Demokrasiyi kurtarmak sadece ABD’de değil tüm dünyada kendini demokrat tanımlayan partiden bireye herkesin sorumluğu. Bu sorumluluğun yerine getirmenin temel koşulu da, daha çok katılım dolayısıyla daha çok siyasal özne olmaktan geçer. Sonuçta demokrasi, biz istediğimiz ölçüde yaşayacaktır.
Okumak için zamanım azalmış olsa da, kitapçılarda yeni çıkan, yeni baskıları olan kitapları karıştırmayı, ilgimi çekenleri almayı seviyorum.
Aldığım kitapları bilgisayarımda oluşturduğum excel sayfasına; Kitap Sayısı, Yazar Adı, Kitap Adı ve Yayınevi sütunlarına kaydediyorum. Son aldıklarımla birlikte dört bine yakın kitap, dergim olmuş.
Aklınıza gelen sorunun cevabını vereyim; “Elbette hepsini okumadım”.
Ki bu konuda Psikiyatrist Alper Hasanoğlu’nun ömrümüz boyunca kaç kitap okuyabileceğimize dair hesaplamasını da paylaşayım.
“Bir Terapistin Arka Bahçesi” kitabında Hasanoğlu, “15 yaşında düzenli okumaya başladığımızı düşünelim ve insan ömrünün de ortalama 70 yıldan hesaplayalım. Haftada 1 bitirdiğimizi varsayalım. Bu yılda 52 kitap eder. 55 okuma yılında 2.860okuyabiliriz ancak. Siz bu sayıyı isterseniz haftada 2 kitaptan 5.720’ye çıkartın.” hesaplamasıyla, hayatımızda okuyabileceğimiz ortalama kitap sayısını hesaplama konusunda bize önemli bir ipucu da vermektedir.
Elbette, kişisel özelliklerle bu sayı artabilir de azalabilir de…
Aldığım yeni kitapların bilgisayara kaydını yapıp yerleştirirken, genel olarak eski kitapları da karıştırmayı ihmal etmem.
Kitapları karıştırırken bir kitap dikkatimi çekti ve alıp karıştırdım.
Kitabı karıştırırken, altını çizdiğim, not aldığım yerlere baktım. Daha sonra bu kitap üzerine geçmişte bir yazı yazdığımı da hatırladım.
Kitaba göz atarken 5 Kasım’da 2. kez ABD Başkanı seçilen Donald Trump aklıma geldi. Trump’ın kazanmasını analiz eden yazılar, yeni kabinesinde yer alan isimleri vs düşündüğümde bu kitabın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha fark ettim.
Kitabın adı; “Demokrasiler nasıl ölür?”.
Yazarları Steven Levitsky ve Daniel Ziblatt.
Kitap ABD’de 2018’de yayınlanmış ve aynı yıl Salon Yayınları tarafından Türkçeye çevrilmiş.
Peki “demokrasiler nasıl ölür?”
Sadece askeri darbelerle mi?
Seçimle gelen popülist liderler demokrasiyi öldürebilir mi?
Kitap, Donald Trump’ın seçilmesini ABD demokrasisi için bir tehlike olduğundan hareketle; dünyada geçmişte yaşanmış ve bugün yaşanmakta olan örnekleri referans alarak; demokrasilerin sadece askeri darbelerle değil seçilmişler eliyle de öldürülebileceğini anlatıyor.
“Hükümetlerin demokrasiyi yıkmak için gösterdiği çabaların birçoğu “yasal”, yani yasama organları tarafından tanınıyor ya da mahkemelerce kabul ediliyor. Hatta bu çabalar yasamayı daha etkili kılarak, yozlaşma ile savaşarak ya da seçim süreçlerini temizleyerek demokrasiyi daha da geliştiriyormuş gibi bile gösterebilirler. Gazeteler yayın yapmaya devam eder fakat ya satın alınmışlardır ya da belli haberleri yayınlamamaları için zorbalıkla karşılaşmaktadırlar.”
Kitabın sadece giriş bölümü bile, demokrasilerin karşı karşıya olduğu tehlikeleri anlamak için yeterli.
Birlikte okuyalım;
“Karşılaştırmalı yöntem ayrıca dünyanın diğer kısımlarında oylama ile seçilen diktatörlerin demokratik kurumları yıkmak için sıra dışı benzerlikte stratejiler kullandıklarını gösteriyor. Bu şablonlar görünür hale geldikçe çöküşe giden adımların belirsizliği azalıyor. …
Demokrasilerin ölümünün silahlı adamların elinden olduğunu düşünmeye yaktınız. Soğuk Savaş sırasında gerçekleşen darbeler, her dört demokrasi çöküşünün üçünden sorumluydu. …
Fakat demokrasileri öldürmenin başka bir yolu daha var. Bu yöntem daha az dramatik olsa da aynı ölçüde yıkıcı. Demokrasiler sadece generallerin değil, onları başa getirmiş gücün kendisini bozan başkanlar ya da başbakanlar gibi seçilmiş liderlerin ellerinde de ölebilir. ...
Soğuk Savaş’ın bitişinden bu yana çoğu demokrasi generallerle ya da askerlerin değil, seçilmiş devlet yetkililerinin elinde ölüyor. ... Günümüzde demokrasinin erozyonu seçim sandıklarında başlıyor. …
Hükümetlerin demokrasiyi yıkmak için gösterdiği çabaların birçoğu “yasal”, yani yasama organları tarafından tanınıyor ya da mahkemelerce kabul ediliyor. Hatta bu çabalar yasamayı daha etkili kılarak, yozlaşma ile savaşarak ya da seçim süreçlerini temizleyerek demokrasiyi daha da geliştiriyormuş gibi bile gösterebilirler. Gazeteler yayın yapmaya devam eder fakat ya satın alınmışlardır ya da belli haberleri yayınlamamaları için zorbalıkla karşılaşmaktadırlar. Halk, hükümeti eleştirmeye devam eder fakat çoğunlukla kendilerini vergiler ya da diğer yasal sorunlarla çevrili bulurlar. Bu da halkın kafa karışıklığına neden olur. İnsanlar ne olduğunu hemen fark etmezler. Pek çoğu hala demokratik bir ülkede yaşamakta olduklarına inanmaya devam eder. …
Demokrasinin erozyonu, gerçekleştiği çoğu seferde neredeyse anlaşılmazdır….
Demokratik standartlarımızın zayıflamasının temeli, partilerin politik görüş farklılıklarını ırk ve kültüre dayalı varoluşsal bir soruna dönüştürmeleri ile gerçekleşen aşırı kutuplaşmada. Tarihteki demokrasi çöküşlerini araştırmanın ortaya koyduğu en keskin neden, aşırı kutuplaşmanın demokrasiyi öldüreceğidir. …
Pek çok Amerikalı haklı olarak ülkemizde olanlardan ötürü korku içinde. Fakat demokrasimizi korumak için sadece dövüşmekten ve öfkelenmekten daha fazlasını gerektiriyor. Hem alçak gönüllü hem de cesur olmalıyız. Uyarı işaretlerini görebilmek ve yanlış alarmları fark edebilmek için diğer ülkelerden ders çıkarmalıyız. …Tarih kendini tekerrür etmez. Fakat kafiyelidir. Tarihin verdiği bir söz ve bu kitabın umduğu, çok geç olmadan kafiyeleri bulmayı başarmamızdır.”
Yazarlar, radikal demagog olarak tanımladıkları Trump’un seçilmesini ABD demokrasinin ölümü için bir işaret olarak kabul edip bu kitabı yazmışlar.
Trump 2020’deki seçimi kaybetti. Taraftarları parlamento bastı. Hakkında bir çok dava açıldı ama o yılmadı ve 5 Kasım 2024 kongre ve senato çoğunluğunu da alarak yeniden başkan oldu.
Kabinesine atadığı isimleri, seçim sürecinde yanında olan isimleri ve kabine için atadığı isimleri yine muhafazakâr “Heritage Foundation” vakfının hazırladığı ve federal yönetimde kapsamlı değişiklikler öneren ve Trump’ın seçilmesiyle hayata geçirilmesi planlanan “Project 2025’i birlikte düşündüğümüzde Amerikan demokrasisi için tehlike çanlarının artık daha yüksek çalacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok.
Kaldı ki, kitap sadece Amerikalılar için değil demokrasiye değer veren herkes için yazılmış görünüyor.
Kitabın son bölümünün başlığı “Demokrasiyi Kurtarmak”. Demokrasiyi kurtarmak sadece ABD’de değil tüm dünyada kendini demokrat tanımlayan partiden bireye herkesin sorumluğu.
Bu sorumluluğun yerine getirmenin temel koşulu da, daha çok katılım dolayısıyla daha çok siyasal özne olmaktan geçer.
Sonuçta demokrasi, biz istediğimiz ölçüde yaşayacaktır.
Yorum Yazın