Ekrem Başkan İstanbul’un değil “Bu Ülke”nin kaderine kesme işaretini koymuştur. Biz bu paragrafı baştan yazacağız. İstanbul’u ve Türkiye’yi gözlerimiz ve ellerimiz bağlı olsa da yüreğimizle dinleyeceğiz. “Beyaz bir ay doğacak fıstıkların arkasından kalbimizin vuruşundan” anlayacağız.
Anlatılan bizim hikayemiz olacak.
Edip Cansever/Levent Yüksel/Volkan Konak
Hazal Ocak/Nazım/Ahmet Arif/Vedat Türkali
Umberto Eco/Ergin Günçe/Bedri Rahmi
Refik Durbaş/Cemil Meriç/Orhan Veli
Ve
Ekrem İmamoğlu’na şükranla
“Ah Ahmet abim insan yaşadığı yere benzer o yerin toprağına suyunda yüzen balığına benzer.
Ah Ahmet abim gülemiyorsun ya gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir.”
19 Mart 2025’den bu yana gülemiyoruz.
Bir halk gülemiyor ve biz gülemiyoruz.
Yine bir Mart gününe dönüyor belleğim.
30 Mart 2019 gününe.
İstanbul’un en yakışıklı manzarasındayız. 1994’ten tam 25 yıl, çeyrek asır geçmiş. Ortak paydamız İstanbul. İstanbul paydasında oturuyoruz Zeyrek Camii/Pontakrator’un yanındaki Beltur’da.
Beltur farklı o gece. İstanbul’a 5 bin yılda yüklenmemiş ama son 25 yılda yüklenmiş ağır dikey kamburun ağrısı o gece duyulmuyor.
İstanbul’a yapılmış emsalsiz ihanet o gece uzak bir kabus.
Egenin karşı kıyısından ezgiler çalıyor kulağa.
Molla Zeyrek bize Yahya Kemal’den rindleri, Pontakrator Agni Parthene Despina’yı söylüyor.
Sözler ve sesler birbirine karışıyor. Kral Bizans'tan miras Öküz’ün boynuzunda.
Yenilmez armadanın yenileceğini fısıldıyor İstanbul’un 4 denizi birden. Haliç-Boğaz ve Marmara “bu gece son biraz sonra bu kapıdan çıkıp geleceğim” diyor ”saçlarını dağıtır Yeditepe Rüzgar” diye ses veriyor. 4. deniz Karadeniz Boğaz’ın uzak çıkışında tazecik bir hançereden yankılanıyor: “Hey gidi Karadeniz Karadeniz.”
Karadeniz: Ortak memleket. Haritayı Hopa’dan Şile’ye katlarsak Kastamonu sahili Faroz sahiline “elimiz sanata yürek acıya” denk gelir mutlaka.
Fatih’in kalyonları Trabzon limanına Pontus’u zaptetmeye giderken Sinop’ta tacını Fetihler Sultanına emanet eden Candaroğlu İsmail bey yüreğini eline alıp Filibe’nin dar sokaklarında yeni bir Kastamonu’yu kurmaya gitmişti. Trabzon ve Kastamonu’yu aynı karanlık denizin suyundan sonra bu ortak tarihsel milat birbirine bağlamıştı.
“Trabzon deyince aklıma bir salkım karayemiş gelir.”
Benim aklıma içinde balıkların güç bela yüzdüğü bir çirkin suya dönüşen komşusu Marmara’nın adını alan bir hapishane geliyor bu aralar.
Eskiden adı Silivri’ydi. Silivri: Selymbyra.
Baudilino ile İstanbul’u yağmalayan Latin külahlarının karşısında sıkı duran şehir sakinlerinin macerasına dalmadıysan Silivri soğuk gelir adama. Silivri dediğin Adriyatik’te başlayıp Marmara’da biten Koca İgnatius yolunun/Via Egnatia’nın son durağıdır aslında.
Kimler kuşatmadı Fatih’e kısmet olan Yeni Roma’yı. Kimler iğfal etmedi onun badem gözlü kızlarını.
Gotlar Vizigotlar Ostrogotlar Venedik’in gözünün feri kaçmış açgözlü Doçları. Enrike Dandalo’nun özrü Papaya kaldıysa İstanbul çocuk oyuncağı değildir. Bilen bilir bu hikayeleri. Bir de Mahir Polat bilir.
Mahir Yoldaş sıkı dur daha Baudilino’yu filme çekeceğiz. Başrolde de Tom Hanks oynayacak.
İstanbul’u kişilerin, tarikatların, tepelere ve ormanlara çökmüş sözde vakıfların özde rantçı hasislerin elinden çekip alıp halka, İstanbul’a geri vermenin bedeli olacaktı elbet.
“Boşuna çekilmedi bunca acılar büyük ve sakin Süleymaniye’nle bekle.”
Bizim çocuklar başardı deyip Memleketi Selamet Partisi adayına teslim eden Amerika, fikirlerimiz iktidar diyen Türkeş’in 27 Mayıs darbesini de anons eden tok sesinin de arkasındadır iyi biliriz biz. Arada 12 Mart’ta darbe anayasasını bile ülkeye bol görenlerin ezdiği Denizler , Ulaşlar , Yusuflar, Hüseyinler de aynı 51 yıldızın söndürdüğü güneşlerdi.
Bugün Meksika Sınırının bile kabul etmediği “entelobezizlamizt” görünümlü faşistler Gazze’yi Trump’un devremülkü yapacak hayallerin pazarlamasına başladı bile.
Evanjelistlerle iş tutanlara karşı Bruno gibi, Galile gibi Hallacı Mansur gibi durmanın anlamıdır bizim için hayat.
MC’ler bitmez. MC ruhu bitmez ama ülkenin kaynağı rezervi biter. Yeter demek yeterdir.
Allende’nin ön adı İzabel değil Salvador’dur. Che şarkı teması değil Amerikan Emperyalizmine karşı koymaktır.
Sen iyi bilirsin bunları Cem Çakmak derdi ODTÜ’nün en şair hocası. “Türkiye kadar bir çiçekti” onun erken sönen ışığında büyüyen.
İstanbul’u betonla dolduranlara inat kamusal olanla buluşturan bir aklın mücadelesinde şimdi mağlup görünen galiptir aslında.
Türkiye kadar bir çiçektir Ekrem Başkanın yakasında duran.
Halkın iradesine tam 70 yıldır ket vuran sahte demokrasinin , demokrasiye tek yön bilet kesenlerin pazara çıkan ipliğidir sökülen.
“Dört nala gelip Akdeniz’e uzanan bu memlekette” “terketmeyecek şey sevdadır” bizi.
Ekrem Başkan Ekrem başkan olmanın ötesine geçmiştir artık.
Bu ülkede taammüden kurulan düzenin yıkıcısı ile yapıcısının aslında aynı olduğunu gösteren kişi olmuştur. Vesayetin vesayet kuranlarca yıkılamayacağını şekil değiştirdiğini gösteren adamdır.
Ekrem Başkan İstanbul’un değil “Bu Ülke”nin kaderine kesme işaretini koymuştur.
Biz bu paragrafı baştan yazacağız. İstanbul’u ve Türkiye’yi gözlerimiz ve ellerimiz bağlı olsa da yüreğimizle dinleyeceğiz. “Beyaz bir ay doğacak fıstıkların arkasından kalbimizin vuruşundan” anlayacağız.
Anlatılan bizim hikayemiz olacak.

Yorum Yazın