6 Nisan kurultayı CHP açısından iç cephenin güçlendiği bir politik olay olarak siyasi tarihe geçti. CHP liderliğinin sert, eylem temelli ve cepheleştirici siyaset tarzını ne ölçüde devam ettirip ettirmeyeceği ise zaman gösterecek.
Geçen hafta sonu gerçekleşen olağanüstü CHP kurultayına neden gerek duyuldu? Önce fiili durumun dayattığı gündemi hatırlayalım. Halk Partisi 2024 son baharından itibaren ciddi bir kuşatmayla karşı karşıya kaldı. İstanbul’daki bazı belediye başkanları yolsuzluk ve terör nedeniyle tutuklandı. Çemberin İmamoğlu’na doğru daraldığı apaçık bir gerçek olarak ortaya çıktı. İmamoğlu hakkındaki yeni soruşturmalar, diploma meselesi ve CHP’ye kayyım atanması süreçleri ise eş zamanlı olarak Mart’ın üçüncü haftasında birleşti. Üç koldan ilerleyen iktidar taarruzu karşısında ana muhalefetin yanıtı oldukça kesin, kapsayıcı ve sert oldu. Pek çok CHP yorumcusunu şaşırtan günlere tanıklık ettik. CHP liderliği halkı sokağa çağırdı. Muhalefeti görmeyen sivil ve ekonomik unsurları boykot etti. Yaşanan yoğun kriz göreli bir dengeyle sönümlendi. CHP, vezirini kaybetti. İmamoğlu hapiste. Ama İstanbul Belediyesine ve CHP’ye kayyım atanmadı. Özgür Özel’in karşı stratejisinin bir parçasıydı olağanüstü kurultay. CHP, kendisine yönelik dış müdahaleye parti içi dayanışmayı güçlendirerek yanıt verdi.
Özgür Özel tek aday olarak girdiği kurultaydan genel başkanlık onayını tazeleyerek çıktı. Partinin mevcut genel başkanı Kılıçdaroğlu’yla yarıştığı ve yine bu delegasyonun oy kullandığı bir önceki kurultayda ilk turda 682, ikinci turda 812 delegenin oyunu almıştı. 6 Nisan’da durum Özel lehine radikal biçimde değişti. Karşısına rakip çıkmadığı gibi delegelerin ezici bir çoğunluğu mevcut genel başkana oy verdi. 1323 delegeden 1171’i Özgür Özel’i destekledi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olarak geri dönme veya işaret ettiği bir kişiyi seçtirerek değişim hareketine karşı iade-i itibar elde etme planı da bu kurultayla birlikte sona erdi. Çünkü örgütlerde yeni delege seçimleri başlayacak. Kısa bir süre içinde Kılıçdaroğlu’ndan kalan yapı tümüyle değişecek. Parti geri dönüşü olmayacak bir şekilde İmamoğlu-Özel’in kontrolüne geçecek.
Genel başkanlık değil de Parti Meclisi üzerinde ciddi bir yarışın yaşanacağı, parti içi muhalefetin kendisini yeni yönetim listesinde belli edeceğine dair beklenti de boşa çıktı. Bir önceki kurultayda İmamoğlu-Özel listesini 5 muhalif delmiş ve Parti Meclisinde yer almıştı. Hafta sonu yapılan kurultayda ise genel başkanın listesi olduğu gibi onaylandı. Bu arada Parti Meclisine giren üç isim için, yani Engin Özkoç, Mahmut Tanal ve Namık Tan bakımından bir parantez açılabilir. Bilindiği üzere Özkoç Kılıçdaroğlu döneminin üst düzey bir parti yöneticisiydi. Özel’in Özkoç’u listeye alması daha tecrübeli isimlerle çalışma isteğinin bir göstergesi olarak okunabilir. Mahmut Tanal ise saha performansı ve sokak eylemleri bakımından önemli bir isim. CHP artık daha çok sokaklarda olacak ve siyasetinde eylemin ağırlığı artacaksa Tanal gibi isimlerin üst yönetimde olması oldukça önemli.
Parti Meclisindeki en kritik değişiklik ise Namık Tan’ın yönetime girmesi. Mevcut CHP liderliği Suriye’deki rejim değişikliğinden İmamoğlu krizindeki dış konjonktür ayrıntısına kadar genelde dış siyaseti yeterince iyi okuyamamakla suçlandı. Dış politika Erdoğan’ın gücünü hissettirdiği bir alan olarak kaldı. Bu husustaki zafiyet fark edilmiş olacak ki İlhan Uzgel yerine Namık Tan, yani tecrübeli bir dışişleri bürokratı tercih edildi. Bu arada iktidarla muhalefet arasında gittikçe sertleşen söylemin en hararetli konularından biri dış politika. Siyasi iktidar muhalefeti Türkiye’yi dış dünyaya şikayet etmekle, yani dış müdahale talep etmekle suçluyor. Özgür Özel’in kurultay konuşmasında çok sert bir şekilde ortaya konulduğu üzere muhalefet ise iktidarın emperyalist güçlerin manda ve himayesini kabul etmekle itham etmekle. Trump’un Erdoğan’a desteği dış mihrakların Türkiye’ye müdahalesi olarak yorumlanıyor.
Parti Meclisiyle ilgi son ayrıntı Mansur Yavaş’la ilgili. Bu yönetimde de tıpkı bir önceki yönetimde olduğu üzere Yavaş’a yakın hiç kimse yok. Ankara Belediye Başkanını parti siyasetinden uzak tutmaya dair genel merkez politikasının devam ettiğini anlıyoruz bu tavırdan. Bu durum tabii ki oldukça atipik. Yavaş CHP’nin en popüler siyasetçisi. Ama partinin elitleri onun örgütlerde güç kazanmasını istemiyor. Tabii bu noktada Yavaş’ın da parti içi siyasete çok sıcak bakmadığını söylemek gerekiyor. Mansur beyin örgütler bakımından kamuoyuna yansımış her hangi bir talebi yok.
Sonuç olarak 6 Nisan kurultayı CHP açısından iç cephenin güçlendiği bir politik olay olarak siyasi tarihe geçti. CHP liderliğinin sert, eylem temelli ve cepheleştirici siyaset tarzını ne ölçüde devam ettirip ettirmeyeceği ise zaman gösterecek.

Yorum Yazın