Çin'in ekonomik performansı ve ABD'nin mali politikalardaki esnekliği, küresel ekonomik dinamikleri şekillendirecek ana faktörler olacak. Trump’ın başkanlığı bütün dünyayı ekonomi cephesinde de önemli ölçüde etkileyecek. Türkiye açısından bakıldığında, 2025 yılında ekonomik istikrarı sağlamak için reformların yapılması kritik öneme sahip.
Yeni bir yıl, yeni umutlar ve yeni beklentiler... Her yılın başlangıcı, insanlar için yeniden başlama hissi ve taze bir sayfanın sunduğu iyimserlikle doludur. Bir çoğumuz kilo vermeyi, bir spor salonuna üye olmayı, daha sağlıklı ve daha zengin olmayı planlar ve hayal eder. 2025'e adım atarken, gerek bireyler gerek şirketler gerekse ülkeler, daha parlak bir geleceğe olan umutlarını koruyarak, hedeflerini yeniden tanımlar. Ancak yeni yıla dair bu pozitif atmosfer, ekonomik zeminle doğrudan ilişkili olarak şekillenir. Gelin, 2024 yılında Türkiye ve dünyada yaşanan önemli ekonomik gelişmeleri özetleyelim ve 2025 yılına dair ekonomik beklentilere ilişkin bir fal tutalım.
2024: Karmaşıklıkların ve Fırsatların Yılı
2024, dünya ekonomisinde toparlanma ve dalgalanma arasında geçen bir yıl olarak kayıtlara geçti. Pandemi etkilerinin tamamen silinmeye başlandığı bu yılda, enerji krizi, jeopolitik gerginlikler ve doğal afetlerin etkileri hissedilmeye devam etti.
Dünya genelinde, ABD ekonomisi FED'in sıkı para politikalarını kademeli olarak gevşettiği bir dönemden geçti. Enflasyonun yavaş yavaş kontrol altına alınması, tüketici talebinde yeniden canlanmayı beraberinde getirdi. Ancak Çin ekonomisinde devam eden yavaşlama ve Avrupa Birliği'nde enerji maliyetlerine bağlı zorluklar, küresel büyümeyi baskılayan unsurlar arasındaydı.
2024 yılı, Türkiye ekonomisi için oldukça hareketli bir yıl oldu. Seçimlerin ardından uygulanan yeni ekonomi politikaları, piyasalarda bir nebze güven oluştururken, bu politikaların sürdürülebilirliği hep bir soru işareti olarak kaldı. Merkez Bankası yıl boyunca sıkı para politikalarıyla enflasyonu kontrol altına almak için politika faizini kademeli olarak artırdı. Ancak bu sıkı duruş, yıl sonuna gelindiğinde yerini sürpriz bir faiz indirimiyle yumuşattı. Bu durum, piyasalar için bir rahatlama yaratmış gibi görünse de, bu tür ani politika değişiklikleri belirsizlik algısını güçlendirdi. Yani ortada bir döngü değil, stratejik bir yön değişikliği vardı.
Yıl boyunca alınan kararların en büyük hedefi, enflasyonu kontrol altına almak oldu. Ancak yüksek faiz oranlarının ekonomik büyüme üzerindeki baskısı, gelir dağılımındaki adaletsizliği daha da belirgin hale getirdi. Öyle ki, toplumun büyük bir kısmı asgari ücretle geçinmeye çalışırken, dolar milyonerlerinin sayısındaki artış rekor seviyeye ulaştı. Bu tablo, ekonomik büyümenin etkilerinin toplumsal katmanlara eşit bir şekilde yansımadığını gösterdi.
Kamu maliyesi tarafında ise genişletici politikalar öne çıktı. Ancak dolaylı vergilerin hâkimiyeti devam ederken, servetin ve kazancın yeterli vergilendirilmemesi gelir adaletsizliğini derinleştirdi. Vergi oranlarındaki bu dengesizlik, hem ekonomik hem de sosyal sürdürülebilirlik açısından endişe vericiydi.
Servetin ve gelirin yeterince vergilendirilmediği, dolaylı vergilerin krallığını koruduğu bir dönem oldu.
Dünya genelinde, dijital dönüşümün hızlanması, yapay zeka ve yeşil enerji alanlarındaki yatırımları öne çıkaracak. Ancak çok kutuplu dünya düzeninde artan jeopolitik gerginlikler, küresel ticaretin önünde bir engel oluşturabilir.
2025: Beklentiler ve Riskler
2025 yılı, dünya ekonomisinin dönüşüm sürecini devam ettirdiği ve Türkiye ekonomisinin özellikle ihracat ve yatırım odaklı büyümeye yöneleceği bir yıl olarak öne çıkıyor. Ancak yeni yılda hem dünya hem de Türkiye ekonomisi çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalabilir.
Dünya genelinde, dijital dönüşümün hızlanması, yapay zeka ve yeşil enerji alanlarındaki yatırımları öne çıkaracak. Ancak çok kutuplu dünya düzeninde artan jeopolitik gerginlikler, küresel ticaretin önünde bir engel oluşturabilir. Çin'in ekonomik performansı ve ABD'nin mali politikalardaki esnekliği, küresel ekonomik dinamikleri şekillendirecek ana faktörler olacak. Trump’ın başkanlığı bütün dünyayı ekonomi cephesinde de önemli ölçüde etkileyecek.
Türkiye açısından bakıldığında, 2025 yılında ekonomik istikrarı sağlamak için reformların yapılması kritik öneme sahip. Özellikle tarım ve sanayi alanlarında yapılacak yatırımlar, enflasyonu düşürmek ve istihdamı arttırmak adına büyük fırsatlar sunabilir. İhracat odaklı stratejilerle cari açığı azaltma hedefleri gündemde olacak. Ancak bu süreçte enerji maliyetleri ve kur dalgalanmaları dikkatle izlenmeli.
Bireysel tüketici açısından, 2025'te yetersiz ücret artışlarına karşın kredi maliyetlerinin azalması gibi faktörler iç talebi destekleyebilir. Erken ısınma ekonomi adına iyi olmayacaktır. Türkiye’de hane halkının borçluluğu ve kümulatif tasarruf eksikliği, ekonomik dengeleri zorlamaya devam edebilir. Yeniden değerleme oranı yüzde 43,9 oldu. Bir çok vergi, harç ve ceza bu oranda artıyor. Ama Merkez Bankası’nın 2025 yılsonu enflasyon hedefi yüzde 21.
Sonuç: Umut ve Gerçekçilik
2025 yılına dair umutlarımızı korurken, ekonomik planlamalarımızı gerçekçi bir zemine oturtmamız gerekiyor. Dünya genelinde dış şoklara karşı dayanıklılığı arttırıcı politikalar geliştirilmeli, Türkiye’de ise reformlarla desteklenen bir ekonomik model benimsenmeli. Enflasyonla mücadelenin yanında, yüksek katma değerli bir üretim yapısı için yapısal değişikliklere gidilmeli. Bunun yanında gelirin bölüşümü ve dağıtımının daha adil hale gelmesi için vergi ve ücret politikaları düzenlenmeli. Aksi halde, umutlarımız bir kez daha “gri bir yıl” ile sınanabilir.
Yeni yılda ekonominin sadece rakamlardan ibaret olmadığı, toplumun refahını artıran bir araç haline geldiği bir dönem dileyerek…
Yorum Yazın