Yerel seçimle birlikte CHP toplumdan büyük bir kredi almıştır. Bunu başarılı kullanma iyi belediyecilik kadar; biri genel merkez diğeri yerel yönetim pratiklerini içine alacak birbiriyle bağlantılı iki düşünsel kapasiteyi geliştirmekle bağlantılıdır. Bu bir yandan yerel yönetimlerin sahipleneceği yerel demokrasi okulları ile diğer yandan da genel merkezin sahipleneceği bir siyaset akademisi ile olabilir.
31 Mart seçim sonuçlarında AKP kaybetti. Parti içinde özeleştiri süreci yapılıyor dense de bunun gerçek bir özeleştiri olmayacağı açıktır. Çünkü AKP, hukuksal olarak siyasi parti olsa da işleyiş açısından CEO’sunun Erdoğan olduğu bir şirkettir. Ve seçim yenilgisi parti kadar Erdoğan ve çevresindir. AKP Genel Başkanı kimliği ile Erdoğan bir özeleştiri yapacaksa parti için en anlamlı ve doğru hareket bu olur. Bu açıdan seçimi kazanan CHP’nin elde ettiği bu başarıyı kalıcı hale getirmesi iyi belediyecilik hizmetleri kadar ideolojik bir yenilenme, yerel yönetimlerden çıkarılacak bir demokrasi deneyiminin düşünsel forma sokulması ile olacaktır. AKP kuruluşundan 14 ay sonra 3 Kasım 2002’de iktidar oldu. Ancak 2010-2011 sonrası başlayan dönem AKP, kendisini kuran düşünsel hattan koparak önce kamusal alanı kendi kültürel kimliğine göre tasarlamak isteyen bir muhafazakâr partiye, 2015 sonrası ise devlete eklemlenip bir lümpen milliyetçi/muhafazakâr bir partiye dönüşmüştür.
Toplumsal talepleri siyasete taşımak içi çıktığı yola meşruiyetini devletten alan toplumu denetimi altına almaya çalışan bir partiye dönüşmüştür.Bu açıdan AKP’nin kuruluş tartışmalarının başladığı günden bugüne olan süreç, CHP ve çeperindeki entelektüel kadro tarafından iyi analiz edilmelidir. Çünkü alınacak ders çoktur.
AKP’Yİ KURAN DÜŞÜNSEL HAT
AKP’nin siyasi parti olarak kurulmasını sadece 28 Şubat sürecine bağlamak, partiyi kuran entelektüel akla ve siyasilere haksızlık olur. Evet 28 Şubat’ın siyasi iklimi partinin kurulmasında etkili olmuştur ama partiyi kuran entelektüel aklı temsil eden siyasilerin ve dönemin kimi yazarların konuşmalarına, gazete, dergilerde çıkan yazılarına, makalelerine baktığımızda AKP’nin doğuşunu da izleyeceği siyaseti de 1998-99’dan itibaren adım adım görmek mümkündü.
Buna ek olarak 2001’de yaşanan ekonomik kriz de AKP’nin iktidara gelişinde etkili olmuştur. Tabi seçim sisteminin yarattığı sonuçları da ekleyelim. Sonuç olarak 2001’de kurulan AKP, öncülü siyasi gelenekten kopuş olduğu kadar demokratik bir Türkiye talep eden siyasetin dışında olan toplumun farklı kesimleriyle de "taşıyıcı koalisyonlar" kurdu. 2002 seçiminde yüzde 34’ün üzerinde oy alarak Meclis’te 2/3 çoğunluk sağladı AKP. Yüzde 19 ile ikinci parti olup Meclis’in 1/3 kazanan CHP’nin bu başarısının bir nedeni 1999 seçimlerinde yüzde 10’luk seçim barajının altında kalması kadar Genç Parti’nin yüzde 7 oy alarak DYP ve ANAP’ı baraj altına çekmesindendir. Bu açıdan AKP’nin toplumsal talepleri ve siyaseti temsil ettiği dönemde ne yazık ki CHP, AKP’den siyaseten daha ileri pozisyonu sahiplenmemiş tersine devletçi bir siyasetin taşıyıcısı/sözcüsü olmuştur.
Bugün Türkiye, 2009-10 yılına kadar elde edilen demokratik kazanımların çok gerisinde hatta 2002 öncesini arar haldedir. Bu açıdan AKP iktidarı demokratikleşme açısında 1 adım ileri çok adım geri atmıştır.
DEMOKRASİ: 1 ADIM İLERİ ÇOK ADIM GERİ
AKP, 2011 sonrası kuruluş döneminde ihtiyaç duyduğu ve toplumsal taşıyıcı koalisyonlarla ilişkisi –karşılıklı- kesilmiştir. Bu kesilme, başlangıçtaki daha demokratik Türkiye hayalinin gerçek olması nedeniyle değil AKP kuruluşunda sahiplendiği ilkelerinden kopmasının bir sonucudur. Türkiye’de bugün hala siyasi vesayet devam etmektedir. Laiklik, din- devleti ilişkisi, düşünce ve ifade özgürlüğü, medya özgürlüğü gibi temel sorunlar yok olmadığı gibi kimisi yapısal değişikliğe uğrayarak, çoğunluğu ise ağırlaşarak varlığını devam ettirmektedir.Bugün Türkiye, 2009-10 yılına kadar elde edilen demokratik kazanımların çok gerisinde hatta 2002 öncesini arar haldedir. Bu açıdan AKP iktidarı demokratikleşme açısında 1 adım ileri çok adım geri gitmiştir.
Peki AKP’yi kuran onu iktidara taşıyan aklın siyasi ve entelektüel temsilcileri nerede? Siyasileri birer birer partiden koparken; entelektüel siyasileri ise zaman zaman medya karşısına çıkarak 20-25 yıl önce yazdıklarının 180 derece tersi yönde açıklamalar yapabilmektedirler. İnsan şaşırıyor ama alışıyor da…
İKTİDARIN DAYANILMAZ GÜCÜ
Peki AKP’yi kuran onu iktidara taşıyan aklın siyasi ve entelektüel temsilcileri nerede? Siyasileri birer birer partiden koparken; entelektüel siyasileri ise zaman zaman medya karşısına çıkarak 20-25 yıl önce yazdıklarının 180 derece tersi yönde açıklamalar yapabilmektedirler. İnsan şaşırıyor ama alışıyor da…
Yine iktidarın ilk yıllarında ülkenin sorunlarını yaşayan, yazan, konuşan, bu sorunları kamusallaştıran gerek muhafazakâr kesimden gerekse laik kesimden gelen pek çok ismin 180 derece farklı yerde olmasına nasıl oluyor da hala AKP’yi destekleyebiliyorlar?
Bunun sanırım iki açıklaması olabilir; ya gerçekten inanmışlıkla ya iktidarın yarattığı maddi ve manevi güçle. Ya da her ikisi birden. Özellikle laik kesimden gelip iktidarı desteklemek uğruna sosyal çevrelerinden dışlanmayı bir göze alabilmek kolay bir şey değil. İktidarın maddi ve manevi gücünden yararlanan sadece medyada olanlar değil. Aynı şekilde bürokraside, iş dünyasında, akademide, sanat dünyasında da böyle. AKP iktidar olarak hayli imkana sahipti, devlete eklemlenerek bu maddi imkanı çok daha genişletti. Ve şimdi bunu iktidar blokunun kamusal alanda siyasi meşruiyetini sağlama karşılığında bunu yapanlara dağıtıyor. Ancak bunu yapmak her gün biraz daha zorlaşıyor. Devletin imkanları çoğalsa da; makro düzlemde bu azalıyor.
Çünkü ülke ağır bir ekonomik krizin içinde. Bu kriz ekonomik olarak hepimizi etkilese de; esas olarak siyasi krizdir. Nedeni de iktidar/devlet blokunun siyaset yapma tarzı ve yeni yönetim sisteminin yol açtığı kurumsal keyfilik ve demokrasiden uzaklaşma, siyasi alanın daraltılması ve otoriterleşmedir.
Bunun sonucu olarak 31 Mart seçimlerinde AKP yenilgiye uğramıştır. Evet CHP seçiden birinci parti olarak çıkmıştır ama bunu güçlendirecek ve kalıcı hale getirecek olan CHP’nin önümüzdeki dönemdeki yerel yönetim uygulamaları ve genel merkezin ideolojik yenilenmeyi kurumsallaştırması ile olacaktır.
CHP’nin gelecekteki başarısı bugünlerden itibaren yerel yönetimlerin uygulayacakları başarılı projeler kadar CHP’de makro düzlemde gerçekleşecek düşünsel dönüşümü sağlamak ve el yordamıyla yürütülmeye çalışılan siyaset yapma anlayışı, siyasete bakış, topluma ve sorunlara bakış ete kemiğe büründürülmelidir.
TAKLİT ETMEDEN DERS ALMAK
Bu noktada şunu da anmak gerekiyor; AKP öncülü olan RP, 1995 genel seçimlerinde sandıktan birinci parti çıkmadan tam 1.5 yıl önce 27 Mart 1994’de yerel seçimlerde birinci parti oldu. Ankara, İstanbul başta olmak pek çok büyükşehir ve il SHP’den RP’ye geçti. Bu açıdan başarı esas olarak bir sürekliliğin sonucudur. İşte CHP’nin gelecekteki başarısı bugünlerden itibaren yerel yönetimlerin uygulayacakları başarılı projeler kadar CHP’de makro düzlemde gerçekleşecek düşünsel dönüşümü sağlamak ve el yordamıyla yürütülmeye çalışılan siyaset yapma anlayışı, siyasete bakış, topluma ve sorunlara bakış ete kemiğe büründürülmelidir.
Bu kuşkusuz parti içinde, çeperinde ve hatta dışında bulunan akılların bir araya getirilmesi, tartışılması, sentezler üretilmesi ve bunların zaman içinde siyasete yansımasıyla olabilir. Dahası CHP de farklı toplumsal kesimlerle demokrasi ortak keseninde yeni taşıyıcı koalisyonlar kurmak durumundadır.
Evet yerel yönetimlerde sağlanacak başarıda, belediye başkanlarının kişisel kapasiteleri yanında yapılacak yerel yönetim uygulamalarının düşünsel bir siteme dayandırılması önemlidir.Bu açıdan CHP önünde biri genel merkez diğeri yerel yönetim pratiklerini içine alacak birbiriyle bağlantılı iki düşünsel kapasiteyi geliştirilmeye ihtiyaç vardır. Bu bir yandan yerel yönetimlerin sahipleneceği yerel demokrasi okulları ile diğer yandan da genel merkezin sahipleneceği bir siyaset akademisi ile olabilir. Unutmayalım sadece Türkiye değil dünya da değişiyor.
Ve CHP genelde ve yerelde ancak değişen Türkiye ve dünyayı yeniden okuyup buna uygun düşünsel dönüşümü başarabilirse başarılı olur. Bunun başlangıç adımı da, devletin kurumsal varlığını dışlamadan her zaman toplumsal talepleri dikkate alan, toplum için siyaset yapan bir aklı öne almak olmalıdır.
Yorum Yazın