Bu yıl düzenlenen "Bir Tarihin Başlangıcı" temalı Brandweek 2024'ün ikinci gününde Necati Özkan ve Nazlı Selin Özkan moderatörlüklerinde "Yeni Siyasetin Başlangıcı" ana başlığıyla çeşitli oturumlar gerçekleşti. Tüm güne yayılan bu oturumlarda başta ABD seçimleri olmak üzere çözülmeyi bekleyen küresel krizler, popülizmin etkileri ve teknolojik dönüşüm konularını tartışmak üzere birçok isim bir araya geldi.
Brandweek İstanbul 12 yıldır sektördeki trendleri, yaratıcı stratejileri ve etkili iletişim yöntemlerini ele alarak birçok sektörle beraber çeşitli markalara katkı veren uzmanları bir araya getiriyor. Pazarlamanın en sofistike hali olan siyasi pazarlama da elbette bu branşlardan biri. Bu yıl düzenlenen "Bir Tarihin Başlangıcı" temalı Brandweek 2024'ün ikinci gününde Necati Özkan ve Nazlı Selin Özkan moderatörlüklerinde "Yeni Siyasetin Başlangıcı" ana başlığıyla çeşitli oturumlar gerçekleşti. Tüm güne yayılan bu oturumlarda başta ABD seçimleri olmak üzere çözülmeyi bekleyen küresel krizler, popülizmin etkileri ve teknolojik dönüşüm konularını tartışmak üzere birçok isim bir araya geldi. Siyasi danışman ve Öykü Dialogue International Ajans Başkanı Necati Özkan, Fukuyama'ya referans vererek başladığı açılış konuşmasında yeni tarihin bizi getirdiği belirsizlik ve kutuplaşmayı vurgulayıp siyasi partilerden çok, güçlü kişilerin seçimi kazandığı bir süreci tartıştı. Bu tartışma, Türkiye'nin otokratikleşme eğiliminin dünyada bu eğilime sahip olan diğer ülkelerle karşılaştırmasıyla devam etti.
Prof. Dr. Ayhan Kaya; refah üretme, kimlik siyaseti ve ortak normlarımız konusunda bozulmalar yaşandığını dile getirirken bozulan bu algoritmaları iyi kullanan popülist liderler için bir avantaj olduğunu öne sürdü.
OTOKRATİKLEŞME: BİR YOL AYRIMI MI?
“Dünya Nereye Gidiyor” başlıklı ilk oturumun konuşmacısı olan Prof. Dr. Ayhan Kaya; refah üretme, kimlik siyaseti ve ortak normlarımız konusunda bozulmalar yaşandığını dile getirirken bozulan bu algoritmaları iyi kullanan popülist liderler için bir avantaj olduğunu öne sürdü. Enformasyon ekosistemindeki bozulmaya da dikkat çeken Kaya, ortak değerler üretme konusundaki başarısızlığı da toplumlumunuz için büyük bir tehdit olarak gördüğünü ifade etti.
Oturumun ikinci konuşmacısı olan Sinan Ülgen de sağ popülizmin siyasi iletişimde tercih edilen bir tarz haline geldiğini belirterek popülist siyasal stilin yükselişini vurguladı. Ülgen, küreselleşmenin birçok insanı olumsuz etkilediğini ve bu durumun küreselleşme karşıtı tepkilere yol açtığını ifade etti. Sağ muhafazakâr grupların genellikle “çeşitlilik” (diversity) kavramına karşı konumlandırılmasını eleştiren Ülgen, bu grupların toplumsal çeşitliliğin mutlak karşıtı olmadığını savundu. Friedrich Nietzsche’nin "resentiment" (hınç) kavramını referans veren Ülgen, bu hıncın, bir anlamda "kedi-ciğer" metaforuyla benzeştiğini vurguladı. Kısaca, bireyler ulaşamadıkları "şey"leri değersizleştirme eğilimi gösteriyorlar.
Popülist liderlerin hâlâ siyasi partiler üzerinden yükseldiğini belirten Ülgen, bu liderlerin duygusal anlamda kitlelerle etkili bir iletişim kurabildiklerini söyledi. Bu liderlerin karmaşık dünyayı basitleştirdiğini, söylenceleri ve dini sembolleri kullanarak sıradan insanlar üzerinde etkili olduklarını ifade etti.
"Bilgeliğin ve aptallığın çağıydı. Hem inanç hem de kuşku devriydi. (...) Her şeye sahiptik hiçbir şeyimiz yoktu." (Dickens, İki Şehrin Hikayesi)
Oturumun son konuşmacısı Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak, Charles Dickens'ın İki Şehrin Hikayesi'nden bir alıntı yaparak başladığı konuşmasına psikopolitik alanda kitle psikolojisinin önemine vurgu yaptı. Kaynak, savaş bütçelerinin ve psikolojik sorunlara ayrılan bütçelerin devasa boyutlarda olduğuna dikkat çekti. 2,5 trilyon dolar savaşa ayrılırken, psikolojik sorunlara ayrılan bütçenin 5,5 trilyon dolara ulaştığını belirtti. Bu rakamların, önümüzdeki 30 yılda 15-16 trilyon dolara kadar çıkabileceğinin öngörüldüğünü aktardı.
Kaynak, insanların sürekli bir travma içinde yaşamasının bir tür düzen arama ihtiyacını doğurduğunu ve geçmişte güven arayarak bu ihtiyacı karşılamaya çalıştıklarını belirtti. Bu da siyasetin geçmiş üzerinden şekillenmesine ve “nerede o eski günler” söyleminin bu yüzden siyasi arenada yer bulduğunu ifade etti.
Paul Connerton, “günümüzün geçmişi ve geçmişin de günümüzü çarpıttığı”nı belirttiği çalışması Toplumlar Nasıl Hatırlar? (How Societies Remember?, 1989 )'da hatırlama ve nostalji kavramlarını detaylı bir şekilde tartışır. Kaynak'ın değindiği geçmişe özlem, nostaljik bir geçmiş vizyonu etrafında insanları harekete geçirmek isteyen politikacılar için kullanışlı bir araç haline son yıllarda gelmedi. Geri dönmeyi arzuladığımız ama aslında hiçbir zaman var olmamış bir zamandır bu. Tıpkı Reagan'ın "It's Morning again in Amerika" reklam filmi gibi. “Eski güzel günler” siyasetçilerin politik hedeflerine destek sağlamada güçlü bir araçtır – geçmişe dönüş vaadi, aslında, toplumun geleceğini yeniden şekillendirme arzusudur. Bu söylem üzerinde yoğun bir şekilde duracağımız başka bir yazımız olsun.
"Sadece Yapay Zekâ ile Seçim Kazanmak Mümkün Değil Ama Onsuz Seçim Kazanmak Zor"
Toplantının iki gün öncesinde Donald Trump'ın net zaferiyle sona eren A.B.D başkanlık seçimleri gerçekleşmişti. Bu durum izleyiciler olmak üzere konuşmacılarda da bir şaşkınlık yaratmıştı. Trump'ın kazanacağını tahmin edenler dahi meclis ve senato da net bir galibiyet alacağını beklemiyordu. "ABD Seçimleri Sonrası Küresel Düzen" başlıklı oturumu iki konuşmacısı LSE politika araştırmacı Rim Turkmani ve Political Tech Summit kurucu ve CEO'su Josef Lentsch idi.
Rim Türkmani konuşmasında küresel siyasetteki polarizasyon ve ötekileştirmenin giderek daha da tehlikeli hale geldiğine dikkat çekti. İnsanların içinde bulunduğu çevreyi şekillendiren sisteme tepki gösterdiğini ve "biz ve onlar" ayrımının güçlendiğini belirtti. Türkmani, çeşitliliğin giderek azaldığını ve iki partili sistemlerin polarizasyonla birlikte daha da tehlikeli hale geldiğini söyledi.
Josef Lentsch de yapay zekâ sistemlerinin seçimlerdeki rolüne değindi. Ona göre, yapay zekâ ile seçim kazanmak mümkünken, onsuz seçim kazanmak giderek zorlaşıyor. "Infotainment" (bilgi-eğlence) kavramının seçimlerde belirleyici bir faktör olduğunu ve bu tür içeriklerin siyasette önemli bir yer tuttuğunu ifade etti. Dijital çağda seçmenler arasındaki yaş farkının da büyük bir etkiye sahip olduğunu belirten Lentsch, bu farklılığın seçim stratejilerini de şekillendirdiğini söyledi.
Lentsch, ABD’deki seçim harcamalarının Avrupa’ya göre çok daha büyük olduğunu, Avrupa’daki katı seçim finansman kurallarının dijitalleşme hızını yavaşlattığını DA belirtti. Bu bağlamda, ABD’de 16 milyar dolarlık büyük bir bütçenin dijital kampanyalara ayrıldığını ve bu durumun ABD’nin Avrupa’nın önüne geçmesine yol açtığını söyledi.
İnfotainemet kavramı yaygın olarak bilinmese bile Türkiye'de örneklerini gördüğümüz bir tür. Yeni Arayış'taki önceki yazılarımda da tanıttığım bu kavram daha çok haber metinlerinin sosyal medyada eğlendiren bir içerik haline gelmesini ve onun göndergesel türünün değişmesini sağladı. Lentsch'in ifade ettiği, siyasi içeriklerin sosyal medyada sahip olduğu benzer örüntü "politainment" olarak güncel literatürde kayıtlı.
Atay, konuşmasına kıyamet sembolizmi ve başlıklandırdığım fonetik bir bağlantı ile başladı. “Melek İsrafil'in kıyameti başlatmak için 'trompet çalması' metaforundan yola çıkarak 'kıyamet trompeti Amerika'da ikinci kez çaldı diyerek’, Trump'ın yeniden seçilmesini bu şekilde betimledi.
KIYAMET ‘TRUMP’ETİ AMERİKA’DA İKİNCİ KEZ ÇALDI
“Kültür Savaşları ve Popülizmi Aşmak” oturumuna MediaCat dergisinin yazarlarından, antropolog-yazar Prof. Dr. Tayfun Atay ve siyaset bilimci Prof. Dr. Şule Kut katıldı. İlk konuşmayı alan Atay, konuşmasına kıyamet sembolizmi ve başlıklandırdığım fonetik bir bağlantı ile başladı. “Melek İsrafil'in kıyameti başlatmak için 'trompet çalması' metaforundan yola çıkarak 'kıyamet trompeti Amerika'da ikinci kez çaldı diyerek’, Trump'ın yeniden seçilmesini bu şekilde betimledi. Atay, popülizmi destekleyen liderlerin “yalan da olsa rahatlatan bir söylemi tercih ettiklerini” belirtti ve post-truth (hakikat sonrası) döneminin, gerçeğin aşındığı bir dönem olduğunu ifade etti. Görsel medyanın bu süreçte önemli bir rol oynadığını ve liderlerin “siyasetçi değil, şovmen” olarak ortaya çıktığını söyledi. Bu durumu, Abraham Lincoln'dan Ronald Reagan'a kadar süregelen bir siyaset anlayışıyla da ilişkilendirdi.
Atay'ın vurgu yaptığı "şovmen-siyasetçi" kavramı, liderlerin içerik yerine görsellik ve dramatizasyona dayalı bir strateji izlediğini gösteriyor; bu da demokrasiye zarar vererek siyaseti salt bir sahne performansına dönüştürüyor. Balandier bunu "Toplumsal düzenlemelerin ve iktidar örgütlenmelerinin her türlüsünün ardında, sahne gerisinde yöneten, her zaman mevcut bir “teatrokrasi” bulunur." diye açıklamıştı (Balandier, 2021). Roland Barthes'da da bu bir mecburiyetti çünkü "(...) siyasal-olan, her şeyden önce “gerçeğin boyutu” olduğu için yaşanan “yinele(n)me”lere sapmama, bozulmalara kapılarak “taşlaşmama”, dolayısıyla da “gerçeğin boyutunu” yitirmeme uğraşıdır” (Yılmaz, 2024). Siyasal olan -söylem/kişi- artol "ölü bir bedene" dönüşmeyi arzuluyordur, belki de burada üzerinde durulması gereken bir imaj yaratımı kavramı.
Prof. Dr. Kut da popülist liderlerin, vaatleriyle iktidara gelirken daha kapsayıcı göründüklerini ve insanlara bir çözüm umudu sunduklarını ifade ederek sözlerine başladı. Ancak bu liderlerin duygulara hitap ederek seçimlerde avantaj sağladığını ve rasyonelliğin kaybolmasıyla birlikte umut ticareti yaptıklarını net bir cümle kalıbıyla belirtti. "Popülist liderlerin sandıkta önü açık," diyen Kut, bu liderlerin boylarını aşan vaatlerde bulunduklarını ve bu vaatler sonucunda ilk hedeflerinin kurumlar olduğunu da Brandweek'in tematik konuşmasını yapan Acemoğlu'na atıfla ifade etti. Bu oturumda da moderatörlüğü üstlenen Necati Özkan da bu oturum sonunda "kurumsuzlaşma" olgusunu vurguladı.
Dijitalleşme ve Popülizm
"Yapay Zeka Demokrasi İçin Dost mu Düşman mı?" başlıklı oturumda söz alan Ümit Alan, öfkenin ve kötülüğün, sanırım Johann Hari’ye atıfla algoritmalarla ortaya çıkarak insanların öfke zaaflarını ortaya koyduğunu belirtti. Bu durum, sessiz kalanların sesini duyuramamasına ve temsiliyetin tehdit edildiğini savundu. Alan, bot hesapları anlamanın mümkün olduğunu, fakat yapay zekâ destekli manipülasyonları kontrol altına almak için bir çözüm olup olmayacağını sorguladı. Bu noktada, dijital okuryazarlığın ve özellikle yapay zekâ okuryazarlığının önemine vurgu yaptı.
Siyasetçilerin genel resimde iyi ve kötü yaptıklarının görülmesi gerektiğini ve hesap verebilirliğin bu şekilde sağlanabileceğini ifade etti. "Eğer güveni yapay zekâ ile kaybedersek, bu kötü sonuçlar doğurabilir" diye de sözlerini sonlandırdı.
Algoritmakrasi: Algoritmalarla Yönetilen Bir Dünya
Levent Erdem de ABD seçimleri özelinde değerlendirme yaparak belirli parametreler ve alt gruplar kullanılarak, farklı eyaletlere farklı mesajlar verildiğini belirtti. Örneğin, "salıncak eyaletler" denilen kilit eyaletlere diğer tüm eyaletlerin toplamından fazla para harcandığını vurguladı. 626 farklı fikir kullanılarak yapılan kampanyalar Chicago gibi büyük şehirlerde başarılı olduğunu ancak bu süreçte söylenenlerin doğruluğunun pek bir öneminin kalmadığını da söyledi.
Erdem, sosyal medya yankı odalarının insanların kendi benzerlerinden oluşan bir balonun içinde yaşamasına neden olduğunu belirtti. Herkesin kendi gerçeğini yaşadığı ve bu kurgusal dünyada gerçekliğin giderek referans olmaktan çıktığını ifade etti. "Sanal gerçeklik" fikrine dikkat çeken Erdem, gerçeğin giderek uzaklaştığı bu ortamda gücün nerede olduğunu kontrol edemediğimizde "şalteri kapatmak" gerekeceğini söyledi.
Peki Buradan Yeni Bir Siyaset İçin Yol Haritası Çıkar mı?
Şu ana kadar okuyageldiğiniz oturum özetleri ve yer yer katkı ve yorum sunduğum italik parçalar benim Brandweek'te "Yeni Siyasetin Başlangıcı" isimli sempozyum sırasında aldığım notlar ve beni düşünmeye sevk eden birtakım bilgiler.
Bundan bir yol haritası çıkar mı,
belki bir paftası.
Çünkü bu notlarımın yarısı, sempozyumun ikinci yarısı Türkiye’yi ve Türk siyasetini ilgilendiriyor.
Devam: Türkiye Odaklı Oturumlar ve Çıkarımlar
Türkiye özelinde yapılan oturumlarda özellikle Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı sosyal, ekonomik ve siyasi krizlerin ele alındığı dikkat çekici analizler ve yorumlar mevcut. Popülist liderlerin yükselişi, devlet kurumlarının çöküşü ve kimlik siyaseti üzerinden yaşanan kutuplaşma gibi konular bu oturumlarda tartışıldı.
Yazının devamında, Brandweek günün ikinci yarısına odaklanıp Türkiye odaklı bu analizleri daha detaylı ele alacak ve bu tartışmaların ışığında, Türkiye’nin nasıl bir gelecek inşa edebileceğini hep beraber sorgulayacağız.
---
Kaynakça:
Balandier, George. Sahnelenen İktidar. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2021.
Connerton, Paul. How Societies Remember. New York: Cambridge University Press, 1989.
Yılmaz, Adem. “Hipolojik Politika: Siyasal Bir Düşünür Olarak Roland Barthes” Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi 41, no.1 (2024):17-30. doi:10.32600/huefd.1184690
Yorum Yazın