Özgür Özel ve genel merkezin diğer önde gelen aktörleri, partiyi parti içi çatışma ve bölünme görüntüsünden uzak tutabildiği ölçüde, CHP’nin 31 Mart’ta kazandığı ivme daha da güçlenir. İmamoğlu gibi birleştirici ve epey karşılık sahibi bir CHP’li aktör varken, bunu sağlamak esasen hiç zor değil. Temel mesele, İmamoğlu’na sahip çıkabilmekten, kıymetliyi daha da kıymetlendirmekten geçiyor.
22 yıla yakındır devam eden AKP iktidarının toplumda yarattığı zihinsel yıkımın boyutları gün geçtikçe artıyor. İnsanların öfkesi arttığı kadar, geleceğe dönük beklentileri de bu çoklu yıkıma paralel şekilde artıyor. AKP güç kaybettikçe ve siyasal muhalefet güçlendikçe, toplumun muhalefete dönük beklentileri de günden güne artıyor. Tam da bu noktada ortaya kritik bir soru çıkıyor: Son yerel seçimden tarihi bir zaferle çıkan CHP, toplumda derinleşerek tezahür eden geleceğe dönük siyasal beklentileri karşılayabilecek bir politik enerjiye sahip mi?
CHP’nin "İktidara adayı" demesi, esasen post-AKP döneminde kurucu ve restore edici parti olmaya, ayrıca güçlü ve etkili bir ekonomik programa sahip olduğu iddiasına denk düşmekte. Böylesine iddialı, kapsamlı ve altından kalkması kolay olmayan bir sürece aday olmak, her anlamda yüksek enerji ve politik süreklilik isteyen bir derinliğe ihtiyaç duyar. O halde kestirmeden ve parti politikalarının detaylarına inmeksizin soralım: Peki CHP’de böyle bir enerji ve derinlik var mı?
MESELENİN BOYUTUNU ANLAMAK
AKP’nin çeyrek asra yaklaşan bir süredir iktidarda olmasının yarattığı yük ve buna ek olarak özellikle son yıllarda derinleşen ekonomik kriz, Türkiye’nin eşiğinde olduğu siyasi değişimi sıradan bir iktidar değişimi olmaktan epey farklı kılıyor. Siyasal İslamcılığa dayanan ajandasıyla devleti ve toplumu tepeden tırnağa dönüştürmeye çabalayan AKP iktidarı, 2002’de devraldığı rejimi önemli ölçüde tahrip ederken, bunun yerine yeni bir şeyler inşa etmeye çalıştı, çalışıyor. Bu yönüyle AKP, daha önce iktidara gelmiş tüm sağ partilerden farklı olarak yeni bir rejim inşa etme dürtüsüyle yoluna devam etmiş bir siyasi aktör.
Bu nedenle AKP’den sonra iktidara gelecek olan siyasi güç, son 22 yılda tahrip edilen veya ortadan kaldırılan ne varsa yeniden ve daha köklü şekilde bunları yeniden inşa etmek zorunda. Bu anlamıyla post-AKP döneminde ülkeyi yönetecek iktidar adayı, bir tür kurucu ve restore edici güç olarak göreve başlayacak, önceki iktidarlardan ister istemez farklılaşacak. Öte yandan 2001 ekonomik krizini aratacak düzeyde derin bir krizle boğuşan Türkiye’de halk, hızlı ve sokakta hissedilen bir ekonomik toparlanma beklentisi içerisinde. AKP sonrası dönemde ülkeyi yönetecek siyasal gücün önündeki en zor işlerden bir tanesi, şüphesiz buolacak. Salt siyasal restorasyon değil, ayni zamanda hızlı ve etkin ekonomik toparlanma.
Bu bağlamdan bakıldığında CHP’nin “İktidara adayız” demesi, esasen post-AKP döneminde kurucu ve restore edici parti olmaya, ayrıca güçlü ve etkili bir ekonomik programa sahip olduğu iddiasına denk düşmekte. Böylesine iddialı, kapsamlı ve altından kalkması kolay olmayan bir sürece aday olmak, her anlamda yüksek enerji ve politik süreklilik isteyen bir derinliğe ihtiyaç duyar. O halde kestirmeden ve parti politikalarının detaylarına inmeksizinsoralım: Peki CHP’de böyle bir enerji ve derinlik var mı? Bu enerjiyi ve derinliği gördüğümüz 31 Mart enerjisi, sürdürülebilir ve derinleştirilebilir görülüyor mu?
CHP, yerel seçimde ortaya koyduğu ivmeyi ve rüzgarı, daha da güçlendirerek geleceğe taşıyabildiği ölçüde AKP sonrası dönem için bir alternatif olabilecek. 31 Mart, bu bağlamıyla önemli de olsa bir başlangıcı temsil ediyor.
31 MART İVMESİNİ YİTİRMEMEK
Yerel seçimlerde tarihi bir başarı yakalayan ve kelimenin tam anlamıyla yerel iktidarı büyük ölçüde elde eden CHP, seçimin üzerinden geçen 5 aylık süreçte yerel yönetim bağlamında başarılı bir dönem geçirdi. Ancak buradaki mesele, belediye hizmetlerinden epey öte bir anlam taşıyor. Nitekim CHP, yerel seçimde ortaya koyduğu ivmeyi ve rüzgarı, daha da güçlendirerek geleceğe taşıyabildiği ölçüde AKP sonrası dönem için bir alternatif olabilecek.31 Mart, bu bağlamıyla önemli de olsa bir başlangıcı temsil ediyor.
CHP’nin bu noktadaki en önemli handikapı ise, şüphesiz Türkiye’de başkanlık rejiminin hayata geçmesi nedeniyle siyasal denklemin kişi odaklı şekilde tartışılması. Parlamenter rejimden farklı olarak partisel değil, aday olabilecek siyasal figür üzerinden şekillenen siyasal denklem, CHP’nin partisel başarısını ve ivmesini kısıtlayıcı bir siyasal yorgunluk yaratabilir. Bu noktada CHP’yi rahatlatacak ve partiyi aday tartışması döngüsünden kurtaracak hamle, partinin tabanda ve toplumda karşılık bulan en güçlü figürüne sahip çıktığını, onun arkasında durduğunu göstermekten çekinmemesi olacaktır. Daha açık ifadesiyle CHP genel merkezi, siyasal gücünü ve toplumsal karşılığını fazlasıyla kanıtlamış bir aktör olan Ekrem İmamoğlu’nun arkasında ne kadar sağlam ve tutarlı şekilde durursa, bu durum partiyi de o kadar güçlü kılar, oluşması muhtemel siyasal yorgunluğu engeller.
Öte yandan Özgür Özel ve genel merkezin diğer önde gelen aktörleri, partiyi parti içi çatışma ve bölünme görüntüsünden uzak tutabildiği ölçüde, CHP’nin 31 Mart’ta kazandığı ivme daha da güçlenir. İmamoğlu gibi birleştirici ve epey karşılık sahibi bir CHP’li aktör varken, bunu sağlamak esasen hiç zor değil. Temel mesele, İmamoğlu’na sahip çıkabilmekten, kıymetliyi daha da kıymetlendirmekten geçiyor. CHP genel merkezi, 40-50 yılda bir gelen ve böylesine güçlü nitelikleri olan, toplumun hemen her kesiminde büyük heyecan dalgası yaratan özgün bir siyasal aktörü gündelik siyasi ve parti içi hesaplara kurban etme hatasına düşmediği ölçüde CHP’nin güçlü ve avantajlı pozisyonunu güçlendirebilecektir.
Önümüzdeki üç yıl oldukça kritik. Umalım ki zaman iyimserleri haklı çıkarsın ve İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı olduğu, CHP’nin de Meclis’te çok daha güçlü bir pozisyon elde ettiği bir tabloyu görelim.
Yorum Yazın