Acemoğlu; bundan 2 yıl önce Kılıçdaroğlu kampanyasına da dahil olmuş safını belli etmişti. Erdoğan’ın tebriksiz sessizliğinin nedenini ve Mehmet Şimşek’in politik ve oldukça kuru tebriğini de bu kapsamda gayet iyi konumlayabiliyoruz.
Nobel İktisat Ödülünü aralarında Daron Acemoğlu’nun da bulunduğu bir ekibin alması ülkeyi haklı olarak dalgalandırdı.
Orhan Pamuk ve Aziz Sancar’dan sonra bu ödülü bu topraklardan kazanan bir diğer ismin varlığı haklı bir güven ve gurur duygusu verdi.
İktidar cenahı bu konudaki kutlamayı sınırlı tuttu ve ekonominin patronunun tebriki kifayetli göründü. Memleketin her alanından mesul Erdoğan’ın ben bu satırları yazana dek konu hakkında bir yorumunu görmedim.
Aslında Acemoğlu’nun Nobel almadan hemen önce yayınlanan son çalışması üzerine yazmayı düşünüyordum.
Taze 2023 seçimlerinin üzerine yaptığı çalışmayı makaleye dökmüştü. Makale özetle:
“Erdoğan’ın yeniden yeniden seçilmesini Türk halkının otoriteryen lider tercihine mi yoksa AKP rejiminin ekonomik ve toplumsal maliyetinin gerçek boyutuna işaret edecek bilgiye erişimin sınırlı olmasına mı borçlu olduğu sorusunu irdeliyor. Kapsamlı ekonometrik analize göre, eğer seçmenlerin doğru bilgilere, özgür basın yoluyla erişim imkanı ve olasılıkları oldukları senaryoda muhalefetin oyu yüzde 4.4 bir artış gösterecekti ve de bu husus seçimin sonucunu muhalefet lehinde değiştirecekti.”
Acemoğlu’nun Nobel’inin basına yansıyan kısa fragmanında ifade edilen hususları bu makalenin ana fikri ile mukayese ettiğimde aslında büyük benzerlikler buldum.
Nobel’e ilişkin olarak ana akım medyadaki genel kabul görmüş özet ifade şu oldu:
“Toplumsal kurumların bir ülkenin refahı için önemini gösterdiler. Hukukun üstünlüğünün zayıf olduğu toplumlar ve nüfusu sömüren kurumlar büyüme veya daha iyiye doğru değişim yaratmaz. Ödül sahiplerinin araştırması bunun nedenini anlamamıza yardımcı oluyor.”
Bugünlerde refah düzeyi yoğun biçimde sorgulanan bir ülkede yaşıyor olmamız bile ekonomi nobelini bu konuda çalışma yapmış bir ismin almasının “Ben Ekonomistim” titriyle çok da bağdaşmayacağını öngörmemize yeterli olur. Acemoğlu; bundan 2 yıl önce Kılıçdaroğlu kampanyasına da dahil olmuş safını belli etmişti. Erdoğan’ın tebriksiz sessizliğinin nedenini ve Mehmet Şimşek’in politik ve oldukça kuru tebriğini de bu kapsamda gayet iyi konumlayabiliyoruz.
Acemoğlu’nun çalışmalarına dair Nobel’in web sitesinde bir kısa bir de uzun versiyon doküman bulunuyor.
Basınımız doğal olarak 6 sayfalık kısa olandan alıntı yapmış. Eğlenceli infografiklerle süslü bu dökümandan resim aktarana ben rastlamadım. O yüzden bu yazı içeriğine bunları eklemek istedim.
Popüler Bilim arkaplanı olarak ifade edilen 6 sayfaya karşın Bilimsel arkaplan 57 sayfadan oluşuyor.
Bu 57 sayfalık ana metin 6 sayfalık özete nazaran bana daha anlaşılır geldi. Mehmet Şimşek’in sade suyu tweet misali ifade ettiği “Kurumların oluşumu ve refaha etkisine yönelik çalışmalar” tam olarak nedir ne işe yarar orada anlıyoruz.
Bilmediğimiz ya da akla yatkın olmayan hiçbir şey söylemiyor aslında Acemoğlu ve arkadaşları. Örneğin ben Türkiye’nin iktisadi sorunu yoktur sorunları politiktir tezini epeydir defaatle paylaştım.
Nobel alan çalışmada bu husus şu şekilde ifade edilmiş:
“Genel bir düzeyde, araştırmalarının temel ilkesi, ulusların zenginliğinin temelde politik kurumlar tarafından şekillendirildiğidir. Yani, politik kurumların ekonomik kurumları etkilediği ve ekonomik kurumların da ekonomik sonuçları etkilediği bir kurumlar hiyerarşisi vardır.”
Tabii ki bu tezi savunarak Nobel almak için arkanızda Daron Acemoğlu CV’si şarttır. Yanlış anlaşılmayayım.
Acemoğlu ve ekibinin sömürgecilik üzerinden kurdukları bağlantı ise aslında Erdoğan’ın damağını çatlatacak cinsten ama nedense ya kendisi o kadar iyi ekonomist değil ya da danışmanları kifayetsiz Acemoğlu’nun bu asistini gole tahvil etmeyi henüz akıl edememiş.Muhtemel 3 vakte buradan yüründüğünü görürüz.
Tabii ki işler o kadar da toz pembe değil. Acemoğlu da bir Yiğit Bulut değil. Ve bu tezler AKP’nin ulu orta savunacağı içerikler barındırmıyor.
“Sömürgecilerin daha önce zengin olan yerleri fakirleştirdiği, fakir olan yerlere ise zorunlu olarak refah getirdiği” anlatılıyor çünkü. Siyasal İslamcı retoriğin lafazanları için böyle Nobel’e can kurban.
Tabii ki Acemoğlu bu durumun sebeplerini politik kurumların dönüşümüne ve ilk tezin arka planına bağlıyor ama “Hatice değil netice sever Türk muhafazakarı için bu sömürgeci zihniyetin ifşası her daim kıymetli olacaktır.
Tabii ki işler o kadar da toz pembe değil. Acemoğlu da bir Yiğit Bulut değil. Ve bu tezler AKP’nin ulu orta savunacağı içerikler barındırmıyor. Nitekim tezin en önemli 3. Ayağı ise bize şu bilgiyi veriyor:
“Ödül Sahipleri büyümeyi teşvik eden kurumların neden benimsendiğini (veya benimsenmediğini) teorik olarak anlamamıza yardımcı oldular. Sosyal refah açısından etkisiz kurumlar siyasi yöneticiler tarafından halktan kaynak çekmenin bir yolu olarak seçilir. Ve bir kez uygulandığında, bu etkisiz kurumlar genellikle devam eder. Yani, "seçkinlerin" (veya bir otokratın) ekonomik kurumların refahı iyileştiren bir reformunu uygulama vaadi genellikle güvenilir değildir. Benzer şekilde, kurumsal reformu savunanların vaatleri de güvenilir değildir. Siyasi olarak güçlü gruplar, refahı artırıcı olsa bile, kurumsal değişimden kaçınabilir, çünkü sonraki kurumsal dinamikler, yani iktidarı kaybetme riskiyle ilgili endişeler vardır.”
Nobel Ekonomi ödülünü bir anti-AKP manifesto olarak konumlama niyetinde değilim. Sonuçta aklı başında herkes olan bitenin farkında ve farkında olmaktan vazgeçme niyeti yok.
Daron Hoca da öyle. Bize düşen dünyanın takdir ettiği bu çalışmadan bu ülkenin kesesine düşmesi gerekenleri saymak ve uygulamak.
Kaleminize sağlık Çağatay Bey
Derya Öztürk
15-10-2024 17:32