Yerel seçimin üzerinden 6 ay geçti. Daha şimdiden partinin iki ilçe belediye başkanı (Esenyurt ve Ovacık) görevinden alındı. Merkezi hükümet belediye başkanlarını terör gerekçesiyle görevden almakla yetinmedi, mülki idareden kişileri bu yerlere kayyım atadı. Aynı anda DEM ve CHP’li belediyelere kayyım atanıyor.
AKP ve CHP genel başkanlarının karşılıklı olarak birbirini ziyaret ettiği bahar havası uzak bir hatıra olarak çok geride kaldı. Normalleşme isteği karşılıksız kalan Özel liderliği her gün yeni bir siyasal sorunla uğraşmak zorunda kalıyor. İktidarın parti-devlet aygıtı kurumsal olarak ana muhalefeti, kişiler bakımından ise İmamoğlu ve Yavaş gibi etkili aktörleri siyasal tartışmaların içine çekmekte. CHP üzerinde artan baskı üç başlıkta analiz edilebilir: Bunlar sırasıyla kayyım, genç teğmenler ve belediye faaliyetleri.
Yerel seçimin üzerinden 6 ay geçti. Daha şimdiden partinin iki ilçe belediye başkanı (Esenyurt ve Ovacık) görevinden alındı. Merkezi hükümet belediye başkanlarını terör gerekçesiyle görevden almakla yetinmedi, mülki idareden kişileri bu yerlere kayyım atadı. Aynı anda DEM ve CHP’li belediyelere kayyım atanıyor. Cumhur ittifakı bileşenleri uzun bir süredir CHP’yi Kürt hareketiyle ilişkilendiriyor, teröre destek çıkmakla suçluyordu. Kayyım süreci iktidardan ana muhalefete yönelmiş bu suçlayıcı söyleminin eylemleşmiş hali aynı zamanda. CHP liderliği ise hem başkanların görevden alınmalarında kullanılan hukuki gerekçelere hem de yerlerine belediye meclisinden yeni başkan seçmek yerine kayyım atanması usulüne karşı. Bu arada DEM’le dayanışma devam ediyor. Özel ve İmamoğlu Mardin’i ziyaret etti. Ancak kayyım karşısında topyekün bir karşı strateji oluşturulamadı. Özel şikayet ediyor, hükümeti ve savcılığı suçluyor. Toplantılar ve basın açıklamalar birbirini izlemekte. Daha ötesi ise yok. Siyasi iktidarı seçime zorlayacak bir hamlenin hala neden yapılmadığı sorusu yanıtsız. CHP tekrar kendi konfor alanına, yani meclis komisyonlarına çekildi.
İkinci mesele genç teğmenler hakkında yürütülen disiplin soruşturmasıyla ilgili. Harp Okulları mezuniyet töreninde, resmi tören bittikten sonra mezun askerlerin bir kısmının geleneksel yemini etmesi başta Cumhurbaşkanı olmak üzere iktidar çevrelerince rahatsızlık yarattı. Askeriye de cuntalaşma eğilimi siyasi iktidarın hassasiyet gösterdiği temel mesele. CHP, İyi Parti ve Zafer Partisi gibi muhalefet bileşenlerine göre ise ortada askeri bir kalkışma yok. Askerlerin “Mustafa Kemal’in Askeriyiz” demeleri onların tarihsel sorumluluk ve bilinçlerinin gereği. Bu tartışma CHP için ayrıca önemli. Çünkü Özel meseleyi Erdoğan’la kendisi arasında bir olay olarak da yorumladı. CHP liderliğine göre 31 Mart’ta CHP sağ seçmenden ciddi ölçüde destek aldı. Ayrıca Halk Partisine oy versin veya vermesin CHP’li belediyeler Türkiye nüfusunun yarıdan fazlasına hizmet veriyor. Erdoğan ise genç teğmenler gibi suni gündemler aracılığıyla siyasi kutuplaşmayı arttırmakta. CHP kavganın içine çekilmeye, siyasal sosyolojik bir eğilim olan normalleşme baltalanmaya çalışılıyor. Bir siyasi parti olan CHP’nin ordunun iç işleyişine müdahil olması siyaseten yakışıksız yorumların yapılmasına yol açabilir. Ancak ortada ciddi bir sivil Atatürkçü iklim var. Atatürk sürekli bir şekilde tarihten geri çağrılan nostaljik bir politik ikona dönüştü. Genç teğmenlerin atılması durumda Atatürkçü kesimde artacak kızgınlık ve kırgınlığın nasıl yönetileceği noktasında bir eylem planına ihtiyacı var ana muhalefetin. Askerlerin sivil iktidara tam itaati demokrasi için elzem. Bu konuda kafa karışıklığına yol açacak yorumlar yapılmamalı. Ama olası bir ihraçta Atatürkçü kesimin duyacağı hayal kırıklığının politik bir karşılığı olacağı kesin. Atatürkçü parti rolünü İyi Parti ve Zafer Partisine kaptırmamak gerekiyor.
Belediyelerin harcamaları konusunda aşırı denetim, belediyenin yeni hizmetler yürütmesi veya mevcut hizmetleri iyileştirmesi noktasında merkezi yönetimin engelleyici bir tutum içerisine girmesi ve borç tahsili gibi konularda CHP’li belediyeler üzerindeki iktidarın siyasi baskısı artıyor. SGK borçlarından kreş tartışmasına kadar yeni bir krizle karşılaşmadığımız gün yok gibi.
YENİ BİR KRİZLE KARŞILAŞMADIĞIMIZ GÜN YOK GİBİ
Son önemli başlık belediyeler. İmamoğlu ve Yavaş gibi potansiyel cumhurbaşkanı adayları aynı zamanda belediye başkanı olduğu için bu noktada gelen baskı çok daha yoğun hissediliyor. Belediyelerin harcamaları konusunda aşırı denetim, belediyenin yeni hizmetler yürütmesi veya mevcut hizmetleri iyileştirmesi noktasında merkezi yönetimin engelleyici bir tutum içerisine girmesi ve borç tahsili gibi konularda CHP’li belediyeler üzerindeki iktidarın siyasi baskısı artıyor. SGK borçlarından kreş tartışmasına kadar yeni bir krizle karşılaşmadığımız gün yok gibi. Tabii bu sorun biraz da mevzuattaki boşluk ve dengesizliklerden kaynaklanıyor. Biz de kanunlar yerel yönetimleri değil, onlar üzerindeki vesayet denetimini önemsiyor. Hukuk çoğu kez merkezi idarenin yanında. Ayrıca belediyelerin çoğu gelir ve harcamalar bakımından merkezden gelecek katkıya muhtaç. Hem “bağımlı” hem de “muhalif” olduğunuzda istikrarlı bir politik hattı takip etmeniz zorlaşıyor ister istemez.
CHP üzerindeki baskı artıyor. Ama burada asıl önemli olan husus baskının niteliği ve yöneldiği alan değil karşı hegemonya stratejisinin yokluğu. Siyasi iktidarın attığı adımlara yanıt veriyor muhalefet. Belirlenen gündemde edilgen veya muhafazakar bir oyuncu. Oysa bu rolün tersine dönmesi gerek. Aksi taktirde bu kış ana muhalefet için zor geçecek.
Yorum Yazın