Sonuçta sekülerler arasında Kürt sorunu konusunda olumlu görüşlere sahip ve DEM adaylarına oy vermeyi düşünenlerle yine DEM’e oy vermeyi düşünen Kürtler açısından ciddi bir ikilem oluşmuş durumda. Bir yandan partilerinin oylarının düşmemesini sağlamak öte yandan ülkenin sert bir geleceğe evrilmesine izin vermemek birbirleriyle çelişen iki amaç olarak karşılarında.DEM Parti’de ifadesini bulan siyasetin bazen yaptıklarını neden ve niçin yaptığını anlamakta zorlanıyoruz. Son olarak yerel seçimlerdeki benimsedikleri adımlar da böyle. Özellikle ülkedeki AKP+MHP ile CHP arasında (siz siyasi İslamcılarla sekülerler arasında diye okuyun) rekabetin giderek kızıştığı bir ülkede neden ve niçin mesela İstanbul gibi bir sembolik yerde aday çıkardılar? Kazanamayacakları ortada olduğuna göre ne yapmak istiyorlar? Ekrem İmamoğlu’nun seçilmesini mi istemiyorlar? Yoksa AKP ile “kayyum” konusunda bir gizli anlaşma mı yaptılar? Bütün bunların ötesinde genel oy oranları yüzde 13’den yüzde 9’a düşmüşken ve de bu seçimde daha da düşerse bu durumu nasıl karşılayacaklar?Bu sorular ve bu sorulara eklenebilecek başkalarıyla ilgili olarak DEM ne düşünüyor acaba? Her ne kadar yetkilileri çeşitli açıklamalar yapmış olsalar da yine de kamuoyunun pek tatmin olduğu söylenemez. Son olarak İstanbul Esenyurt’da CHP adayı Ahmet Özer’in destekleneceği ve 22 ilçede aday çıkarmayacağı açıklaması CHP ve DEM arasında adı konmamış da olsa bir anlaşma yapıldığını düşündürttü.Peki ama gerçek ne? Daha doğrusu ittifaklar konusunda hemen her taraf “açık ve şeffaf” olacaklarını söyledikleri halde neden bu gizlilik?Çünkü bu ülkede Kürtler konu olduğunda “keşke olmasalardı” duygusuyla yaşayan büyük bir çoğunluk var da ondan! Bu çoğunluğun içinde başta devlet ve siyaset aktörleri olduğu gibi İslamcı ve Seküler kesimler de var. Bu çoğunluk, kimlikleri “Kürt” olan, “Kürtçe” konuşan ve kültürel ve tarihi geçmişleri Türkler başta olmak üzere başka kimliklerle de çakışmış bir ulusun karşılanmayan taleplerini bir “terör” gözlüğüyle görmeye yöneltilmiş durumdalar. Kürtler konu olunca varsa yoksa “terör” “ayrılıkçılık” gibi terimlerle konuşmak bunlar için sanki bir zorunluluk.Onun için de seçimlerde tuhaf bir durum ortaya çıkıyor. Bu çoğunluk, bir yandan onların “ayrılıkçılığı” ve “terörle” ilişkili olduklarını düşünüyorlar düşünmeye ama yine de kendi partilerine oy vermelerini istiyorlar. O nedenle de Anadolu’nun Kürt illerinde AKP’si de Hüda-Par’ı da Kürtçe seçim çalışması yapmaktan rahatsız olmuyorlar.
2019 yerel seçimlerinde CHP’yi desteklemiş ve sonunda, İstanbul dahil 11 büyük şehir belediyesinin CHP’ye geçmesini sağlamış bir DEM partinin bu seçimlerdeki tavrı birçok kişiyi de şaşırtmış durumda. Ama doğrusu 2019’dan bugüne CHP’nin DEM’le ilişkisine göz atarsak DEM’in tavrını anlamak kolaylaşabilir.Gelelim sekülerlere!2019 yerel seçimlerinde CHP’yi desteklemiş ve sonunda, İstanbul dahil 11 büyük şehir belediyesinin CHP’ye geçmesini sağlamış bir DEM partinin bu seçimlerdeki tavrı birçok kişiyi de şaşırtmış durumda. Açıklamalar kamuoyunu tatmin etmediği için de çeşitli yorumlar yapılmakta. Ama doğrusu 2019’dan bugüne CHP’nin DEM’le ilişkisine göz atarsak DEM’in tavrını anlamak kolaylaşabilir.DEM 2019 seçimlerinde “AKP’nin kaybetmesi” stratejisine bağlı olarak CHP’yi destekledi. Destekledi desteklemesine ama ortada bir protokol olmaması, ittifakın daha çok “centilmenlik anlaşması” niteliğinde olması daha sonraki zaman içinde, kurulmuş bu ilişkinin bir “ortak çalışma” niteliğine dönüşmesini sağlayamadı. Seçimlerden hemen sonra, DEM’in 3’ü büyük şehir olmak üzere 69 belediyesine “kayyum” atanması konusunda CHP’den pek ses çıkmaması ilk önemli kopuşun da başlangıcıydı. Seçimler bitmiş, yönetimler değişmiş ama DEM partinin de işi bitmiş gibi davranıldı. Hiçbir talebi neredeyse karşılanmadı.Bu çerçevede başka bazı konular da sayılabilir ama en önemli ikinci kopuş da 14 Mayıs seçimlerinde Kılıçdaroğlu’nun Ümit Özdağ ile görüşmesiyle yaşandı. Kısa bir süre önce Van’da neredeyse miting şeklinde bir karşılamaya ve orada “kayyumlar” konusunda verdiği sözlere rağmen Kılıçdaroğlu’nun Özdağ ile yaptığı protokolde yeniden “kayyum” konusunun gündeme gelmiş olması Kürtlerin CHP ile bağlarını kopardığı gibi Kürtler içinde “bunlarla da bir şey olmaz” duygusunu pekiştirdi.
Seküler kesim başta olmak üzere kendilerini mağdur hisseden ya da böyle bir yönetim altında mağdur olacaklarını düşünen kitlelerin CHP’li adaylara yönelecekleri büyük bir olasılık.Anladığım kadarıyla seküler kesimin partisi CHP’nin geçirdiği değişiklikler içinde Kürt meselesi bağlamında tatmin edici hiçbir açıklama ve yaklaşımın olmaması ve TİP gibi kendini sol olarak göstermeye çalışan Kürtlerin HDP kurulduğundan bu yana ısrarla sürdürdüğü “Türkiyelileşme” politikasını bozarak kendine 4 vekil devşirmesi, Kürtlerin kendi içlerine dönmelerine neden oldu. Bu Kürt mahallesindeki değişiklikler, bu tabandan destek alan DEM partinin de siyasi duruşunu etkiledi. Bu nedenle de DEM bu seçimlerde kendi tabanının konsolide olmasını sağlamak üzere bir tavır benimsedi.Doğrusu bu tercihlerle ilgili benim kuşkularım var. Her şeyden önce AKP+MHP’nin seçim sonrası yeni bir anayasa için girişimde bulunacağı ve yeni anayasayla da bir tür Türkmenistan yönetimine benzer baskıcı bir devlet yapılanmasına gideceği olasılığı oldukça rahatsız edici bir olasılık. Bu nedenle de seküler kesim başta olmak üzere kendilerini mağdur hisseden ya da böyle bir yönetim altında mağdur olacaklarını düşünen kitlelerin CHP’li adaylara yönelecekleri büyük bir olasılık. Bu kitleler içinde özellikle “şehirli Kürtler”in davranışlarının da böyle bir çizgiye yönelmesi DEM oylarının da düşmesine neden olabilir.Sonuçta sekülerler arasında Kürt sorunu konusunda olumlu görüşlere sahip ve DEM adaylarına oy vermeyi düşünenlerle yine DEM’e oy vermeyi düşünen Kürtler açısından ciddi bir ikilem oluşmuş durumda. Bir yandan partilerinin oylarının düşmemesini sağlamak öte yandan ülkenin sert bir geleceğe evrilmesine izin vermemek birbirleriyle çelişen iki amaç olarak karşılarında. Bu ikilem nasıl çözülecek bilmiyoruz!Sanırım bu halk buna bir cevap bulacaktır.
Yorum Yazın