Zamanın ruhu futbolda önemli. Siyasette ise ölüm kalım işi. Türkiye’de muhalif bloğun ana omurgasını CHP oluşturuyor ama CHP’nin ana omurgasında zamanın ruhunu içselleştirme sorunu var. CHP iktidara gerçek bir alternatif olmak istiyorsa parayı takip etmenin yolunu bulmalı.
Türkiye’de 4’ü sahada 5’i kamera başında 9 hakemin ve 18 kameranın takip ettiği bir süper lig maçında verilen bir kırmızı kartın üzerine saatlerce konuşulur yine de mutabakata varmak mümkün olmaz.
Özgür Özel’in iktidara göstermek istediği Kırmızı Kart ne kadar haklı olursa olsun, VAR’a bile gitmez. VAR’a gitse geri döner. Hadi verilse iktidarın 20 TV kanalı 10 gazete ve milyonlarca sosyal medya hesabından müteşekkil iletişim gücünde mahkum olur.
Özgür Özel’in ya da onun danıştığı aklın Türkiye’yi 1980’lerin başında zannettiğini tahmin ediyorum. 1980’lerin iddiası olan Spor Toto’da ikramiye kazanmak için en az 13 maçın skorunu bilmek gerekiyordu. Bugünün iddiasında 13 maçı aynı kupona yazmak akla bile gelmez. Artık tek maçı bilmek bile para kazanmak için kafi.
Zamanın ruhu futbolda önemli. Siyasette ise ölüm kalım işi. Türkiye’de muhalif bloğun ana omurgasını CHP oluşturuyor ama CHP’nin ana omurgasında zamanın ruhunu içselleştirme sorunu var.
Türkiye’de ya da dünyanın herhangi bir ülkesinde muhalefeti dış politika üzerinden yapmak mayınlı arazide sabah sporu yapmaktan farksızdır. Muhalefet; devletlerin dostu düşmanı değil çıkarı olur denilen dış ilişkilerde üfleyerek yoğurt yeme tadında yapılır.
Aralık’ta dünya Esad’la vedalaşırken hala onunla diyalog aranması CHP’nin merkezindeki aklın sorgulanması gereğini ortaya koyuyor.
CHP Genel Başkanı’nın bu konudaki savunmasını hatırlayalım. Dış Politikada bilgi sahibi olamadığından yakınmıştı. Özel’in Esad’da muhataplık arayışını mazur göstermese de şikayetinde haklılık payını teslim etmek gerek. Dış politikada görülenle görülmeyen, zahir ile zevahir arasında her zaman bir mesafe olur. Dış politikada kapalı kapılar ardında ne konuşulduğunu kimse bilemez. 1 almış görünen arkada 10 verir. Ancak siyaset sahnesine giren herkes bu gerçeği kabul etmelidir Özgür Özel “benim bilgi düzeyime göre 7 Aralık’ta Esad’dan hayır beklemek olasıydı” diyerek hatayı perdelemeye çalıştı. Yapması gereken uluslararası yayınları takip eden danışmanlar istihdam etmek ve onlara sormadan bu konularda kelam etmemekti. Ondan sonra eksik bir şey kalırsa danışmanı kapının önüne koymak için gerekçesi olacaktı.
Türkiye’de ya da dünyanın herhangi bir ülkesinde muhalefeti dış politika üzerinden yapmak mayınlı arazide sabah sporu yapmaktan farksızdır. Muhalefet; devletlerin dostu düşmanı değil çıkarı olur denilen dış ilişkilerde üfleyerek yoğurt yeme tadında yapılır. Yine futbol terimiyle söylersek orta alanda top çevirmek gerekir.
2015’te “seni başkan yaptırmayacağız” çıkışına karşı bugün “yaptırabiliriz neden olmasın” noktasına gelinmesi sadece birilerinin kafasına gökten saksı düşmesi ile mi açıklanacak.
Türkiye’de adını koyamadığınız Barış sürecinin ekonomik krizden çıkmak için en yoğun çaba gösterilen döneme denk gelmiş olması bile sizi bu iki gerçeklik arasında bağ kurmaya yöneltmiyorsa durumunuz umutsuz demektir.
Peki muhalefette atağa nerede kalkılır? Muhalefetin hücum oyununda takip edilmesi gereken paradır. Gerçekten iktidar peşinde olan bir ana muhalefet için oyun alanı finans kapitaldir.
Peki Türkiye’de muhalefet bu konuda ne kadar başarılı?
Türkiye’yi finansal açıdan yeterince tanıyor mu? Parayı takip etmeyi beceriyor mu? Dış politikada kapılar kapatılır; arkada anlaşılır ama ekonomide kim ne yerse yesin fatura mutlak surette ödenir. Faturayı kimin ödediğine bakılıyor mu?
Türkiye’nin bölüşüm krizi içinde asgari ücret bırakın 22 bini; 32 bin ya da 42 bin olsa ne fark edecek? Ortalama ev fiyatının 3 milyona geldiği bir ekonomide 0 faizle bu evin 10 yıllık taksiti 25 bin lira ise sizce barınma krizinin faturasını kim ödemektedir?
Bırakın %0’ı falan %40’la “sözde” konut kredisi kullanımı hangi iktisadi gerçekle izah edilir.
Çok evi olandan vergi almayı hayal eden iktidara bu evleri bu insanlar alırken neredeydiniz sorusunu Beyaz Futbol’da Ahmet Çakar mı soracak. Şehir rantlarının bu kadar kolay dağıldığı bir dönemin hesabını garibim nöbetçi teknik direktör Serdar Topraktepe mi verecek?
Kamu Bankalarının görev zararları, Sayıştay raporlarına yansıyan batıkları, her Allah’ın günü kayıt dışılıkla yani gelir kaybı ile mücadele ettiğini haykıran Mehmet Şimşek’e “asıl gelir kaybı bunlar değil mi” denilerek anımsatılabiliyor mu?
Türk Lirasının en pahalı kupürünün Yunanistan’ın en ucuz kupüründen daha değersiz olması üzerine yeterince eleştiri duyuyor muyuz?
Mehmet Şimşek’in beğenmediği irrasyonel ekonominin selefi olduğunu ona Güntekin Onay mı hatırlatacak?
Türkiye’de adını henüz koyamadığınız barış sürecinin ekonomik krizden çıkmak için en yoğun çaba gösterilen döneme denk gelmiş olması bile sizi bu iki gerçeklik arasında bağ kurmaya yöneltmiyorsa durumunuz umutsuz demektir.
2015’te seni başkan yaptırmayacağız çıkışına karşı bugün “yaptırabiliriz neden olmasın” noktasına gelinmesi sadece birilerinin kafasına gökten saksı düşmesi ile mi açıklanacak?
Bugüne dek kimsenin aklına gelmeyen “örgüt kendini lağvetsin önerisi” sizce Newton’un yerçekimini keşfedişi misali bir elma ağacının altında kestirirken mi geldi?
CHP iktidara gerçek bir alternatif olmak istiyorsa parayı takip etmenin yolunu bulmalı.
Yorum Yazın