İsrail’in bir sonraki hedefinin Türkiye olur mu bilmiyoruz ama, eğer öyle bir olasılık var ise bunun nedeni İktidarın 2010 sonrasında dış politikada savunduğu eksen kaymasından oldu. Arap Baharı sonrası Batı’nın parçası olmayı, AB üyeliği hedefini bir kenara bırakarak İslam Dünyası liderliğine soyundu ve gerçek olmayan bu hedefin bedellerini hala ödüyoruz.
Önceki geceyi televizyon başında haber kanalları arasında dolaşıp İran’ın İsrail’e yaptığı füze saldırısını ve olası sonuçlarını neler olabileceğini anlamaya çalıştık.
İsrail’in Gazze’den sonra Lübnan’ı hedef aldı ve kara harekâtı da başlattı. Bu dönem içinde İsrail Hamas’ın siyasi lideri İsmail Haniye’i İran’da, Hizbullah lideri şeyh Hasan Nasrallah’ı, İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü’nün Lübnan sorumlusu Tuğgeneral Abbas Nilfuruşan’ı Lübnan’da öldürdü.
İran’ın gerek Hamas gerekse Hizbullah vasiliğini düşündüğümüzde İsrail’e bir saldırı bekleniyordu. Nitekim İran İsrail’e yaptığı saldırının, İran’da öldürülen İsmail Haniye ile birlikte önceki gün öldürülen Hasan Nasrallah ve Abbas Nilfuruşan’ın intikamı alma amaçlı olduğu açıklandı.
İran füze saldırısının başarılı olduğunu açıklarken, İsrail ise bunun tersini iddia etti. Ama saldırının İsrail’e zarar verip vermemesinden bağımsız olarak ABD’yi arkasına almasıyla İran’a yönelik bir misilleme yapacağını açıklamalardan anlıyoruz.
Ancak şunu söylemek ne kadar yanlış olur bilemiyoruz; yaşanan bu uzun gecenin sonunda, dünyayı bölgesel savaşa biraz daha yaklaştırmış görünüyor.
Ortadoğu’da bunlar olurken, dünkü Meclis açılışında Cumhurbaşkanı sıfatı ile Erdoğan; “Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır. Netanyahu hükümeti Anadolu’yu da içine alan bir ham hayal kurmakta. Hatay Yayladağ’daki Suriye sınırından Lübnan sınırı 170 km. Türkiye, Lübnan'a arabayla sadece 2,5 saat uzaklıkta. Antakya ile Gazze arası Ankara ile Aydın arası kadar.” şeklinde konuştu.
Aslında bu açıklamadan yaklaşık bir hafta önce Erdoğan’ın ekonomi danışmanı Yiğit Bulut bu mealde bir paylaşım yapmış ve AKP’lilerden tepki görmüş ve parti içinde tartışma yaşanmıştı.
Ancak görülen o ki, Bulut’un açıklaması Erdoğan’ın konuşmasına girmiş oldu.
İsrail’in bir sonraki hedefinin Türkiye (Anadolu) olur mu bilmiyoruz ama, eğer öyle bir olasılık var ise bunun nedeni İktidarın 2010 sonrasında dış politikada savrulduğu politikalardır.
Arap Baharı sonrası Batı’nın parçası olmayı, AB üyeliği hedefini bir kenara bırakarak farklı açılardan bu dünyada ağırlıkları olan Arabistan, İran ve Mısır’a rağmen hayali bir İslam Dünyası liderliğine soyundu. Ve bunun maliyetini çok ağır biçimde hem dış politikada yalnızlıkla hem de sayısı bilinmeyen göçmenlerin yarattığı maddi ve manevi maliyetle ödedik, ödemeye de devam ediyoruz.
Görünen o ki, bu politikalardan hala vazgeçilmiş değil.
Kuşkusuz İsrail, bölgede bir devlet terörü uygulamaktadır. Bunu yüksek dille ifade etmeli ve karşı olmalıyız. Ama bu Türkiye’nin barışı savunmasına engel olmamalıdır.
Normal işleyen bir demokraside tüm Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olan kişinin ayakta karşılanması siyasi ve insani olarak olması gereken bir nezaket davranışıdır. Ancak bunu yapılabilmesinin temel koşulu da, Cumhurbaşkanının aynı şekilde CHP ve lideri Özel söz konusu olduğunda aynı siyasi ve insani nezaketi göstermesi.
ÖZEL’İN RİSKLİ TERCİHİ
Önceki gün sadece İran’ın İsrail’i bombalamasını izlemedik. Meclis açılışında ve Meclis açılış resepsiyonunda daha önce göremediğimiz bazı gelişmelere de şahitlik ettik.
Siyasi hayatımızda parti liderlerinin kürsüde birbirlerini sert biçimde eleştirdiğini gördük. Yine liderlerin karşılaştıkları resmi programlarda nezaket gereği birbirlerini selamladıklarını, tokalaştıklarını da.
Ancak önceki gün yaşanan iki olay üzerinde özellikle durulması gerekiyor.
İlki CHP lideri Özgür Özel’in makama saygı gereği Cumhurbaşkanı Meclis’e girdiğinde ayakta kendisini karşılanması.
Evet bu normal işleyen bir demokraside tüm Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olan kişinin ayakta karşılanması siyasi ve insani olarak olması gereken bir nezaket davranışıdır. Ancak bunu yapılabilmesinin temel koşulu da, Cumhurbaşkanının aynı şekilde CHP ve lideri Özel söz konusu olduğunda aynı siyasi ve insani nezaketi göstermesi.
Peki Türkiye’de durum bu mudur?
Cumhurbaşkanı partili bir cumhurbaşkanıdır ve tarafsız da değildir. Yine Cumhurbaşkanı son dönemdeki konuşmalarının birçoğunda CHP ve lideri Özel’i siyasi nezaketi aşan cümlelerle eleştirmiştir.
Evet makama saygı önemlidir ama bu konularda mütekabiliyet de önemli olmalıdır.
Bugün olmayan budur.
Bu açıdan Özel, siyaseten bir tercih yapmıştır. Sonuçlarını da göreceğiz
Ancak topluma örnek olması gereken siyasilerin, kürsülerde yani kamusal alanda toplumu bu kadar gerip, kutuplaştırırken; kısmen özel sayılabilecek bir alanda birbirlerine karşı bu kadar yumuşak olabilmeleri; iktidar ortağı için anlaşılabilir olsa da; iktidar adayı bir parti lideri için anlaşılabilir ve kabul edilebilir değildir.
SİYASETEN KONUŞMA NEDİR?
Gelelim ikinci olaya.
Yine önceki gün MHP lideri Devlet Bahçeli, Sinan Ateş Davası üzerinden CHP’yi, Halk TV’yi ve orada program yapan dört gazeteciyi de hedef aldı, tehdit etti.
Aynı konuşmada Özel için de “çürük” ifadesini kullandı.
Ancak aynı günün akşamında Meclis açılış resepsiyonunda Bahçeli ve Özel karşılaştıklarında aralarında geçen diyalog şu şekilde;
Bahçeli Özel’e; “Birbirimizi kırmıyoruz inşallah. Üzülme! Bazen siyaseten söylememiz gerekenler oluyor. Siyasetin gereği”.
Özel’de Bahçeli’ye; “Herkes doğru bildiğini söylüyor. Önemli olan saygıda ve sevgide eksiklik göstermemek.”
Nezaket, her türlü ilişkide gerekli ve önemli bir davranıştır.
Ancak topluma örnek olması gereken siyasilerin, kürsülerde yani kamusal alanda toplumu bu kadar gerip, kutuplaştırırken; kısmen özel sayılabilecek bir alanda birbirlerine karşı bu kadar yumuşak olabilmeleri; iktidar ortağı için anlaşılabilir olsa da; iktidar adayı bir parti lideri için anlaşılabilir ve kabul edilebilir değildir.
Öyle görünüyor ki, siyaset, siyasette olan herkesin birbirine kürsüde eleştiriden çok kişisel hakaretin özgürce ifade edildiği, kulislerde, resepsiyonlarda birbirlerine yakın davrandıkları bir oyun alanı.
Siyasetçiler siyaset yaparken, olan siyasetin dışındakilere oluyor.
Yorum Yazın