Yoldan Gelen Çok Konuşur adlı seyahatnamemin önsözünde Başka Kentler, Başka Denizler’in yazılmış en iyi seyahatname olduğunu düşündüğümü söylemiştim.
Şimdi, biraz tutucu görünme pahasına, Başka Kentler, Başka Denizler’in tarih boyunca yazılmış ve yazılabilecek en güzel seyahatname olduğunu, ona öykündüğümü, seyahatname yazmayı düşünen herkesin de benzer bir hisse sahip olduğuna inandığımı, onun boş bıraktığı ya da teğet geçtiği alanları tamamlamak istediğimi ifade etmek istiyorum.
Murat Belge’nin yazılarını hiç sektirmeden okumaya başladığım seneler, Hoca’nın Boğaziçi turlarından birine katıldım.
Gazetelerin eklerinde yeni yeni yazılar yazmaya başlamışım.
Kabataş’tan kalktık, “binadan çok zina” anlatısı eşliğinde Anadolukavağı’na vardık.
Öğle yemeği arası ama gazeteye yazacağım ya, turu düzenleyenler beni de aynı sofraya davet ettiler.
Tam hatırlamıyorum ama kalkan söylediydik diye kalmış aklımda, neyse rakılar da dolduruldu kadehlere, birkaç meze, salata…
Derken, pat, ben dolu kadehi devirdim kırdım, masa berbat bir anason kokusuyla doldu, hemen peçeteler kondu.
Yanımda oturan Murat Belge, “başka bir şeyler daha kırmazsın herhalde,” dedi.
Derin bir nefes aldım, “ben yirmi yaşındayım,” dedim, “siz de bu yaşta Marx’la oturup rakı içme imkânı bulsaydınız kimbilir ne yapardınız!”
“Ohooo,” dedi gülerek, “bardakla yetinmez, şişeyi kırardım!”
Kadehleri tokuşturduk.
Müthiş bir hocadır Murat Belge.Tutunamayanlar’da kimsenin fark etmediği İngilizce bir şakayı anlatırken bir anda masaya kartları seren krupiye gibi konuyu dağıtır, bambaşka konulara geçer, tarihi bazı olaylar anlatırken konudan çok uzaklaştığını düşünürsünüz ama sanat veya edebiyat üstünden başladığı yerde döndüğünde siz okuduğunuz metni, dinlediğiniz şarkıyı ya da gördüğünüz resmi, heykeli başka bir gözle görmeye başladığınızı hissedersiniz.
MÜTHİŞ BİR HOCADIR MURAT BELGE
Aradan seneler geçti, ben artık kadeh kırmayı falan bıraktım, Bilgi Üniversitesi’nde yükseklisans yaparken Murat Belge’nin öğrencisi olma mutluluğuna eriştim.
Tutunamayanlar’ı ve Huzur’u birlikte okuduk, daha sonra Şairaneden Şiirsele adıyla kitaplaşan Şiir dersini aldım, Batı Sanatı Tarihi, Müzik Tarihi… verdiği bütün dersleri almaya ve kapsamlı notlar tutmaya çalıştım.
Müthiş bir hocadır Murat Belge.
Tutunamayanlar’da kimsenin fark etmediği İngilizce bir şakayı anlatırken bir anda masaya kartları seren krupiye gibi konuyu dağıtır, bambaşka konulara geçer, tarihi bazı olaylar anlatırken konudan çok uzaklaştığını düşünürsünüz ama sanat veya edebiyat üstünden başladığı yerde döndüğünde siz okuduğunuz metni, dinlediğiniz şarkıyı ya da gördüğünüz resmi, heykeli başka bir gözle görmeye başladığınızı hissedersiniz.
Matrak bir şey anlatayım; Resim dersindeyiz ama tabii Hoca’nın internetle hiç işi yok -düşünün ki, cep telefonu bile onun için henüz icat olmadı.
Bilmem hangi müzenin işte üst katında soldaki salonda olan bir tabloyu anlatıyor, asistanına “onu bulabilir misin?” diye umutsuzca soruyor.
Asistanı söylediği resmi buluyor, şak diye ekrana yansıtıyor, Hoca her seferinde internetin sınırsız bonkörlüğüne müteşekkir, asistanını ve interneti tebrik ediyor.
Bazen de internetle atışıyor.
Hoca’da internetin kendisine sürekli kumpaslar kurduğuna dair bir inanç mevcuttur.
Şimdi bu hınzır internet işi gücü bırakıp Murat Belge’nin dediğinden başka bir tarih söylüyor mesela, haydaaa, Hoca ikna olur mu, olmaz diyor, asistan diyor ki, “böyle yazıyor”, ama Hoca ısrarcı “olamaz,” diyor ve misal “o mevsimde Köln papazının kızı daha evlenmemişti, önce evlenen onun teyzezadesi, o yüzden üç sene sonra olmalı” gibi inanılmaz bir açıklama yapıyor.
Tabii sınıfta çıt yok.
Oraya bakılıyor buraya bakılıyor, yetmezse raftan ansiklopediler indiriliyor ve hemen her seferinde Hoca’nın haklı, internetinse profesyonel bir kumpasçı olduğu öğrencilerin önünde ispat ediliyor.
Derken, Murat Belge, dersin diyelim 137. dakikasında bir ismi unutuyor.
Unuttuğu da Fransa Kralı falan değil, Napolyon ordusundaki albay ya da Bombay’daki bulvara çıkan caddenin adı mesela, hayıflanıyor, isimleri unuttuğundan şikâyet ediyor.
O âna kadar saydığı yüzlerce isim ve konu önemsizleşiyor, ben o münasebetsiz albaya içimden sinkaflı bir şeyler saydırırken Hoca hemen hatırlıyor, böylece kaldığımız yerden derse devam ediyoruz.
O derslerin her biri bir şölendir.
Hayatta çok şanslı olduğum anlardan biri yükseklisans tezimi Murat Belge’nin danışmanlığında yazabilmektir.
Hatta, artık yanında bardak-fincan kırmadığıma iyice kanaat getirdikten sonra tabii, evinin salonunda kahve içebilmektir.
Yoldan Gelen Çok Konuşur adlı seyahatnamemin önsözünde Başka Kentler Başka Denizler’in yazılmış en iyi seyahatname olduğunu düşündüğümü söylemiştim.
Şimdi, biraz tutucu görünme pahasına, Başka Kentler Başka Denizler’in tarih boyunca yazılmış ve yazılabilecek en güzel seyahatname olduğunu, ona öykündüğümü, seyahatname yazmayı düşünen herkesin de benzer bir hisse sahip olduğuna inandığımı, onun boş bıraktığı ya da teğet geçtiği alanları tamamlamak istediğimi ifade etmek istiyorum.
Evet, Krakov’da, onun gittiği av lokantasına ben de gittim, elma suyu falan karıştırmadan sek Zubrowka da içtim, ama Hoca duvardaki tabloları fark etmemiş, işte onu da ben yazdım.
Nereye gidersem mutlaka Murat Belge’nin seyahatnamesine bakarım, gitmeden okur notlar alır, döndükten sonra aynı bölümleri bir daha okurum.
Seyahatnamenin uzun zamandır beklediğim beşinci cildinin yayımlamasından ötürü müthiş mutluyum.
Bu yazıyı yazmadan önce Önsöz ile Belgrad bölümünü okudum, bitirdikten sonra Bulgaristan’a başlayacağım.
Seyahat etmek, bilmediğin yerleri görmek, kültürleri tanımak, resim galerinde, meyhanelerinde, sokaklarında dolanmak güzel; bunu Başka Kentler’in rehberliğinde yapabilmek çok daha güzel.
Sadece bir seyahatname de değil; seyahatname diye alıyorsunuz ama adeta bir matruşka, içinden tarih kitabı çıkıyor, sonra gastronomi kitabı çıkıyor, yetmiyor sanat tarihi, edebiyat, mimari, müzik, kültür…
Her ne kadar, Önsöz’de “burada bitirdiğimi sanıyorum,” diye yazmışsa da sevgili hocama altıncı cildi yazmaya mecbur edecek kadar “memleketten huruç etme vesilelerinin” sıklaşacağı, bol seyahatli, sağlıklı, uzun, güzel bir ömür diliyorum.
Yorum Yazın