cumhur ittifakı da TBMM’de çoğunluğu sağladı oysa o tarihte de Türkiye bir yangın yeri idi, yukarıda özetle saydığım sorunlar aynen bugünkü şiddetleri ile gündemde idiler ama bu durum, bizim geleneksel muhalefetin şaşkın bakışları arasında tüm bu sorunların temel sorumlularının yeniden seçilmesine, üstelik metal yorgunluğunu dahi geride bırakacak 22 senelik bir siyasi yorgunluğa rağmen engel olamadı.
Bunun mutlaka bir açıklaması olmalı.
Seçimlerin üzerinden bir buçuk sene geçti, bu arada CHP önemli bir yerel seçim başarısı yaşadı ama bu seçimlere Erdoğan’ın girmediğini de geçerken (en passant, bir satranç deyimi) hatırlayalım; iki gün önce Metropoll araştırma yeni bir siyasi anket yayınladı, bugün Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılsa hangi Cumhurbaşkanı adayı ne kadar oy alır, buna bakılmış, Erdoğan’ın oy oranı, %27.2, Mansur Yavaş’ın %26.7, Ekrem İmamoğlu’nun %18, Selahattin Demirtaş’ın % 9 gözüküyor.
Metropoll Araştırmanın sahibi tecrübeli bir araştırmacı, Prof. Özer Sencar, tam on ikiden vurma ihtimali düşük dahi olsa, sonuç olarak bir siyasi araştırma bu, yanılgı payı var ama bu yanılgı payının da zaten, kasıt, manipülasyon yoksa, Prof. Özer Sencar için hiç ihtimal vermem, istatistiki bir sınırı var yani bu araştırmanın sonuçlarının genel bir trend gösterdiğini düşünebiliriz; araştırmanın sonuçlarına basından bakıyorum, orijinalini görmedim, bilemediğim nokta CHP’nin iki forvetinin (tabir Özgür Özel’in) skorlarının (Yavaş % 26.7, İmamoğlu %18) yarışa Erdoğan karşısında tek başlarına girdikleri skorlar mı olduğu.
Bu sonuçlar da, 2023 Mayıs popülasyon sonuçları gibi, geleneksel muhalefet çevreleri için muhtemelen çok şaşırtıcı, en azından ekonomik ve sosyal görünüm ile çok uyumlu değil, rasyonel bir oy verme davranışı ile de açıklanabilir değil gibi duruyorlar.
Kanımca, burada üzerinde durulması şart kavram rasyonalite kavramı.
Bizim geleneksel muhalif çevreler tüm topluma galiba kendi rasyonelleri üzerinden bakıyorlar ve o zaman da bu siyasal sonuçları açıklamak çok zorlaşıyor.
Geleneksel muhalif kesimin bakışı, bence de çok anlamsız değil asla çünkü benim de rasyonelim biraz öyle, bir ülkede enflasyon dünya şampiyonluğuna oynuyorsa, yolsuzluklar gerçekten tavan yaptı ise, büyüme nüfus artışı dikkate alındığında çok zayıfsa, asgari ücret 17 bin TL, medyan emekli maaşı asgari ücreti yakalamakta zorlanıyor ise, üst bürokraside ise insanlar dört, beş maaşı çok rahatlıkla alabiliyorlar ise, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı bitmiş ise bizim geleneksel muhalif kesime göre bu berbat işlerin yaratıcılarının seçim kazanmaması gerekiyor ama işler, ilginçtir, öyle gitmiyor; işin daha da ilginç tarafı geleneksel muhalif kesimin bu temel soruyu çok tartışmaması, hatta şaşkınlığını dahi bir ölçüde gizlemesi.
Benim de rasyonelim bizim geleneksel muhalif kesimin rasyonelinden çok farklı değil ama benim küçük farkım, benim bu rasyonelimin toplumun ortak rasyoneli olmadığını bilmem.
BENİM RASYONELİM TOPLUMUN ORTAK RASYONELİ DEĞİL
Özel, hatta kısmen kamusal bir ortamda bu konu gündeme gelirse de yanıt geniş kitlelerin cehaleti olarak tezahür ediyor, bu yanıt çok sorunlu bir yanıt çünkü toplumun cehaleti seçim sonuçlarını belirli bir rasyonelin dışına taşıyorsa demokratik sistemden, Allah korusun, vazgeçmek ya da toplum belirli bir rasyonalite(?) düzeyine gelene kadar erteleme gündeme gelebilir.
Yukarıda belirttim, benim de rasyonelim bizim geleneksel muhalif kesimin rasyonelinden çok farklı değil ama benim küçük farkım, benim bu rasyonelimin toplumun ortak rasyoneli olmadığını bilmem.
Geleneksel muhalif değil ama geleneksel muhafazakar kesimden bir seçmen “kızım çok düşük bir asgari ücret de alsa, soframdan her gün ekmek biraz daha azalsa da, türbanlı kızım kamuda iş bulabilsin, Cumhurbaşkanımız (Ülü’l Emr diyorlar) Cumayı aksatmasın, bu bana yetiyor, oyum Cumaya giden Cumhurbaşkanınadır” diyebiliyor, bu rasyonalite de o muhafazakarın rasyoneli ama bizim geleneksel muhalif kesim ısrarla olması gereken rasyonelin kendi rasyonelleri olduğunda ısrarlı.
İktisatçılar bu rasyonele “fayda fonksiyonu” diyorlar, burada temel varsayım, bireyler arası fayda fonksiyonu mukayeselerinin imkansızlığıdır, her bireyin, her toplumsal grubun kendi fayda fonksiyonu vardır ve bu fayda fonksiyonları bir raddeye dek karşılaştırılamaz.
Bu rasyonalite meselesi çok sorunlu çünkü geleneksel muhalif kesim bir aşamada kendi rasyonelini ya da fayda fonksiyonunu topluma dayatmaya kalktığı zaman, dönem dönem yaşandı bu ülkemizde, bu aşamada demokratik bir hukuk devletinden bahsetmek olanaksızlaşıyor.
Öbür uçtaki rasyonalite dayatması da laik bir hukuk devletinin mevcudiyetini çok zorlaştırıyor.
Ancak, meselenin bir boyutu daha var, rasyoneller, fayda fonksiyonları çok ama çok birbirlerinden uzaklaştığı zaman ülkenin vatandaş kümesine artık bir toplum demek imkansızlaşıyor, bir kaosun içine düşüyoruz, son dönemlerde belki de böyle bir süreci yaşıyoruz.
Rasyonellerin, fayda fonksiyonlarının totaliter bir sisteme dönüşmesi ile kaotik bir toplum seçenekleri arasında bir optimal nokta bulmak zorunda hem Türkiye hem tüm başka toplumlar.
CHP’nin içinde bir grup, üstelik güçlü bir grup, bugün dahi mesela yeni bir türban yasağı gelse kız öğrencilere çok karşı çıkmayacaklarmış gibi durarak rasyonalite mutabakatını çok zora sokuyor.
CHP İÇİNDEKİ BİR GRUP, RASYONALİTE MUTABAKATINI ZORA SOKUYOR
Senelerdir ısrarla tekrarladığımız evrensel standartlarda bir demokratik, laik, hukuk devleti talebinin altında da bu optimizasyon arayışı yatıyor.
“Ne rasyonalite dayatması ne de toplumu toplum olmaktan çıkaran rasyonalite uçurumu” temel motto olmalı.
Bu nedenden evrensel hukuk standartları tek çözüm gibi duruyor.
Kılıçdaroğlu’nun medyan seçmene yanaşma gayretinin altında ben biraz bu rasyonalite uçurumunu azaltma gayretini okuduğum için seçimden galip çıkmasını istiyordum ama olmadı, zaten kendisi de iki seçim arasında başka bir uçuruma kayar gibi davranarak işi zora soktu.
CHP’nin içinde bir grup, üstelik güçlü bir grup, bugün dahi mesela yeni bir türban yasağı gelse kız öğrencilere çok karşı çıkmayacaklarmış gibi durarak rasyonalite mutabakatını çok zora sokuyor.
AKP de boş durur mu, onlar da mesela eğitim sisteminin içine Diyaneti, olmadık vakıfları, sivil toplum kuruluşları diyerek bazı tarikatları sokarak mutabakat arayışını adeta imkansızlaştırıyorlar.
İşi zor şimdilik Türkiye’nin bu mevcut kadrolarla.
Yorum Yazın