Dünyanın her yerinde faşistler var. Ama bu ülkede Dali’nin bu kadar az bilinmesiyle faşizmin 21. Yüzyıl versiyonuyla bu kadar kolay yakınlık kurulması arasında bir bağ olduğunu düşünüyorum. Faşizmin teşhis edilip en büyük günah olduğunun farkında olunmaması Dali’yi tanımamakla yakından ilgili olmalı.
Salvador Dali’nin hayatının 1973’ten sonrasına ışık tutan ve Dali’ye Ben Kingsley’in can verdiği Dali Land (Dali Ülkesinin) esinlediklerini yazdım.
Eskişehir’de tuhaf giysisiyle yaşlı insanlara saldıran 18 yaşındaki gencin aklından neler geçiyordu? Su katılmamış bir faşist olduğuna kuşku yok yazdıklarına bakınca.
Bu ülkede faşizm çok da yeni bir icat değil. Daha 9 yaşımdayken Maraş’ta katledilen insanların hikayesini biliyorum. Faşizmin soğuk savaş versiyonundan 2024 versiyonuna dikey geçiş yapan bir ülkede yaşamanınsa zorluğunun farkındayım.
2024 versiyon faşizm gücünü sanal dünyadan alıyor. Faşizm bu ülkede hep korundu kollandı ama dijitale geçişin şurada en fazla 30 yıllık hikayesi var. 1991’de ODTÜ’den mezun olurken yeni kurulan bilgisayar odasında açamadığımız bilgisayarları bozma endişesiyle topuklayıp kaçışımız dün gibi.
18 yaşında bir gencin 2020’lerin sonsuz olasılık ve sıfır mesuliyetli hayatına faşizm penceresinden bakıyor olması trajik. Dijital kapılar değil dünyanın kapıları açık aslında bugünlerde.
DİJİTAL KAPILAR DEĞİL DÜNYANIN KAPILARI AÇIK
Faşizm Türkiye arabasının standart paketinde yüklü. 18 yaşında bir gencin 2020’lerin sonsuz olasılık ve sıfır mesuliyetli hayatına faşizm penceresinden bakıyor olması trajik. Dijital kapılar değil dünyanın kapıları açık aslında bugünlerde.
Bense Kapıkule’den ilk defa çıktığımda 29 yaşımdaydım.
Zamanın ruhu böyle bir şey. Bugünkü gençleri hem kıskanıyor hem de onlar için üzülüyorum. Anti Fa’nın anlamının bu kadar az bilindiği bir ülkede yaşıyor olmak onların trajedisi. Bu ülkenin tüm duvarlarında Anti Fa yazmalı oysa.
Soğuk savaş faşizmi ile palazlanan ve sol adına ne varsa hepsinin ezilmesini fırsat bilen bir iktidarın beğenmediği herkesi faşistlikle suçlaması da coğrafyanın kader ve kederini anlatıyor.
2022 yapımı Daliland’ı izleyip artık yerinde yel esen Chevening Bursu ile gittiğim İngiltere’yi , 1998’İ anımsamam bana bütün bunları düşündürdü.
1998 Kasımında Manchester Business School’da geçirdiğim 1 ayı Poppy Day (1.Dünya Savaşını anma günü), Balıktan patatese her gıdayı barındıran İngiliz Kahvaltısı, Manchester’in en eğlenceli yeri geyvillıçtaki publar (gitmek için gey olmak şart değil) yanında hayatımda ilk kez gördüğüm Liverpool’da Tate Galeri’de gittiğim “Dali : Bir Mitoloji” sergisiyle anımsıyorum.
Dijital dünyanın sadece faşizmi parlatmak dışında çok daha iyi yönleri de var. Bu serginin kataloğunu internette buldum ve 14 günlüğüne de ödünç aldım. Basit ve bedava uzaktan kütüphanenin linkini meraklısı için bırakıyorum.
Dali’nin Milette’in çok bilinen Angelus isimli resminden yola çıkarak yarattığı eserlerin esin spektrumu kelimenin gerçek anlamında beynimizi yaz öğle güneşi gibi aydınlatmıştı. Eserin üzerinde yoğunlaşan Dali’nin eserin gizli anlamlarına dair iç görüsü o kadar sahicidir ki eseri X ışınıyla inceleyen uzmanlar adam ve kadının arasında bir mezarın varlığına şahit olurlar. Dali bunu bilmeden eserin elektriğine kapılmış ve ondan yola çıkarak insanlığın ortak imgesine değen eserlerini üretmiştir.
DALİ, BEYNİMİZİ AYDINLATMIŞTI
Mitoloji sergisinin birlikte Merseyside gezisi yaptığım Tekstil Banklı Evrenle beraber bizde uyandırdığı coşku uzun süre devam etmişti. Dali’nin Milette’in çok bilinen Angelus isimli resminden yola çıkarak yarattığı eserlerin esin spektrumu kelimenin gerçek anlamında beynimizi yaz öğle güneşi gibi aydınlatmıştı. Eserin üzerinde yoğunlaşan Dali’nin eserin gizli anlamlarına dair iç görüsü o kadar sahicidir ki eseri X ışınıyla inceleyen uzmanlar adam ve kadının arasında bir mezarın varlığına şahit olurlar. Dali bunu bilmeden eserin elektriğine kapılmış ve ondan yola çıkarak insanlığın ortak imgesine değen eserlerini üretmiştir. Dali’nin William Tell mitinden yola çıkan eserlerini, Sonsuz Kadınlığın simgesi Gala Dali’ye dair eserlerini, Nergis’in Metamorfozunu yani Dali’nin kendi analizini, Sanatçının öteki olarak portresini ve kaçınılmaz olarak Mitoloji ve Sürrealizmi içeren bölümleri ile bu sergi zihinlerde ve zihnimde iz bırakmayı hak ediyordu.
Tate’den çıkıp Liverpool’un gri bir İstanbul’u anımsatan martılarla dolu meydanlarında ale eşliğinde fish and chips yiyerek serginin hayaliyle Mançester’e geri dönmüştük.
Dali Land’ın Dali’nin hayatının bir bölümünde onun çok yakınında yer alan genç bir asistanın anılarını ve anlatısını esas alan hikayesi ne kadar gerçek ne kadar değil çok da önemsemiyorum.
Sanat tarihi bilgim bu hikayenin tüm detaylarını anlamama el vermiyor. Daliland ya da Dali Ülkesinin bu filmde anlatılandan daha az ya da daha fazla eğlenceli, sanatsal, yozlaşmış, ahlaki veya politik olmasıyla da ilgilenmiyorum.
En başa dönecek olursak sorun bu ülkede faşizmin var olması da değil. Dünyanın her yerinde faşistler var. Ama bu ülkede Dali’nin bu kadar az bilinmesiyle faşizmin 21. Yüzyıl versiyonuyla bu kadar kolay yakınlık kurulması arasında bir bağ olduğunu düşünüyorum. Faşizmin teşhis edilip en büyük günah olduğunun farkında olunmaması Dali’yi tanımamakla yakından ilgili olmalı. Duvarlarımızda neden bu kadar az Anti Fa yazıyorsa tam da bu yüzden Dali’yi yeterince tanımıyoruz.
Dali’yi size ben anlatacak değilim.
Filmi izleyin. Kataloğu okuyun. İngilizceniz yetmezse Google translate yardımıyla göz gezdirin.
Faşizmden uzak durun.
Yaşadığınız çağın kıymetini bilin.
Yorum Yazın