CDU lideri, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) ile "hiçbir şekilde ve hiçbir koşulda işbirliği yapmayacağını" üzerine basa basa söylemesine rağmen aslında ruhunun derinlerinde platonik aşk yaşadığı AfD'nin desteğini talep ederek, göçmenleri izolasyona mahkum edecek, "Trump tarzı" bir önergeyi 29 Ocak'ta Federal Parlamento'dan geçirme yüzsüzlüğünü yaptı.
Almanya'da, 23 Şubat'ta yapılacak genel seçimi kazanması beklenen Hristiyan Demokrat Birlik'in (CDU), yani muhafazakârların lideri ve başbakan adayı Friedrich Merz için son günlerde sıkça kullanılan "güvenilmez bir politikacı" tanımlaması oldukça yerinde. Bunu birkaç gün önce Başbakan Olaf Scholz, bir televizyon programına birlikte katıldığı Merz'in yüzüne bizzat söyledi. Scholz, Merz'e "aşırı sağ ile işbirliği konusunda sana güvenmiyorum" dedi. Başbakan haklıydı. Zira Merz, bu konuda ısrarla yalan söylemeye devam ediyor.
CDU lideri, aylardır yaptığı konuşmalarda, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) ile "hiçbir şekilde ve hiçbir koşulda işbirliği yapmayacağını" üzerine basa basa söylemesine rağmen aslında ruhunun derinlerinde platonik aşk yaşadığı AfD'nin desteğini talep ederek, göçmenleri izolasyona mahkum edecek, "Trump tarzı" bir önergeyi 29 Ocak'ta Federal Parlamento'dan geçirme yüzsüzlüğünü yaptı. "Neofaşistlerle işbirliği yaptın. Faşizme karşı oluşturulan güvenlik duvarını yıktın" diye kendisini eleştirenlere de sadece pişkin sırıtmasıyla yanıt verdi. İşte bu yüzden kimse bu adama güvenmiyor. Neofaşistleri bu şekilde iç politikada "oyun kurucu" durumuna yükselten Merz, bir muhafazakâr olarak tarihin kendisine yüklediği, "faşizm yancılığı" görevini de layıkıyla yerine getirmiş oldu.
Eski Başbakan ve CDU lideri Angela Merkel döneminde uzun yıllar boyunca demokratik siyasetin merkezinde konumlanan CDU, Merz ile aşırı sağa doğru yaslanmış bir görüntü sergiliyor. Partisi ve kendisi, AfD ile yaptığı işbirliğinin ardından günlerdir ülke genelinde yüzbinler tarafından protesto ediliyor. Merz, demokrasiye inanan insanların gözünde artık bir neofaşist sempatizanı ve ülkede uzun yıllardır neofaşistlere karşı oluşturulan güvenlik duvarını yıkan adam... İsminde "demokrat" ifadesi olan bir partiyi faşist partiyle eşitlemeyi başardı sözde muhafazakâr, özde aşırı sağcı Merz. Aslında onun muhafaza ettiği tek şeyin aşırı sağcı duyguları olduğu artık anlaşılmıştır sanıyorum.
Almanya’da uzun yıllar boyunca merkez sağın ana temsilcisi olan CDU için en büyük tehlikenin Merz ile birlikte yaşanan bu "pozisyon kaybı" olduğunu düşünüyorum. Merz'in lider oluşuyla birlikte aşırı sağcı AfD'ye kaçan oyları geri almak için hızla aşırı sağcı politikalara yelken açan CDU, bu süreçte "merkezde olma" özelliğini de yitirdi. Bugünlerde parlamantonun en sağındaki koltuklar için AfD ile yarış halindeler. Açık olan şu ki Merz’in, aşırı sağcı AfD ile ülke yönetimine ilişkin işbirliği sinyalleri vermesi ve göçmen karşıtı, popülist söylemleri benimsemesi, CDU’nun "geleneksel merkez sağ" konumunu tehdit ediyor. Bu değişim, hem parti içinde hem de Alman siyasetinde ciddi tartışmalara yol açarken, partinin gelecekteki siyasi güvenirliği açısından büyük riskler barındırıyor doğal olarak.
CDU’yu daha sağcı bir çizgiye çekmeyi hedefleyen Merz, göç politikaları ve toplumsal entegrasyon konularında oldukça sert söylemler kullanmaya başladı. Merz’in, özellikle göçmenlerin Almanya’nın sosyal sistemine yük olduğunu iddia etmesi ve sosyal yardımları kısıtlamaya yönelik açıklamaları, AfD’nin söylemleriyle benzerlik gösteriyor.
CDU... SAĞA DAHA DA SAĞA
Bununla birlikte Friedrich Merz, CDU liderliğine geldiğinden beri partisinin aşırı sağa yakın duran kanadını güçlendirmeye çalıştı. Özellikle Angela Merkel döneminde merkeze sabitlenen CDU’yu daha sağcı bir çizgiye çekmeyi hedefleyen Merz, göç politikaları ve toplumsal entegrasyon konularında oldukça sert söylemler kullanmaya başladı. Merz’in, özellikle göçmenlerin Almanya’nın sosyal sistemine yük olduğunu iddia etmesi ve sosyal yardımları kısıtlamaya yönelik açıklamaları, AfD’nin söylemleriyle benzerlik gösteriyor. Bunu tespit eden AfD yöneticileri de Merz'i kendi politikalarını "kopyalamakla" suçluyorlar. Güya "demokrat" olduğunu iddia eden bir politikacı için ne utanç verici ama AfD açısından bakıldığında bunun yerinde bir tespit olduğu açık bir şekilde ortada.
Öte yandan, bu sürecin en dikkat çekici aşamalarından biri, CDU’lu siyasetçilerin yerel düzeyde AfD ile işbirliği yapmaya başlaması oldu. Daha önce Thüringen eyaletinde CDU’lu milletvekillerinin, AfD ile ortak hareket ederek vergi politikaları konusunda bir önergeyi desteklemesi, büyük tepkilere neden olmuştu. Merz, bu olaya ilişkin olarak başlangıçta CDU’nun AfD ile hiçbir şekilde işbirliği yapmayacağını söylese de sonraki açıklamalarında yerel düzeyde “zorunlu işbirliklerinin” mümkün olabileceğini vurgulamıştı. Şimdi anlaşılıyor ki Merz bu ifade ile Federal Meclis'te Hitler rejimi artığı bir parti ile işbirliğinin yolunu yapıyormuş. Bu tutarsız tavır, Merz’in sağ popülist seçmenleri kazanmaya çalışırken parti içindeki merkezci ve liberal kesimlerin güvenini kaybetmesine neden oldu.
Bunların yanı sıra Merz’in AfD ile yakınlaşması, CDU içinde de sıkıntılara neden oldu. Özellikle eski Başbakan Angela Merkel’e yakın isimler, "CDU’nun AfD ile işbirliği yapmasının partinin demokratik değerlerine zarar vereceğini ve merkez sağ kimliğini yok edeceğini" savunuyor. Parti içindeki birçok liberal ve merkezci siyasetçi, Merz’in bu politikasının CDU’yu aşırı sağa sürükleyerek seçmen tabanını daraltacağını vurguluyor. Elbette CDU’nun geleneksel seçmenleri arasında da bu değişime karşı ciddi bir tepki var. Almanya’da muhafazakâr seçmenlerin önemli bir bölümü, CDU’yu geleneksel bir merkez sağ parti olarak görüyor ve aşırı sağa kaymasını istemiyor. Nitekim son kamuoyu yoklamaları, Merz’in sağa yönelmesinin CDU’nun oy oranlarını artırmak yerine düşürdüğüne işaret ediyor. Anketler, CDU'nun, özellikle genç seçmenler arasında destek kaybetmeye başladığını gösteriyor.
Merz’in "faşistleşme" üzerine kurulu bu stratejisi, kısa vadede bazı muhafazakâr seçmenleri AfD’den geri alabilir ancak uzun vadede bu yaklaşım, CDU’nun merkez sağdaki güvenilirliğini kaybetmesine ve geniş seçmen tabanının parçalanmasına neden olacaktır. CDU’nun aşırı sağa kayması, Yeşiller ve SPD gibi sol partilere yeni bir fırsat ve politika üretecek daha geniş bir alan sunarken, merkez sağ seçmenlerin bir kısmının da liberal Hür Demokrat Parti’ye (FDP) yönelmesine yol açabilir. Her ne olursa olsun, Almanya’nın siyasi istikrarı açısından, merkez sağın kadim temsilcisi olan CDU'nun, güçlü ve demokratik bir çizgide kalması oldukça önemli. Zira CDU’nun aşırı sağa yönelmesi, Alman siyasetinde kutuplaşmayı artırabilir ve popülist/ırkçı söylemlerin daha fazla normalleşmesine ve siyasetin merkezine yerleşmesine sebep olabilir.
Sonuç olarak, Friedrich Merz’in, partisini daha da sağa çekme stratejisinin sonuçları, hem CDU’nun geleceğini hem de Almanya’nın siyasi dengelerini etkileme potansiyeline sahip oldukça güçlü bir hamle. CDU, geleneksel merkez sağda işgal ettiği pozisyonu tamamen terk ederse, bu durum Almanya’daki siyasi kutuplaşmayı derinleştirerek ülkenin demokratik yapısını tehdit edecek bir zemin oluşmasına neden olacaktır. Sıkıntı üzerine sıkıntı yani. Ülkeyi güncel haliyle aşırı sağ yancısı muhafazakârlara teslim etmek en hafif tabirle ahmakça olacaktır. Anketler, AfD seçmenlerinin neredeyse yarıya yakının Merz'in söylemlerini takdirle karşıladığını gösteriyor. Tablo ne kadar açık değil mi?

Yorum Yazın