Ferdi Tayfur’ların sanatları ve hikâyeleri, Türkiye’nin modernleşme yolculuğunun iki farklı yüzünü yansıtır. Onlar, sesiyle ve sanatlarıyla geçmişi bugüne, bugünü geleceğe taşıyan kültürel köprüleri oluşturan koca bir parantezin iki ucunu temsil ederler.
Yeni yılın ilk kaybı arabesk müziğin efsanevi ismi Ferdi Tayfur oldu. Türkiye’nin kültürel mirasında derin izler bırakan Tayfur’un hayata veda etmesiyle birlikte arabesk müzik üzerine olan tartışmaların saklandığı kutunun kapağı yeniden aralandı. Kutuplaşma iştahı bu kutuyu didikleyedursun biz bambaşka bir yere, Ferdi Tayfur ismine bakalım istedim. Zira Ferdi Tayfur, Türkiye’nin iki farklı döneminde etkili olmuş iki farklı sanatçıyı temsil eden bir isim. İlki oyuncu, yönetmen ve dublaj sanatçısı olan 1904 doğumlu Ferdi Tayfur. Sanat dünyasında onun ile açılan parantez, 2 Ocak günü Ferdi Tayfur’un aramızda ayrılmasıyla kapandı.
Bu rastlantısal bir isim benzerliği değil. Arabeskin Kral Ferdi’si adını, babası Cumali Turanbayburt’un hayranı olduğu oyuncu ve seslendirme sanatçısı Ferdi Tayfur’dan alıyordu. Cumali Bey’in 1945 Kasım’ında Adana’nın Yüreyir ilçesinin Taşçı köyünde doğan küçük oğluna verdiği isim, adeta şöhretin de devir teslimini yaptı. Bu yazıda Kral Ferdi, Ferdi Abi, Ferdi Baba gibi lakaplarla anılan Ferdi Tayfur’u rahmetle anarken, sinema ve seslendirme dünyamızın önemli ancak unutulmuş isimlerinden Ferdi Tayfur’u da hatırlayıp analım istedim. Şimdi gelin bu unutulmuş isme yakından bakalım.
Türk Sinemasının ve Tiyatrosunun Kilitbahirli Ustası
Ferdi Tayfur, 27 Mayıs 1904’te Çanakkale’nin tarihi Kilitbahir köyünde dünyaya gelir. Babası Osmanlı Ordusu’nda topçu subayı olan Miralay Hüseyin Tayfur Bey, mühimmat alımı için Almanya’da bulunduğu dönemde Alman bir kadına aşık olur. Karşılıklı olan bu aşk, farklılıklara yenilmez. Miralay Hüseyin Tayfur Bey, Almanya’dan yanında Müslümanlığı kabul edip Aliye adını alan eşiyle birlikte gelerek Çanakkale’ye yerleşir. İlerideki yıllarda Aliye Hanım, Türk sinemasının dublaj kralı ve kraliçesi olarak anılacak Ferdi Tayfur ve Adalet Cimcoz’un annesi olacaktır.
Eğitimi ve Sanatla Tanışması
Ferdi Tayfur, ilk eğitimini İstanbul’da alır. Daha sonra annesiyle birlikte Berlin’e giderek lise eğitimini tamamlar ve ardından mühendislik okumaya başlar. Ancak maddi imkansızlıklar Tayfur’u mühendis olmaktan alıkoyar. Okulu bitiremez. İyi derecede İngilizce, Almanca ve Fransızca konuşabilen Tayfur, bu dillerdeki yetkinliği sayesinde uluslararası kültür ve sanat eserleriyle haşır neşir olmaya başlar. 1924 yılında Türkiye’ye dönerek çevirmenlik yapmaya başlar.
Ferdi Tayfur’un ailesi, hem Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemindeki geleneksel yapının hem de Cumhuriyet’in modernleşme çabalarının bir yansımasıdır. Kardeşi Adalet Cimcoz, Türkiye’nin ilk profesyonel kadın dublaj sanatçısı olmasının yanı sıra, önemli bir çevirmen ve sanat galerisi işletmecisi ve dedikodu yazarıdır. Çevirdiği eserler arasında Franz Kafka ve Virginia Woolf gibi önemli yazarlar bulunur. İstanbul’da açtığı Maya Sanat Galerisi, modern Türk sanatının gelişiminde etkili olur. Bu entelektüel ortam, Ferdi Tayfur’un sanatsal vizyonunu da etkiler. Sanat ve edebiyat camiasında yakın dostluklar kurduğu dönemde Muhsin Ertuğrul ile tanışır. Bu tanışma onu sahne üzerine çıkaracaktır.
Çevirmenlikten Sahneye
Muhsin Ertuğrul, Tayfur’un yeteneğini hemen fark eder ve onu Darülbedayi’ye yönlendirir. Böylelikle Ferdi Tayfur sahneye adım atar. Kısa sürede başarılı bir oyuncu olarak tanınmaya başlar. 1945 yılında Tasvir gazetesinde Ferdi Tayfur’un Kadıköy Süreyya Sineması’nda yapacağı gösteri şöyle duyurur:
“Kıymetli sanatkâr Ferdi Tayfur, meşhur Lorel-Hardy taklitleriyle, Arşak Palabıyıkyan ve diğer taklitleri yapacaktır. Yerlerinizi evvelden hazırlayınız.”
Bu ilan, Ferdi Tayfur’un sahne performanslarını ve taklit yeteneğini tanıtan bir duyuru olarak dikkat çeker.
Sinema ve Seslendirme Dünyasındaki Başarıları
Tayfur, 1931 yılında Çanakkale Geçilmez filmiyle sinemaya adım atar. Ardından Bir Millet Uyanıyor, Cici Berber, Leblebici Horhor, ve Şehvet Kurbanları gibi filmlerde rol alır. Dönemin en ünlü isimleri Cahide Sonku, Bedia Muvahhit ve Hazım Körmükçü gibi yıldızlarla başrolleri paylaşır. Ama oyunculukla sınırlı kalmaz. Sinemadaki başarısını yönetmenliğe de taşır. İlk olarak Muhsin Ertuğrul ile birlikte Nasrettin Hoca Düğünde filmini yönetir. Daha sonra Senede Bir Gün, Kerim’in Çilesi ve İstiklal Madalyası gibi filmlerle yönetmenliğe devam eder. Ne var ki bu parlak kariyer başladığı gibi devam etmez, hayat onu kamera arkasına geçmek zorunda bırakır.
Dublaj Kralı
Ferdi Tayfur, 1931 yılında oyuncu Melek Kobra ile evlenir. Ne var ki çiftin evliliği mutlu gitmez. Her ikisi de uyuşturucuyla tanışmış dahası bağımlı olmuşlardır. Bu durum, çiftin ayrılmasına yol açar. Tayfur daha sonra bir evlilik daha yapar ancak uyuşturucu bağımlılığından kurtulamayarak sağlığını kaybetmeye başlar. Kötüleşen hali sahne performanslarını ve sinema çalışmalarını olumsuz etkiler. Perde arkasına çekilen Tayfur’un yetkin dil bilgisi ve entelektüel birikimi devreye girer. Dublaj ve çeviri alanlarına yönelir. Yıldızı bu alanda da parlar. Özellikle Laurel ve Hardy filmlerindeki seslendirmeleriyle akıllara kazınır. Sadece çeviri yapmaz, karakterlerin konuşma tarzlarını yerelleştirerek izleyiciye samimi ve anlaşılır bir biçimde sunar. Bu özelliği, onu dublaj dünyasının tartışmasız lideri haline getirir. Mine Söğüt’ün Adalet Cimcoz: Bir Yaşamöyküsü Denemesi adlı kitabında bu durum şöyle aktarılır:
“Lorel Hardy çiftini tek başına o özgün sesiyle seslendiren Ferdi Tayfur’un herkesi şaşkınlığa düşüren bir yeteneği var. Annesinin bozuk Türkçesini taklit ederek konuştuğu bu karakterler, Türkiye’de yurtdışında olduğundan daha çok seviliyor. Ferdi, kimsenin tam olarak sayısından emin olmadığı kadar çok yabancı dil biliyor. Almancaya öylesine hakim ki, tüm lehçelerini başarıyla konuşabiliyor. Üstelik bildiği dillerden anında çeviri yapıyor. O günün çalışma şartları altında onun üstün yeteneği akıllara durgunluk veren bir sistem yaratıyor. Senaryonun orijinalini eline alan Ferdi Tayfur, perdede görülen bölümü anında çevirebiliyor. Üstelik dudak hareketlerine uygun bir Türkçe söz diziniyle. Sonra birkaç dakika içinde, iki kardeş yabancı filmi kusursuz bir Türkçe ve kusursuz bir dudak uyumuyla seslendiriveriyorlar. Bu ikilinin çalışmaları herkesi büyülüyor. Yabancı filmlerde tüm erkek seslerin başrolünde Ferdi Tayfur, kadın seslerin başrolünde Adalet var. Türk sinemasının iki unutulmaz sesi. (…) Ferdi Tayfur bulunduğu ortamın her anını coşkuyla kucaklıyor. İnsanlar gözünün içine, ağzından çıkacak kelimelere iştahla bakıyorlar. Herkes onun kulağınıza ulaşan keyifli sesini bir keyif duyuyor. Anlattığı kimi şeyler komik ama çok anlamlı. Hiç espri yapmıyor gibi ciddi ciddi bir cümle kurup dinleyenleri kırıp geçiriyor. Belki de ülkenin ilk stand-up sanatçısı… Her şey dışarıdan bakıldığında çok hoş görünüyor. İnsanlar, ateşe koşan gece kelebekleri gibi bu iki kardeşin etrafındalar… Sanki onların hayatlarında hiç acı yokmuş gibi, sanki hep gülüp eğlenirmiş gibi. Oysa perde kapandığında büyük bir trajedi başlıyor.”
Uyuşturucu Bağımlılığı ile Tükenen Bir Hayat
Bu trajedi onun sonunu getirir. Ferdi Tayfur, 21 Mart 1958 günü, uyuşturucu tedavisi gördüğü Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde hayata veda eder. Ölümü, Türk sanat dünyasında derin bir üzüntü yaratır.
Ferdi Tayfur ismi, Türkiye’nin toplumsal ve kültürel dönüşümlerine ayna tutan iki farklı hikâyeyi temsil eder. İlki, Cumhuriyet’in modernleşme idealleriyle şekillenen bir Türkiye’nin sanatçısı; ikincisi ise kentleşme sancıları, toplumsal eşitsizlikler ve taşradan kente göç eden insanların duygularını müzikle ifade eden bir dönemin sesidir.
Tek İsim, İki Farklı Ses, İki Farklı Türkiye
Yazının başındaki büyük paranteze geri dönelim. Ferdi Tayfur ismi, Türkiye’nin toplumsal ve kültürel dönüşümlerine ayna tutan iki farklı hikâyeyi temsil eder. İlki, Cumhuriyet’in modernleşme idealleriyle şekillenen bir Türkiye’nin sanatçısı; ikincisi ise kentleşme sancıları, toplumsal eşitsizlikler ve taşradan kente göç eden insanların duygularını müzikle ifade eden bir dönemin sesidir. Bu iki isim, iki farklı dönemde iki farklı toplumsal ruh halini yansıtarak Türkiye’nin tarihsel geçiş süreçlerinin anlaşılmasında birer mihenk taşı görevini görürler.
İlk Ferdi Tayfur’un ortaya çıktığı dönemde genç Türkiye Cumhuriyeti, tiyatro ve sinema gibi sanatları modernleşme aracı olarak, halkı eğitme misyonu için kullanır. Atatürk’ün, “Sinema, dünyanın en uzak uçlarında oturan insanların birbirlerini tanımalarını ve sevmelerini temin edecektir,” sözünde vücut bulan bu vizyon, Ferdi Tayfur gibi sanatçıların eserlerinde hayat bulur. Onun sesi, hem dublaj dünyasında hem de beyaz perdede, Türkiye’nin modernleşme çabasına bir katkı sunar. Halkın eğitilmesi, kültürel birikimin artırılması ve sanatın toplumla buluşturulması misyonunun taşıyıcısı haline dönüşür. Bir yandan evrensel bir sanat dilini Türkiye’ye taşırken, diğer yandan yeni bir kimlik inşa eden toplumun sembol isimlerinden biri haline gelir. Öyle ki adının Adana’nın bir köyünde doğan çocuğa verilmesini sağlayacak kadar tanınır ve sevilir.
Diğer tarafta, arabesk müziğin efsane ismi olan ikinci Ferdi Tayfur, Ferdi Baba, bambaşka bir Türkiye’nin hikayesini anlatır. 70’li ve 80’li yılların toplumsal gerçekliği, kırsaldan kente göç eden milyonların uyum çabalarını, hayal kırıklıklarını ve özlemlerini şekillendiren bir atmosfer yaratır. Arabesk müzik, bu duyguların ifade edildiği bir alan haline gelir. Dublajın Kralı’ndan Kral Ferdi’ye geçişte yükselen şarkılar, modernleşmenin dışına itilen, kaybolduğunu hisseden insanların sesi olur. Şehirlerin çeperlerinde yaşam mücadelesi veren, yeni bir hayat kurmaya çalışan insanların haykırışını taşıyan bu müzik, halkın duygusal dünyasını görünür hale getirir. Onun sesi, yalnızca bir müzik türü değil, aynı zamanda bir toplumsal eleştiri aracına dönüşerek bir varoluş alanı açar. Kaybolduğunu, itildiğini hissedenleri bir araya getirip aidiyet hissiyle güçlendirir.
Ferdi Tayfur’ların sanatları ve hikâyeleri, Türkiye’nin modernleşme yolculuğunun iki farklı yüzünü yansıtır. Onlar, sesiyle ve sanatlarıyla geçmişi bugüne, bugünü geleceğe taşıyan kültürel köprüleri oluşturan koca bir parantezin iki ucunu temsil ederler. Türkiye’nin toplumsal belleğinde sesleriyle derin izler bırakan her iki Ferdi Tayfur’u rahmetle anıyorum.
Yorum Yazın