Concorde Sendromu, insanların yatırım yaptıkları şeylerden vazgeçememe durumudur. Zihnimizdeki “Bir gün her şey düzelecek” umudu, bizi körleştirir. İşin kötüsü, bu sadece ekonomik ya da mesleki alanlarla sınırlı değildir. İlişkilerimizde de kendini gösterir. Biten bir ilişkinin sonunu kabullenmek zordur.
Hepimizin başına gelmiştir: Bitmek bilmeyen bir uğraş, tükenmek bilmeyen bir umut ve içinden çıkamadığımız bir bağlılık. Peki, neden bazen bittiğini bildiğimiz halde devam ederiz? Quentin Tarantino’nun “Pulp Fiction” filminde Marsellus Wallace’ın söylediği o meşhur replik aklıma geliyor: “Pride only hurts, it never helps.” Gurur acıtır, asla yardımcı olmaz. Ama ya gururdan daha fazlası varsa? Bizi bir işin içinde tutan şey sadece kaybetme korkusu değilse?
İşte bu noktada “Concorde Sendromu” devreye giriyor. Adını, 20. yüzyılın en görkemli mühendislik başarısızlıklarından biri olan Concorde uçaklarından alan bu kavram, kayıplarımızı telafi etme umuduyla bir projeye veya ilişkiye saplanıp kaldığımızda ortaya çıkar. Uçak tasarımı o kadar pahalıya mal olmuştu ki, projeyi iptal etmek artık mantıklı bir seçenek değildi. Yani, ne kadar ileri gittiysek, geri dönmek o kadar zorlaştı.
Türk edebiyatının kıymetli yazarlarından Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanında dediği gibi: “İnsan ne için yaşadığını bilseydi, nasıl yaşaması gerektiğini de bilirdi.” Peki ya bir amaca saplanmışsak ve bu amaç aslında var olmayan bir hayali kovalıyorsa? Bazen hayatımızda ilerlediğimizi sanırken, aslında sadece aynı noktada dönüp durduğumuzu fark etmeyiz. Yine de, “Bu kadar yatırım yaptıktan sonra nasıl bırakırım?” diye kendimize sorarız. Oysa her geçen gün, bize daha fazla zarar verir.
Concorde Sendromu, insanların yatırım yaptıkları şeylerden vazgeçememe durumudur. Zihnimizdeki “Bir gün her şey düzelecek” umudu, bizi körleştirir. İşin kötüsü, bu sadece ekonomik ya da mesleki alanlarla sınırlı değildir. İlişkilerimizde de kendini gösterir. Biten bir ilişkinin sonunu kabullenmek zordur. “Bu kadar vakit geçirdim, bu kadar emek verdim, şimdi nasıl bırakırım?” sorusu beynimizin bir köşesinde yankılanır.
Concorde Sendromu’nu aşmanın en etkili yollarından biri, kayıplarımızı kabullenmektir. Bir yolun çıkmaz olduğunu görmek bazen daha fazla zarar görmemizi engeller. Tanpınar’ın dediği gibi, “Nasıl yaşanması gerektiğini bilmek,” belki de kaybetmeyi göze almakla başlar.
TANPINAR’IN DEDİĞİ GİBİ…
Geri dönmek zor gelir çünkü en baştan başlamak, yeni bir yol çizmek cesaret ister. Belki de Tanpınar’ın işaret ettiği gibi, ne için yaşadığımızı bilmiyoruzdur. Umut ettiğimiz şey sadece kaybettiğimiz onca zamana, emeğe ve duygulara anlam yüklemeye çalışmaktır. “Bir gün düzelir” dediğimiz her adımda, aslında biraz daha batıyoruzdur.
Concorde Sendromu’nu aşmanın en etkili yollarından biri, kayıplarımızı kabullenmektir. Bir yolun çıkmaz olduğunu görmek bazen daha fazla zarar görmemizi engeller. Hayatta her zaman en zor kararlar, bırakmayı öğrenmekle ilgilidir. Çünkü aslında terk ettiğimiz şey, başarısızlık değil, bir yanılsamadır.
Sonuç olarak, ne kadar yatırım yapmış olursak olalım, hayatın bir yerinde bırakmayı öğrenmek gerekiyor. Marsellus Wallace’ın gururla ilgili söylediklerine kulak verirsek, belki de en doğru kararları, gururumuzu ve geçmişte yaptığımız yatırımları bir kenara bıraktığımızda alırız. Tanpınar’ın dediği gibi, “Nasıl yaşanması gerektiğini bilmek,” belki de kaybetmeyi göze almakla başlar.
Yorum Yazın