CHP 31 Mart’te kazandığı moral üstünlüğü ne yazık ki, sürdürmekte zorluk çekiyor. Bunun bir nedeni bitmeyen adaylık tartışması, bir dieğr nedeni de güçlü bir iktidar alternatifi program ortaya koyamamasıdır.
Seçim döneminde olmasak da, araştırma şirketleri aylık araştırmalara devam ediyorlar.
Bu araştırmalar çoğunlukla ülke gündemi konusunda halkın yaklaşımını ölçme amaçlı. O ayın somut gelişmeleri, ekonomi, siyaset gibi pek çok konuda halkın nabız ölçülmeye çalışılıyor.
Bu araştırmalarda sorulan sorulardan birisi de muhtemelen; “Bu Pazar seçim olsa oyunuzu hangi partiye verirsiniz?” ya da “Aşağıda ismi geçen adaylardan hangisini Cumhurbaşkanı görmek istersiniz?” şeklindedir.
Her ay pek çok araştırma sonucu kamuoyuyla paylaşılıyor.
Son paylaşılan kamuoyu araştırmalarında bir nokta göze çarpıyor. O da CHP’nin yeniden AKP’nin gerisinde kalarak 2. parti olması.
İki parti oy oranları birbirlerine çok yakın olsa da son iki ayda AKP’nin oyunu arttırırken, CHP’de düşüş olduğunu görüyoruz.
Peki neden?
Ülke başta ekonomik olarak bu kadar ağır kriz içindeyken, bu krizin sonuçlarının tüm Türkiye derin bir yoksullukla hissederken nasıl oluyor da AKP bu araştırmalarda hala 1. Parti olarak çıkabiliyor?
Ya da ana muhalefet partisi CHP, AKP’yle farkı açamıyor?
Yazının başında ifade ettiğim gibi ülkede seçim bir gündem değil, bu yüzden bu tür sonuçlar çok anlamlı değil demek mümkün. Bu açıkçası kolaycılık olur. Bu araştırmalardan hiçbir sonuç çıkaramasak da şunu söyleyebiliriz; belli bir sonucu değilse de belli bir eğilimi yansıtıyorlardır.
Bu yüzden bunları görmezden gelmek yerine dikkate almak gerekir.
Şimdi gelelim üstteki soruya; CHP bu araştırmalarda neden düşüş eğilimine girdi?
Bu soruya cevap ararken CHP’yi iki katmanda değerlendirmek gerekiyor.
İlki yerel yönetimde iktidar olan CHP, ikincisi de ana muhalefet partisi olarak CHP.
Ne yazık ki, CHP Genel Merkezi’nin temel sorunu yereldeki başarıyı genele teşmil etme konusundaki ısrarları. Hatanın ilki bu. Evet, CHP son yapılan yerel seçimde 1. Parti ama son yapılan genel seçimde de 2. Parti. CHP’nin siyasi stratejisini bu gerçek üzerine inşa etmesinde fayda var. Diğeri yanıltıcı olur.
YEREL VE MERKEZ OLARAK CHP
31 Mart yerel seçiminde CHP büyük bir başarı sağladı ve Türkiye’nin 1. Partisi oldu. Ama bu 1.’liğin yerelde olduğunu unutmamak gerekiyor.
Ne yazık ki, CHP Genel Merkezi’nin temel sorunu yereldeki başarıyı genele teşmil etme konusundaki ısrarları. Hatanın ilki bu.
Evet, CHP son yapılan yerel seçimde 1. Parti ama son yapılan genel seçimde de 2. Parti.
Ve siyasi stratejisini bu gerçek üzerine inşa etmesinde fayda var. Diğeri yanıltıcı olur.
Yerel seçimlerde 1. Parti olan CHP’yi başarısız kılmak, iş yaptırmamak için merkezi hükümet her şeyi yapıyor. Bütçe kesintileri, SGK borçları gibi pek çok maddi engel çıkarılıyor.
Bunun dışında kimi il ve ilçeler için özel zorluklar da çıkarması cabası.
Yine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu açık bir siyasi dava ile siyasi yasak getirme çabasını da unutmamak gerekiyor.
Bütün bu gerçekler karşısında CHP’nin yerelde yapması gereken makro düzlemde bir “CHP Belediyeciliği” sadece söylem düzeyinde değil pratik olarak da hayata geçirmektir.
Bunun yolu da bazı temel hizmetlerin “ortak adı” taşıması kadar, “ortak anlayışla” da yürütülmesi önem kazanmaktadır.
Bu noktada Kent Lokantası birden çok hizmet il/ilçe farkı gözetmeksizin “aynı adla” hizmet üretmesi önemdir. Ve bu hizmetlerin ekonominin bu kadar ağır olduğu bir iklimde halka dokunması özellikle önemlidir ve yapılmalıdır da.
İkinci olarak ertelenmesi gereken ama herkesin konuşmaktan şehvet duyduğu cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışmasıdır.
Gerek İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, gerekse ABB Başkanı Mansur Yavaş bir önceki cumhurbaşkanlığı seçimi dahil olmak üzere CHP içinde en güçlü iki aday. Durum bu kadar açıkken, bu konuyu iktidar ve iktidar medyası kadar CHP yöneticileri ve muhalefete yakın medya tarafından gündemde tutulması en büyük zararı bu iki isim kadar, CHP vermektedir.
Adaylık tartışması CHP’yi bir anlamda “kavgalı bir ev” algısının oluşmasına ve toplumum güveninin kaybolmasına yol açmaktadır.
Bunun farkında olanların bu tartışmada ısrar etmeleri ise başka bir sorundur.
Ekonomiden eğitime kadar pek çok sorun ile ilgili gölge bakanlık olmasına rağmen bütünlüklü bir gölge bir program ve söylem yoktur.
GÜVEN VERECEK POLİTİKALAR ÜRETEMEMEK
Yerelde olan bu tartışmalar kadar olumsuz bir durum da, CHP yönetimin Türkiye’nin içinde olduğu ekonomi başta olmaya üzere temel sorunlar karşısında toplumu ikna edecek bir program ve kadro ile çıkamamasıdır.
Ekonomiden eğitime kadar pek çok sorun ile ilgili gölge bakanlık olmasına rağmen bütünlüklü bir gölge bir program ve söylem yoktur.
Dahası 5-6 Kasım 2023 kurultayı üzerinden geçen 10 ayın sonunda toplanan tüzük kurultayında program çalışması başlayabilmiştir.
Oysa Altılı Masa’da 2-3 adamların ürettiği “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” üretilecek politika, program için temel bir başlangıç metni olarak hala CHP internet sitesinde durmaktadır.
CHP’nin bugüne kadar atmadığı bu adımlar bir yana Orta Doğu’da yaşanan gelişmeler de,muhalefet değil iktidar lehine gelişmektedir.
İsrail’in bir anlamda devlet terörüne dönen siyasetini Erdoğan, olmayan bir İsrail tehdidi varmış gibi Meclis kürsüsünden ifade ederek, iç cephe söylemi üzerinden yeniden bir güvenlik ve beka siyaseti üretmesi açıkça CHP’nin aleyhine bir durumdur.
Çünkü dış politika üzerinden ortaya konacak güvenlik ve beka söylemi kamuoyunda iktidarın güçlü, ne yazık ki muhalefetin geliştirmediği politikalar nedeniyle zayıf olduğu bir alandır.
Ve Ortadoğu’da kriz derinleştikçe bundan iç siyasette yararlanacak olan CHP değil, iktidar olacaktır.
Yorum Yazın