Yaşanan bunca felakete, bu kadar uyarıya rağmen neredeyse hiç bir tedbirin alınmaması normal mi?Normal şartlarda bu sorunun cevabı “normal değil” olurdu. Ama burası Türkiye ve bu sorunun cevabı ne yazık ki; “normal”. Bütün bu durumu “normal”leştiren ise ülkenin içinde olduğu siyasetsizlik halidir.
Dün 17 Ağustos 1999 depreminin yıl dönümü idi. Medyada yine aradan geçen 25 yılda deprem konusunda alınmayan tedbirleri, yapılmayan kentsel dönüşüm projelerini, toplanlanma alanları yapılan AVM’leri vs okuduk her yıl olduğu gibi.
Dahası bundan yaklaşık 1.5 yıl önce Maraş merkezli ve Hatay başta olmak üzere 10 ili etkileyen binlerce insanımızın canını alan depremi de unutmuş gibiyiz.
Depremde insani hatalardan dolayı yıkılan binaların sorumlularının tek tek serbest kaldığını, neredeyse hiç bir kamu görevlisinin yargılanmasına izin verilmediğini okuyoruz.
Ve yine 2-3 gündür İzmir başta olmak üzere ülkenin farklı yerlerinde çıkan ve bir kısmı bu yazı yazıldığında hala süren yangınları ve bu konuda alınmayan tedbirleri okuyoruz.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, atılmayan imza nedeniyle İstanbul için alınamayan yangın uçak ve helikopterleri konusu yeniden gündeme getirdi.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay’ın, İzmir’deki yeterli müdahalenin yapılmadığı açıklamasını okuduk.
Bütün bu tartışmalar, haberler bize, sadece deprem konusunda değil, bundan 3 yıl önce Ege’den Akdeniz’e binlerce kilometrekare alanın yanmasına rağmen orman yangınlarından da hiç bir ders alamadığımızı gösteriyor.
Dahası son iki gün deprem ve yangın konusunda yaşanan tartışmalar bize ülkedeki kutuplaşmanın da derinliğini göstermesi açısından ibretliktir.
Peki bütün bunlar normal mi?
Yaşanan bunca felakete, bu kadar uyarıya rağmen neredeyse hiç bir tedbirin alınmaması normal mi?
Normal şartlarda bu sorunun cevabı “normal değil” olurdu. Ama burası Türkiye ve bu sorunun cevabı ne yazık ki; “normal”.
Siyasi alan daralınca doğal olarak toplumsal talepler kamusal alanda ifade edilemiyor. Var olan sıkı denetim STK’ları etkisiz kıldığı gibi Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi de, Meclis’i yani yasamayı işlevsiz kılmasıyla sorunlar bırakın çözülmeyi, konuşulamıyor bile.
SİYASET YOKSA TEDBİR YOK
Bütün bu durumu “normal”leştiren, deprem konusunda aradan geçen çeyrek yüzyıla rağmen alınmayan tedbirlerin de, yakın zamanda yaşanan büyük yangınlara rağmen çıkarılmayan derslerin de temel nedeni ülkenin içinde olduğu siyasetsizlik halidir.
Çünkü, bu tedbirlerin alınması bizatihi siyasetin konusudur. Ve ne yazık ki Türkiye’de bu anlamda “siyaset” yok.
“Siyaseti” çok kabaca, toplumsal sorunlarla ilgili taleplerin kamusal alanda ifade edilerek siyasi karar süreçleriyle kesişip çözülmesi olarak tanımlarsak; sorunların çözülmesini talep eden toplumdan ve çözüm üretecek siyasal aktör/ler/den bahşetmiş oluyoruz.
Ve doğal olarak ikisi arasında doğal bir etkileşim ve diyalogdan.
İşte Türkiye’de sorun, bu etkileşim ve diyaloğun olmamasıdır. Siyasetsizlik hali dediğim de tam da budur.
Dahası bu etkileşimsizlik, diyalogsuzluk hem devlet/siyaset-toplum arasında hem de siyasetin içindeki aktörler arasında bulunmaktadır.
Açıkça bugün karşı karşıya olduğumuz siyasetin alanının yani siyasetin bizatihi siyasi iktidar tarafından daraltılması, yok edilmesidir.
Siyasi alan daralınca doğal olarak toplumsal talepler kamusal alanda ifade edilemiyor. Var olan sıkı denetim STK’ları etkisiz kıldığı gibi Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi de, Meclis’i yani yasamayı işlevsiz kılmasıyla sorunlar bırakın çözülmeyi, konuşulamıyor bile.
Bu açıdan devlet/siyaset ile toplum arasında açık bir mesafenin varlığından bahsetmek mümkündür. Bunun istisnası siyasal iktidara yakın toplumsal grupların taleplerini parti örgütleri üzerinden çözme arayışları ve çözmeleridir.
Bu açıdan Türkiye’de yeni sistemle birlikte devlet/siyaset-toplum arasındaki makas her zamankinden daha çok açılmış ve devlet toplum adına her türlü kararı alma noktasında daha güçlü hale gelmiştir.
Bu durum kaçınılmaz olarak alınması gereken tedbirlerde “ortak aklı” devre dışı bıraktığı için; alınan her karar tek taraflı ve doğal olarak eksik olmasına yol açmaktadır.
SİYASİ AKTÖRLER ARASINDAKİ ETKİLEŞİMSİZLİK
Sorunun ikinci boyutu ise siyasal alandaki aktörlerin birbiri arasındaki etkileşimsizliği ve diyalogsuzluğudur.
Siyasi iktidar blokundaki partilerin, muhalefetteki partileri siyaseten “rakip” değil, siyasi “hasım” olarak görmesi, bu etkileşim ve diyaloğu baştan koparmaktadır.
Evet siyasi iktidar ile muhalefet partileri arasında elbette bir etkileşim ve diyalog kuşkusuz vardır ama; konu siyasal olana geldiğinde bu ortadan kalkmakta, iktidar bloku muhalefeti yok saymaktadır.
İktidarın muhalefet partilerini siyasi rakip değil, siyasi hasım olarak görmesi, sadece parti düzeyinde değil o partilerin yerel yönetimlerini de kapsamaktadır.
O noktada siyasal iktidar, muhalefete ait yerel yönetimleri, valiler, il başkanlıkları aracılığıyla bypass etmekte ve işlevsiz kılmaya çalışmaktadır.
Bunu özellikle büyük şehirlerdeki deprem başta olmak üzere doğal afetlerle mücadele konusunda sık sık görmekteyiz.
Örneğin İstanbul’da deprem ya da doğal afet olayları ile ilgili toplantılara İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu özellikle davet edilmemektedir.
Bu durum kaçınılmaz olarak alınması gereken tedbirlerde “ortak aklı” devre dışı bıraktığı için; alınan her karar tek taraflı ve doğal olarak eksik olmasına yol açmaktadır.
Bugün yangın konusunda alınmayan tedbirler, bunların denetlenmesi bu açıdan şaşırtıcı değil. Çünkü benzer tedbirleri 25 yıldır İstanbul’da beklenen deprem için almış değiliz. Deprem tedbirlerinin alınması da, yangınlara karşı tedbirlerin alınmasının yolu da siyasetten geçiyor.
DEPREM KONUSUNDA NE OLUYORSA YANGINDA DA O OLUYOR
25 yıl önce İzmit ve Düzce’de, 1,5 yıl önce Maraş’ta yaşanan büyük deprem felaketinden ders alınmadığı gibi; 3 yıl önce Ege’den Akdeniz’e kadar geniş bir alanda yaşanan yangın felaketinden de hiç ders alınmamış.
Bu durum yukarıda tartıştığım siyasetsizliğin kendisidir.
Devlet/siyasetin toplumsal talepleri yok sayması gibi; siyasi iktidarın muhalefet partilerini, muhalefete ait yerel yönetimleri yok sayması siyasetsizliği derinleştirdikçe; deprem gibi, doğal afetler ve son olarak yangın gibi afetlerde alınması gereken tedbirlerin alınmasına da engel olduğu açıktır.
Bugün yangın konusunda alınmayan tedbirler, bunların denetlenmesi bu açıdan şaşırtıcı değil. Çünkü bunun benzerini 25 yıldır İstanbul’da beklenen deprem için almış değiliz.
Deprem tedbirlerinin alınması da, yangınlara karşı tedbirlerin alınmasının yolu da siyasetten geçiyor.
Evet siyaset hepimiz için önemli. Ve siyaset sadece belirli aralıklarla oy kullanmak hiç değildir.
Siyaset, geleceğimize sahip çıkmaktır. Bunun yolu da sahada olmak ve talep etmekten geçiyor.
Unutmayalım siyaset, bu ülkede yaşayan her birimizin istediği kadar değişir, siyasetçiler istediği için değil.
Yorum Yazın