Japonya’da Okinawa adasında 100 yaşını geçmiş insanların oranı diğer bölgelere nazaran yüksek. Bunda beslenmelerinin önemi oldukça fazla: Konfüçyus’un öğretisi etrafında şekillenmiş beslenme biçimini gündelik yaşamlarına uyarlamışlar: Hara Hachi Bu. Bu cümle mideyi yüzde 80 doldur anlamına geliyor. Bir bakıma doymadan kalkmak gerekiyor.
Çok acıktınız, işler üst üste gelince yemek için zaman da bulamadınız. Önünüze ne yemek istiyorsanız hepsinin serildiğini düşünün. Karnınızın açlığına karşı koyamazken bir lokmada yemekleri mideye indirmeniz de olası, aheste aheste yiyip doymaya çalışmakta.
Japonya’da Okinawa adasında 100 yaşını geçmiş insanların oranı diğer bölgelere nazaran yüksek. Bunda beslenmelerinin önemi oldukça fazla: Konfüçyus’un öğretisi etrafında şekillenmiş beslenme biçimini gündelik yaşamlarına uyarlamışlar: Hara Hachi Bu. Bu cümle mideyi yüzde 80 doldur anlamına geliyor. Bir bakıma doymadan kalkmak gerekiyor. Ama biz sadece yememiz gerekeni değil üstüne bir sürü atıştırmalık yiyerek sağlıksızlaşıyoruz. Yarın böyle yapmayacağımıza dair sözler versek de yine aynı rutini tekrar ediyor pişmanlık ve suçluluk duygularıyla dolup taşıyoruz.
Yemek yemeyi fiziksel bir eylem olarak görmekten ziyade tadını çıkarmak mümkün mü? Zen ustalarından Thich Nhat Hanh ve Dr. Lilian Cheung tarafından kaleme alınan Tadını Çıkar adlı kitap tam da bu noktaya ışık tutuyor. Farkında olmak gerekiyor. Zen bilgenin dediği gibi bir elma aslında kainatın bedenidir. Bir elmayı buzdolabından çıkarın, bir ısırık almadan durun. Avucunuzun içindeki elmaya bakın ve kendinize sorun: Bir elmayı yerken gerçekten elma yemenin tadını çıkarıyor muyum, yoksa kafam başka düşüncelerle meşgul olduğu için elmanın sunduğu keyifleri kaçırıyor muyum?[1]
Açlık dürtümüzü doyurmak için lokmaları yutuyoruz. Bilinçli bir şekilde çiğnemiyoruz. Yerken gözümüz ya sosyal medya postlarında ya da televizyon ekranında. Gelen mesaja bir an önce cevap vermeye hazırız, uyaranlara sonuna kadar kendimizi açmışken, yerken kontrolden çıkmış durumdayız.
BİLİNÇLİ BİR ŞEKİLDE ÇİĞNEMİYORUZ
Sorun şu ki çiğnerken ne yediğimizi bilmiyoruz. Açlık dürtümüzü doyurmak için lokmaları yutuyoruz. Bilinçli bir şekilde çiğnemiyoruz. Yerken gözümüz ya sosyal medya postlarında ya da televizyon ekranında. Gelen mesaja bir an önce cevap vermeye hazırız, uyaranlara sonuna kadar kendimizi açmışken, yerken kontrolden çıkmış durumdayız. Bunun üzerine bir de iç dünyamızdaki tatminsizlik ve mutsuzluk eklendiğinde içimizdeki duygu boşluğunu doldurmak için midemizi dolduruyoruz.
Besinlerin doğanın mucizevi vericiliğinin eseri olduğunu unutmadan yemek, hayranlıkla ve şükrederek lokmaları ağır ağır çiğneyerek yemenin hazzına varmak da mümkün. Yemeğin ağzımızda tatlandığı an, ancak farkındalıkla yemek yediğimizde mümkün. Bunun için çaba göstermek gerekir, sadece yemek yerken değil, konuşurken, izlerken, dinlerken ve diğer eylemlerimizde de farkında olmalı insan. Yemek sadece bunun bir ayağı. Siz ancak farkındalık içinde yemek yediğinizde aç mı yoksa tok mu olduğunuzu anlarsınız. İşte o zaman midenizin yüzde sekseni dolduğunda masadan kalkabilirsiniz. Ve farkında olarak yediğinizde yediğinizden daha keyif almaya başlarsınız.
Lokmaları iyice çiğnemek, yavaş yemek ve yemeğin tadını gerçekten çıkarmak mümkün. Modern insanın işi pek kolay değil tabii. Gelecek yıllarda sadece birer tablet hap ile beslenme sorununu ortadan kaldıracak beslenme şekillerinden bahsedilirken bir de. Zaman sanal olunca gerçeğin kendisiyle bağımız koptu. Mideye indirdiğimizin ne olduğunu duyumsadıkça, onu hissettikçe gerçekten bir yeme eyleminden bahsedebiliriz. Bu mümkün!
---
[1] Tadını Çıkar, Thich Nhat Hanh ve Dr. Lilian Cheung Koton Kitap, 2010, s.55
Yorum Yazın