Gazze Soykırımı’na karşı sesini en güçlü çıkaran devlet olmakla yetinmeyip söylemindeki kararlılığı eylemle de birleştirerek İsrail’i mahkemeye götüren Güney Afrika’nın daveti üzerine Ahmet Davutoğlu ile birlikte Johannesburg’a gittik.Johannesburg’a dair çeşitli gözlemlerimi anlattım ama bir türlü sebeb-i ziyaretime gelemedim, bu yazıda “Filistin Üzerine Apartheid Karşıtı Konferans” (Anti-Apartheid Conference on Palestine) hakkındaki düşüncelerimi yazmak istiyorum.Gazze Soykırımı’na karşı sesini en güçlü çıkaran devlet olmakla yetinmeyip söylemindeki kararlılığı eylemle de birleştirerek İsrail’i mahkemeye götüren Güney Afrika’nın daveti üzerine Ahmet Davutoğlu ile birlikte Johannesburg’a gittik.Davutoğlu, Johannesburg ziyaretinde, insan hakları savunuculuğunda dünyada çok önemli bir yer edinen Dışişleri Bakanı Naledi Pandor’la, Nelson Mandela’nın varisi ve bir sonraki Devlet Başkanı Thabo Mbeki’yle ve Mandela’nın milletvekili torunu Mandla Mandela ile konferans haricinde özel görüşmeler yaptı.Yine Filistinli siyasetçi Mustafa Barghouty, eski Bolivya Dışişleri Bakanı Fernando Huanacuni Mamani, eski Mozambik Adalet Bakanı Oscar Monteiro, Sinn Fein Başkanı Declan Kearney ve çeşitli sivil toplum yetkilileriyle yemekte biraraya geldi.O görüşmelerin tamamında ben de masadaydım ve konuşmaların nasıl ilerlediğini görme şansına sahip oldum.Lady Pandor dahil olmak üzere görüşmelerin hepsinde Davutoğlu’nun geçmişteki arabuluculuk faaliyetlerine dair tecrübe aktarımı isteği öne çıktı.Hatta, ülkenin çok saygın büyükelçilerinden biri, bizzat Davutoğlu’nun yanına gelip, yeni atanacağı ülkeye dair kendisinden bilgi edinmek ve neler yapılabileceğini konuşmak istediğini söyledi.
2009, 2012 ve 2014 savaşlarında ateşkesi sağlayan sürecin en önemli aktörlerinden biri olan Davutoğlu, hem konferans sırasında hem de özel görüşmelerinde sürekli olarak ateşkesi sağlamanın koşullarını anlattı, neler yapılabileceğine dair yol haritaları açıkladı.
DAVUTOĞLU, ATEŞKESİ SAĞLAMANIN KOŞULLARINI ANLATTI
2009, 2012 ve 2014 savaşlarında ateşkesi sağlayan sürecin en önemli aktörlerinden biri olan Davutoğlu, hem konferans sırasında hem de özel görüşmelerinde sürekli olarak ateşkesi sağlamanın koşullarını anlattı, neler yapılabileceğine dair yol haritaları açıkladı.7 Ekim’in boşlukta yaşanmadığını, bir sebep değil sonuç olduğunu, yerleşimcilerin yayılmaya devam ettiği müddetçe bu tarz müessif olayların yaşanabileceğini, kalıcı bir çözüm için Filistin devletinin toprak bütünlüğüne tecavüz edilmemesini, Mescid-ül Aksa başta olmak üzere kutsal mekânlara saygı gösterilmesini, İsrail’i durduracak yegâne gücün küresel kamuoyu baskısı olduğunu, dünyanın her yanında sivil toplumcular, akademisyenler, aydınlar, siyasetçiler soykırıma karşı ses çıkarırken bu zulme sessiz kalanların ve İsrail’in yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışanların tarih önünde hesap vereceğini, onların da soykırımın işbirlikçisi olarak yargılanacaklarını söyledi.15 Mayıs Nakba Günü’nün simgesel anlamından yola çıkarak devletlerin bayraklarını yarıya indirmesi, küresel çaptaki protestolarla uyanan bilincin desteklenmesi, Birleşmiş Milletler’de liderler düzeyinde biraraya gelerek İsrail’in ateşkese ve kalıcı barışın şartlarını kabule zorlanması, BM bünyesinden bulunan UNICEF, FOA, WHO gibi kurumların etkili bir şekilde çalışması gibi önerilerini sundu.Ayrıca, Gazze’de şu an 50 binden fazla hamile kadının olduğunu hatırlatması salonu şöyle bir titretti.Otuzu aşkın ülkeden katılımcıların olduğu konferansın sonuç bildirisinde 75 yıldır süregelen soykırımın hız kesmediği ve Siyonizmin ırkçılığın bir türü olduğu açıkça yazıldı.
SONUÇ BİLDİRGESİNDE SİYONİZMİN IRKÇILIĞIN BİR TÜRÜ OLDUĞU YAZILDI
Hastanenin, ilacın, yiyeceğin, hijyenin olmadığı bir ortamda kadınların ve bebeklerin ölüm tehlikesini söylediğinde endişe içinde birbirine bakan insanlara, Sare Hanım’ın birkaç hafta önce ne yapacağını bilemeyen bir baba adayını yönlendirerek eşine telefonla doğum yaptırdığını söylemesi bütün katılımcılardan büyük alkış aldı.Otuzu aşkın ülkeden katılımcıların olduğu konferansın sonuç bildirisinde 75 yıldır süregelen soykırımın hız kesmediği ve Siyonizmin ırkçılığın bir türü olduğu açıkça yazıldı.Dahası, belki Türkiye’deki yetkilileri üzecek ama, İsrail’e ekonomik ve finansal yaptırımlar uygulanmasına, akademide, sanatta, sportif ve kültürel faaliyetlerde yalnız bırakılmasına, İşgal Kuvvetleri olarak nitelenen İsrail ordusuna hiçbir şekilde silah yardımı yapılmamasına, İsrail limanlarına giden gemilerin sevkiyatlarının durdurulmasına dair çağrı yapıldı.Zira, apartheid denen ırkçı rejimden çok çeken Güney Afrikalılar yaptırımların ve boykotun önemini deneyimlemiş bir toplum.1994’te Mandela ve arkadaşlarının gelişinin yolunu açan olaylar silsilesi, Apartheid Güney Afrikası’nın 1960’ta Roma Olimpiyatlarından, 1968’de Olimpiyat Komitesinden ihraç edildiğinde ve dünyadan git gide soyutlandığında, dışlandığında, yalnız bırakıldığında başladı.Sistem sürekli dışlanmayı ve yalnız kalmayı tolere edemediğinde güçten düştü.O yüzden, bu açıklamaların başka bir ülkede değil de Güney Afrika’da yapılması daha büyük anlam ifade ediyordu.Davutoğlu, savaşın İsrail ile Hamas arasında olmadığını, İsrail ile Gazze arasında da olmadığını, İsrail ile Filistin, Araplar ya da Müslümanlar arasında da olmadığını; savaşın sadece İsrail ile İnsanlık arasında olduğunu söylemesi, otuzu aşkın ülkeden konferansı takip etmeye gelen herkesin ortak düşüncesini yansıtıyordu.Ayrıca, Johannesburg Üniversitesi’nden Prof. Chris Landsberg’in davetlisi olarak katıldığımız panelde Güney Afrikalı profesörün bir sözü hayli çarpıcıydı."İsrail’in saldırısı başladığında hangi ülke insanlığın vicdanına konuşacak diye düşünüyordum," dedi Landsberg, "ama aklımda Güney Afrika yoktu. Neresi vardı biliyor musunuz? Türkiye. Ben sandım ki bizim gibi ülkeler Türkiye’yi takip ederler. Oysa tam tersi oldu, insanlığın vicdanını savunmak Dışişleri Bakanımız Pandor aracılığıyla bize düştü. Gurur duyuyoruz. Ama böylesine yalnız bırakılacağımızı da düşünmemiştik doğrusu."Türkiye’yi Avrupa’nın ya da Asya’nın hatta Avrasya’nın değil, Afro-Avrasya’nın bir parçası olarak gördüğünü söyleyen Davutoğlu, Landsberg’in sözlerine destek verirken bazı ülkelerin “taşıyıcı devlet” olarak görülmesi gerektiğini vurguladı.Gazze Soykırımına Güney Afrika’nın karşı çıkması tesadüf değil; sınır komşusu olmaya gerek yok, ortak acı kültürü o bilinç birlikteliğini sağlamaya yetiyor. Ben de konferansın sonuç bildirisinin son sözüyle bildireyim yazıyı. Filistin özgür olacaktır, bir yanı nehir bir yanı deniz…
Yorum Yazın