Donald Duck Başkan olduğu andan itibaren bir “Blitzkrieg” başlatmış görünüyor. Topyekûn bir hücum içinde “İkinci Yeni” başkan. Seri halde hedeflerini sayıyor. Gazze’yi Disneyland’a çevirmekten tutun da Danimarka’ya savaş ilan etmekten, Kanada’yı eyalet yapmaya, Meksika’yı sömürgeleştirmeye, Panama’yı harcamaya, Ukrayna’yı satmaya kadar uzanan akıl dışı bir çizgide hızla ilerliyor.
“Blitzkrieg” Almanca bir kelime. Türkçe’ye “Yıldırım Harbi” diye tercüme edebiliriz. İkinci Dünya Savaşı başında Alman generali Heinz Guderian’ın Fransa’ya karşı uyguladığı savaş taktiğinden türeyen bir terim. Meşhur Majino Hattı ile savunmada kalmayı hesaplayan Fransız Ordusu’nu kısa sürede zırhlı birliklerle adeta savunma hattının yanı başından dolanarak kısa sürede Paris’in yolunu açan bir taktikti bu.
ABD’nin Irak Savaşı sırasında birincisi mi ikincisi mi şimdi tam hatırlamıyorum, bazı ABD askerleri tankların üzerine “Önce Bağdat, sonra Paris” yazmışlardı. Çok ilginç bir “Lapsus” olarak değerlendirmiştim o zaman bunu. Ama galiba tamamen bir lapsus değil imiş. Paris’i sadece Fransa’nın değil de Avrupa’nın kültür başkenti olarak algılarsak eğer ABD’nin Avrupa karşısındaki bilinç dışı hissiyatını bir ölçüde vurguladığını gösteren bir işaretmiş aslında.
Donald Duck Başkan olduğu andan itibaren bir “Blitzkrieg” başlatmış görünüyor. Üstelik bu harekât sadece AB ile sınırlı görünmüyor. Bütün dünyanın etkileneceği bir harekâtla karşı karşıya kalacağız sanırım. Topyekûn bir hücum içinde “İkinci Yeni” başkan. Seri halde hedeflerini sayıyor. Gazze’yi Disneyland’a çevirmekten tutun da Danimarka’ya savaş ilan etmekten, Kanada’yı eyalet yapmaya, Meksika’yı sömürgeleştirmeye, Panama’yı harcamaya, Ukrayna’yı satmaya kadar uzanan akıl dışı bir çizgide hızla ilerliyor. Uzun süredir Türk iç politikasında izlediğimiz bir çizgiye benziyor bu, “Yapıyorum, çünkü yapabiliyorum” çizgisine.
Bir süredir dünyada bu yaklaşım iş görüyor gibi görünmekte. Soykırım yaparım kimse bir şey diyemez, bir şehri dümdüz eder sonra orasını “No Man’s Land” ilan edip Disneyland kuracağım derim kimse karışamaz cinsi bir pervasızlık yol alıyor sanki. Ülkeleri işgal ederim sadece seyrederler anlayışı aldı başını gidiyor. Güç zehirlenmesi diye bir şey vardır. Bu aslında bayağı gerçek bir ruh hali. “Ben neymişim abi” deriz biz Türkler bu duruma.
Genellikle bu durum duvara çarpmakla sonuçlanır. Mesela zamanında Arjantin diktatörü Galtieri Falkland Adaları’nı işgal ederek böyle bir duvara çarpmıştı. Yine de o bile İngiltere’ye karşı bugün Trump’ın bütün dünyaya karşı kullandığı hoyrat dili ve aşağılayıcı tavırları kullanmamıştı.
Amerikan İmparatorluğu Irak işgallerinden sonra düşen bir eğriye sahip. “Demokrasi” götürdüğü Irak’ı bir harabeye çevirip yağmalayarak bıraktı arkasında. Afganistan’ı keza öyle. Öyle bir bıraktı ki Amerikan ipi ile kuyuya inenler uçak kanatlarından düştüler. Durmaksızın ABD müttefiklerini aşağılamaktan zor durumlara sokup aradan sıyrılmaktan vaz geçmiyor. Bir müttefik olarak güvenilirliği sıfırın altına inmek üzere. Mesela şimdi Tayvan Çin karşısında ne kadar güvenebilir ABD’ye? Ya Filipinler? Ya Avustralya? Ya Rusya karşısında AB şimdi ne düşünecektir? NATO ile ilgili mesela Almanya ne düşünecektir?
İkinci Dünya Savaşı bittikten sonra Müttefik Kuvvetlerinin en temel arzusu Almanya’nın silahsız bir güç olarak kalması, eski gücüne kavuşamamasının tedbirlerini almak idi. Bunda başarılı da oldular. Fakat Trump’ın uygulamaya başladığı yeni siyaset Almanların herhalde “Önce Almanya” stratejisine dönmesine yol açacaktır. Alman iç politikasında AFD’ye destek vermek Trump için ideolojik yakınlık hissetmek dışında gerçekçi bir politikasının olmadığını da açıkça göstermektedir. Almanya Avrupa’nın motorudur ve eğer bir büyük askeri güç olmaya karar verirse-ki başka seçeneği yok gibi görünüyor- bunu yapmak için her türlü olanağa sahiptir. Fransa ve İspanya gibi güçlü ortaklar bulmakta da zorlanacağını düşünmüyorum.
Züccaciye dükkanına girmiş bir fille kim ortaklık yapmak ister? Meşhur think tank merkezlerinin ülkesinde bu gidişat acaba nasıl değerlendirilmekte ve seyredilmektedir. Bu politikaların hasadı yakın zamanlarda görülmeye mutlaka başlanacaktır. 1. Ve 2. Savaşlarda adeta Batı İttifakı’nın kurucusu olan ABD bunun tarihin ve jeostratejinin getirdiği bir zorunluluk olduğunu bir tesadüf olmadığını anlayacak mıdır?
Almanya için geçerli olan bu durum Japonya için de geçerlidir. Zaten Japonya İkinci Dünya Savaşı sonrası kendisine getirilen güç sınırlamalarını hayli zamandır aşmış ve aşmaktadır.
ABD, NATO’nun kendisine sağladığı katkıları bir kez daha düşünmek zorundadır. “Şu kadar paramız gitti NATO’ya” cümleleri çiğ cümlelerdir. “Batı İttifakı”nı sonlandırmanın ABD halkına yeni ve daha güzel bir hayat sunacağını kimin hangi tezine dayanarak benimsediklerini kendilerine bir daha sormalıdırlar. Önceki seçimi kaybettiğinde meşhur ve “örnek alınan” ABD demokrasisine darbe yapmaya kalkışan bir başkanın bir daha seçilmesi bir yana, bu “demokrasinin” dış politikada üstelik müttefiklerine karşı içine girdiği bu durumun nasıl sonuçlar doğurabileceğini öngören “Amerikan Beyinleri” yok mudur, kalmamış mıdır acaba? Züccaciye dükkanına girmiş bir fille kim ortaklık yapmak ister? Meşhur think tank merkezlerinin ülkesinde bu gidişat acaba nasıl değerlendirilmekte ve seyredilmektedir. Bu politikaların hasadı yakın zamanlarda görülmeye mutlaka başlanacaktır. 1. Ve 2. Savaşlarda adeta Batı İttifakı’nın kurucusu olan ABD bunun tarihin ve jeostratejinin getirdiği bir zorunluluk olduğunu bir tesadüf olmadığını anlayacak mıdır? ABD etkisi ve gücünün ordudan ibaret olduğunu sananlar bunun böyle olmadığını hala anlayamamış görünüyor maalesef. En güçlü orduların dahi iş kara savaşına dönüştüğünde büyük kayıplara uğradıklarını artık bütün dünyanın özellikle de büyük ülkelerin görüp anlaması gerekmektedir. Sürüp giden işgaller, bombalamalar, yıkımlar ancak ölüm aşığı yeni kuşaklar yaratmakta sonra onlara “terörist” adı verilerek yeni savaşlara girilmektedir. Ölümün “güzel ve mutlu yeni bir yaşam” olduğunu düşünen insanlarla dolu bir dünya herhalde herkes için yaşanacak bir dünya olmayacaktır.
Genç bir adamın adeta bir intihar eylemi olarak bir ünlü ve “başarılı” CEO’yu sokak ortasında öldürmesi bu tehdidin bir işareti olarak algılanmalıdır. Hala insanları ölümle korkutmaya çalışan savaş çığırtkanları bunun anlamını yitirdiğini ne zaman anlayacaktır.
Sonuç olarak Trump politikaları eğer böyle giderse bütün dünyaya ve en çok da ABD’ye telafisi imkânsız hasarlar verecektir. Yol yakınken dönmenin yollarını da umarım ABD bulacaktır.
Unutmayalım Guderian’ın Blitzkrieg’inin zaferinin ne kadar sürdüğünü hala unutmayanlar vardır.

Yorum Yazın