Dizi senaristinin zaman zaman Kemalettin Tuğcu tadında naifleşebilen senaryosunun İslam’a değen yerleri hiç de laik damarları donduracak halde değil. Gassal boyunca; Türkiye’de dinin karikatürleşmiş olan, hepimize uzun zamandır aşina ve “Seküler Çağ” a uygun halleri hem bilinçli hem de bilinçsiz bir “karşı taassup” tasviri olarak karşımızda.
Türkiye sosyolojisi toksikleşmiş durumda. Bunu hangi anti toksin iyileştirir bilmiyorum ama zehir kanımıza girmiş tüm damarlarımızı işgal etmiş.
Bir süredir Şehir duvarlarında karşımıza çıkan “Ölünce Beni Kim Yıkayacak” sorusunun cevabını anlamak için vergilerimizin doymaz tüketicisi TRT’nin Tabii platformuna bu defa Şampiyonlar Ligi değil dizi izlemek için girdim.
Dizinin teması bir ölü yıkayıcının güncesi olunca Six Feet Under (SFU) anılarım da canlandı.
SFU’yu eski CNBCE’de 5 sezon gözü kapalı izlemiştim.
Türk yeni komedisinin tartışılmaz ilk 5’inden biri olan Ahmet Kural’ın baş karakter olduğu Gassal’ın karşısına geçerken hayata ve ölüme dair bir cenaze evi sahibi aileye mercek tutan bu diziyle kurduğum ilişki de aklımın bir köşesindeydi.
İzlemeyenler için anımsatmak gerekirse SFU’nun her bölümünde; yolu Amerika’da ciddi bir “business” olan Cenaze Düzenleyiciye düşen bir mevtanın bağımsız hikayesi ve işletmeci ailenin süregiden hikayesi eş zamanlı anlatılır.
Ölü baba, anne, 2 erkek, 1 kız çocuktan oluşan aile ve onlara eklemlenen karakterler bizi 5 yıl boyunca hem güldürüp hem ağlatmıştı.
Gassal’ın çekildiği İzmit Yuvacık dağlarını ilk sahnede teşhis etmiştim. Amerikanın ölüme kafa tutan Kaliforniyasıyla İzmit Yuvacık tepelerinin en unutulmaz kesişim kümesi ise diziye adını veren Gassal’ın asli işine dair bir sahneydi aslında:
SFU’nun en sorunlu ve en başat karakteri Nate Fisher amansız hastalıktan ölünce, diğer cenazelerde olduğu gibi Amerikan sistemine göre defnedilmez. Normalde cenazenin kanı tüple çekilir, makyajı yapılır, dostları onu pırıl pırıl son kez görür ve onca yapılan masraf kremasyon fırınında bir avuç küle dönüşür.
Nate ise bu prosesten geçmez. Kardeşi onu bir güzel yıkar. Ondan sonra da bir ağacın dibine Mevlana’nın “Ölüm Sonsuzlukla Evliliğimiz”dir şiiri eşliğinde yakın dostlarının eşliğinde gömer.
SFU’dan aklımdan gitmeyen bu sahneler ile Gassallık mesleği arasında bağ kurmak benim gibi çağrışımlara açık biri için çok zor olmadı.
Filmin ne yönetmenini ne de Sümeyye ön adlı Senaristini bu yazıyı yazarken dahi araştırmadım. Ancak adımdan olduğum kadar SFU ile hayatlarının bir evresinde yüz yüze geldiklerinden eminim. Dizi az vitaminli bir SFU tadında ilerliyor.
Gassal ile SFU arasındaki benzerliklerin ilk sırasına ölümden bahsetmeleri ve işin içine mizah katmayı eklemek gerekiyor.
Ama konumuz tabii ki SFU değil.
Dizinin 10 bölümünü neredeyse 1.5 günde bitirdim. 30 dakikalık sit-com uzunluğu ile prolog ve epilog kesilse rahatlıkla sinema filmi olabilirmiş. Gassal; hikayenin sonunu tahmin edilebilir bir açıklıkta bırakıp bir sonraki sezonun da spoilerini baştan vererek 10 bölümü kapatıyor. Teknik olarak sit-com ya da anime olmayan bir diziyi 30 dakikada çekmek üzerine tartışmayı konunun uzmanlarına bırakıyorum.
Gassal’ın bilboardlara yansıyan tanıtımı Türkiye’nin toksik ikliminde bilinen bölünmelerden birini yaşattı. Ben daha ziyade muhalif çevrelerden yükselen “bu nasıl reklam kardeşim, böyle iş mi olur, siz o kadar din simsarısınız ki işi gücü bıraktınız bize ölü yıkayıcı arıyorsunuz” eleştirilerini takip ettim.
İktidar yanlısı kesimler ise sanırım daha çok sessiz kaldılar ve vardır bir bildikleri dediler.
Dizinin 10 bölümünü neredeyse 1.5 günde bitirdim. 30 dakikalık sit-com uzunluğu ile prolog ve epilog kesilse rahatlıkla sinema filmi olabilirmiş. Gassal; hikayenin sonunu tahmin edilebilir bir açıklıkta bırakıp bir sonraki sezonun da spoilerini baştan vererek 10 bölümü kapatıyor. Teknik olarak sit-com ya da anime olmayan bir diziyi 30 dakikada çekmek üzerine tartışmayı konunun uzmanlarına bırakıyorum.
Gassal Baki, Şoför Nazım, Gassal Muavini Nadir, Yeni şoför Kanber, Ahmet ve ailesi, Hemşire Elif , Baki’nin babası, Baki’nin rahmetli annesi, Tartıcı amca dizinin omurgasını oluşturan karakterler.
Gelelim başta kurduğum cümlenin açılımına. Toksikleşmiş bir toplumsal iklim tanımına. Bu dizinin kendini tanıtmak için kullandığı cümle ilk anda gayet dinsel geliyor. Bunu görenler akıllarına Hegelci ya da İmamı Azamcı manada idealist Yusuf Tekin’den, Kadir Mısıroğlu’na, Ali Erbaş’tan, Batman sokaklarında Hafız yürüyüşüne, Ayasofya’nın Kariye’nin camiye dönüşmesinden, Cumhuriyetin 100 yıllık okullarının İmam Hatip’e çevrilmesine kadar AKP ile özleşmiş siyasal islamcı uygulamaları getirdiler.
Türkiye “Volk-İslamının” AKP’nin kolaycı pratiği ile birebir uyumlu kurgusunda en basit rituellere dahi siyasal kimlik yüklendiği bir ortamda ölünce yıkanmayı dert etmek gayet İslamist bir tutum olarak akıllara geldi.
Oysa ki dizi senaristinin zaman zaman Kemalettin Tuğcu tadında naifleşebilen senaryosunun İslam’a değen yerleri hiç de laik damarları donduracak halde değil. Gassal boyunca; Türkiye’de dinin karikatürleşmiş olan, hepimize uzun zamandır aşina ve “Seküler Çağ” a uygun halleri hem bilinçli hem de bilinçsiz bir “karşı taassup” tasviri olarak karşımızda.
Gusül abdestini bilmemekle itham edilme, ölünün mezara ters olarak konmasını önerme, kısa bismillah uzun bismillah çekişmesi, dua edince ne oluyormuş karşı çıkışı; dizinin içine serpilmiş pek çok örnekten sadece birkaçı.
Bu dizideki kimi sahneleri Now’da izleseniz soluğu RTÜK mahkemesi önünde alabilirsiniz. Muhtemel ki bir sonraki sezonda hikayenin dinsel anlatısı bu duyarlıklarla bahsettiğim detayları görünmez kılacak.
Ama ilk sezonda göreceğimi gördüm.
Senarist Sümeyye Hanımın bazı noktalarda gerçeklik sınırını zorlayan naif senaryosu Türkiye’de islamın yaşanışına dair gerçek görüntüyü de ifşa ediyor. Bu görüntü zamanın ruhu ile beraber giderek daha da imkansızlaşan taassup tasavvurlarının üzerine toprağı atıyor. Yakın zamanda çok sevdiğim bir yol arkadaşım sen İslami bir ifadeyi nasıl farklı bir din için kullanırsın diye yakama yapışmıştı. Kuranı İngilizceye, İncili Türkçeye çevirsek kavramları nasıl anlatacağız? Herhalde en büyük derdimiz bilmediğimiz bir dilde inanmak olmalı.
Ahmet Kural’ın maaşını saymazsak muhtemel ki tamamı Fetihler Sultanı vs dizilerin en fazla bir bölümü maliyetine çekilmiş Gassal bence bu darlığa rağmen sınıfı rahatlıkla geçiyor.
Hobbit köyü misali olanaksız bir sürreel kasabaya sığışmış olması sadece yukarıda saydığımız dini ideoloji yönünden değil, AKP’nin şehirleşme tercihleri yönünden de var oluşunu sorguluyor.
Sağ görülen yerden ağır bir sol yumruk indirmiyor ama hiç de hafif olmayan bir tokat akşediyor.
Yorum Yazın