Türkiye’de iktisadi okumaların temel eksiği politik boyutu görmezden gelmesi ve iktisadı sadece iktisattan ibaret sanmaktır. Çözüm bir seçenek değil zorunluluktur. Bunu öğrenmiş olmak büyük bir kabiliyet de değildir. Ülkeyi 30 sene boyunca aralıksız yönetmeye kalkarsanız yaptığınız yanlışları düzeltmek de size kalır.
Türkiye’de ekonominin çanlarının çalmaya başladığı tarihi tam olarak hatırlayan var mı? Türkiye’de ne oldu da ekonomi raydan çıktı? Cumhuriyet tarihinin gördüğü en düşük enflasyon oranları, Bankacılık sektörüne yansıyan düşük faizler ne oldu da elden gitti?
Türkiye Ekonomisinin 2002’den itibaren yaşadığı dezenflasyon, makro dengelerde istikrar ve devalüasyonsuz geçen yıllar öncesindeki hiçbir dönemle kıyaslanamaz.
Bir uygulayıcı olarak bizzat deneyimlediğim bu sürecin Türkiye’nin politik alanda rahatladığı bir döneme denk gelmesi tesadüf değildir.
Türkiye’de iktisadi okumaların temel eksiği politik boyutu görmezden gelmesi ve iktisadı sadece iktisattan ibaret sanmaktır.
Türkiye ekonomisinin dünyada paranın bittiği için sıkıntıya düştüğünü iddia etmek kolaycı bir çözümlemedir. Bu görüşü savunanlar Türkiye’ye benzeyen pek çok gelişen ekonominin de Türkiye’nin yaşadığı olumsuzlukları neden yaşamadığını ya da bu seviyede yaşamadığını izahla mükelleftir.
Erdoğan/AKP iktidarı ülke içindeki rakip güç odakları ile her dönem mücadeleden geri durmamış olmakla beraber yönünü Avrupa Birliği ve Batı ittifakına dönmüş olduğu konusunda neredeyse hiçbir falso vermeden 2011’e gelmişti.
12 Haziran 2011’de %49,8 gibi bir oy oranıyla kazanılan seçim zaferi sonrasında önünde hiçbir engel kalmamış görünmekteydi.
AKP/Erdoğan’ın tek rakibinin kendisi olduğu gerçeği tam da bu dönemde ortaya çıktı. Mutlak gücün mutlak zehir olduğu bir kez daha kanıtlanmaktaydı.
AKP’yi ekonomideki başarıları iktidarda tutuyordu ama Erdoğan/AKP için asıl amaç “üstad” Necip Fazıl’ın dediği üzere “Bir Adam Yaratmaktı”
Türkiye ekonomisinin dünyada paranın bittiği için sıkıntıya düştüğünü iddia etmek kolaycı bir çözümlemedir. Bu görüşü savunanlar Türkiye’ye benzeyen pek çok gelişen ekonominin de Türkiye’nin yaşadığı olumsuzlukları neden yaşamadığını ya da bu seviyede yaşamadığınıizahla mükelleftir.
Uzun süre gizlenen enflasyon verilerini bir süre saklamak mümkün olsa da patlayan kuru ve faizi Türkiye’ye muadil hiçbir gelişen piyasada görmedik.
Türkiye ekonomisindeki ağır bozulmanın neredeyse hiçbir telafi kabul etmeden bugünlere gelmesi sadece iktisadi kavramlarla açıklanamaz.
Erdoğan Soğuk Savaş döneminde aldığı siyaset nosyonunu ve bu nosyonun ana omurgasını Türkiye’ye dikte etme konusundaki adımlarını 2011 seçimlerinden sonra yoğunlaştırınca karşısında hiç olmadığı kadar güçlü bir muhalefet bulmuştu.
Taksim bir inşaat sahası olarak tahayyül edilirken siyasi hayalcilik ve tahakküm İstanbul’un tam orta yerine ve AKP’ye en uzak kesimlerin buluşma noktasına tatbik edilmek istendi.
Gezi sert bir müdahale ile bastırıldı. Eş zamanlı olarak Gülen Cemaati ile kurulan ortaklığın makyajı da döküldü. AKP ekonomi alanında elde ettiği başarının politik karşılığını bulamamanın sıkıntısını, toplumsal muhalefetin katmanlarının çoğalması ile daha da derinden yaşadı.
2011’de 49,8 olan oy oranı 2015 Haziran seçimlerinde tam 9 puan ya da %20 gerilemiş bu gerileme sandalye sayısına çok daha ağır biçimde yansımıştı.
2015 Haziran seçimleri normal koşullarda muhalefetin kazanımı ve AKP/Erdoğan’ın iktidara veda etmesi anlamındaydı.
Tabii ki Bahçeli’nin U dönüşü, sıcak 2015 yazı ve sonrasında düzeltme seçimlerle AKP’nin tekrar 2011 seviyesine gelmesi bu senaryoyu geçersiz kıldı.
Ancak şişeden çıkan cin, tüpten çıkan macun artık iyiden iyiye belli olmuştu.,
Davutoğlu’nun vizesiz Avrupa hayalleri suya düşüyor, AKP’li bakanlar Avrupa topraklarında Avrupa ülkelerini kızdıracak siyasi şovlarla Türkiye’yi AB hedefinden daha da uzaklaştırıyordu.
15 Temmuz sonrasında ilan edilen OHAL dönemi ile ülkenin demokrasi ile mesafesi iyiden iyiye açılırken; araya bir de Trump’la papaz olma Rusya ile uçak düşürme Almanya ile gazeteci krizleri ve unuttuğumuz pek çok alt kriz sıkışıyordu.
Türkiye Mısır’dan Emirliklere kadar pek çok Orta Doğu ülkesiyle de ters düşmeyi başarmıştı.
Türkiye aynı ırmakta tekrar yıkanarak sonuç elde edilemeyeceğini deneyimleme lüksüne sahip değil. Türkiye politik meselelerinin en hassasını tedavi edemese de yarayı pansuman ederek iktisaden aldığı hasarı azaltabilir.
AKP özellikle genel seçimleri kazanma becerisiyle yönetme gücünü elinde tutsa da arka planda yığılan politik meseleler uç uca eklenerek ekonominin altını oydu.
Bugün adına “yeni çözüm” dediğimiz sürecin asıl amacının kırılgan bir aşamada olan iktisadi iyileşmenin politik açından hasar görmemesi olduğunu akılda tutmalıyız.
Türkiye’nin konjonktürel olarak sağladığı dış politika başarısının meyvelerini yemesi ancak iktisadi alanın düzelmesi ile mümkün olacaktır. Politik alanda ne 2015 yazına ve sonrasında pek çok siyasetçinin hapse atıldığı yıllara geri dönüşü kaldıracak bir iktisadi yapıya sahibiz.
Türkiye aynı ırmakta tekrar yıkanarak sonuç elde edilemeyeceğini deneme lüksüne sahip değil. Türkiye politik meselelerinin en hassasını tedavi edemese de yarayı pansuman ederek iktisaden aldığı hasarı azaltabilir.,
Türkiye çok ağır bedeller ödeyerek yaptığı altyapı yatırımlarının karşılığını ancak çevresiyle uyum içinde olmasıyla alabilir. Kimse içeride bitmeyen kavgası olan bir eve konuk olmak istemez.
Çözüm bir seçenek değil zorunluluktur. Bunu öğrenmiş olmak büyük bir kabiliyet de değildir. Ülkeyi 30 sene boyunca aralıksız yönetmeye kalkarsanız yaptığınız yanlışları düzeltmek de size kalır.
Yorum Yazın