Bu seferki iddia iç talebi kısmadan ve büyümeden vazgeçmeden enflasyonla mücadele etmek. Daha önceki de malum olduğu üzere faizleri düşürmek suretiyle enflasyonla mücadele etmek idi. Maalesef tüm bu deneysel yaklaşımlar “başkanlık” ve “tek adam rejiminin” sonuçlarıdır. Yaşadığımız ekonomik sorunlar da, bu tek adam rejiminin maliyetleridir.
Geçen hafta içinde SGK emeklilerine yapılacak olan zam oranı açıklandı ve onca beklemenin ardından 7.500 TL olan en düşük emekli maaşı 10.000 TL’ye çıkartıldı.İtiraf edeyim ki daha önce yaptığım tahminlerde ben yanıldım.
Aslında 2024’ün Mart’ında yapılacak yerel seçimler nedeniyle iktidarın büyük kentlerde yoğunlaşmış olan emeklilerin maaşlarında daha yüksek zam yapacağını tahmin ediyordum. Beklentim en düşük emeklilik aylığının 12.000 TL civarında olmasıydı. Bugüne kadar siyasette popülizmi elden bırakmayan AKP’nin, bu seçimi de fırsat bilerek emekli maaşları üzerinden bir popülizm yaparak, kamuoyu rızası üretebileceğini düşünüyordum.Yanılmışım!İktidar bu durumu kendisi için fırsata çevirme olanağından vazgeçtiyse, demek ki bütçe imkânları tahminlerimizden de kötü.
Bu artırımı bir müjde gibi sunan Sayın Cumhurbaşkanı bununla da kalmadı; bir de 2024 yılını “emekliler yılı” olarak ilan etti. Ama bunun ne anlama geldiği ve bu kapsamda ne yapıldığının planlandığı anlaşılamadı. Daha ülkemizin kuruluşunun 100. Yılı’nı bile doğru dürüş kutlayamamış bir iktidarın, böyle bir yıl ilanıyla neyi amaçladığının anlaşılabilmesi gerçekten imkânsız.
Emekli maaşlarındaki artışlara yöneltilen itirazlar daha çok yapılan bu artışlarla emeklilerin satın alma gücündeki azalmanın telafi edilmesinin imkânsız olduğuna yöneliktir. Bu itiraflar yerindedir. Zira enflasyonun yüzde 60’ları aştığı bir ekonomide emeklilik maaşlarını yüzde 33 arttırırsanız, aradaki fark kadar emeklilerin satın alma gücündeki azalmayı bu kesimlere zorlamış olursunuz.
Bırakın yapılan zammın iktisadi bakımdan anlamlı olup olmamasını, bunun ahlaki kabul edilmesi mümkün müdür?
Hatta bu itirazlarda daha da ileriye gidilirse, 2024 yılı içinde ortaya çıkacak gelişmeler ve iktidarın “prematüre” şekilde yürüttüğü enflasyonla mücadelesine başarı şansı tanımayan gelişmeler enflasyonla ilgili hedeflerden sapmalara yol açtığında, emeklilerin mevcut satınalma koşullarının daha da azalması mümkün.
Sanırım asıl sorun da iktidarın enflasyonla mücadele programına güven duyulmaması.
Haksızlar mı?
Bence değiller. Zira bugüne kadar sürekli vaatler ve söylemler duyduk. Beklentilerimizde değişim yaratacak herhangi bir politika değişimi göremedik. Varsa yoksa sadece vergi artışlarıyla kamu maliyesine biraz çeki düzen verilmesine şahit olduk.
Yine geçen hafta kamuoyuna açıklanan 2023 yılı bütçe gerçekleşmeleri geleceğe yönelik bu karamsar beklentilerimizi destekleyici nitelikte oldu.Açıklanan merkezi hükümet bütçe gerçekleşmelerine göre, 2023 yılı faiz dışı bütçe açığımızın 800 milyar TL’yi aştığı anlaşılıyor. Bu rakam 2022 yılında 122 milyar TL olarak gerçekleşmiş ve 2023 yılında bütçe açığımızın yaklaşık olarak 6 kat artış gösterdiği anlaşılıyor. Elbette bunda 6 Şubat depreminin yaralarını sarmak için yapılan harcamaların ve bunun için ayrılan paraların da etkisi büyük. Ama bu harcamaları çıkardığınızda da artış oranı geçen yılın 3 katı civarında çıkıyor.
İktidarın izlediği ekonomi politikasına göre özel kesim ve hane halkları tasarruf ederken, kamu kesiminin tam gaz harcama yapması öngörülüyor. Yani enflasyonla mücadelenin sadece özel kesim ve hane halklarının harcamalarının oluşturduğu iç talepten oluştuğu şeklinde, çok da açık edilmeyen bir kabulleniş var ekonomi yönetiminde
İçinde bulunduğumuz yıl içinde de iktidar açık vermeyi hedefliyor. Ancak ilginç olan, bu açık miktarının 2,7 milyar TL’ye ulaşmasının beklenmesi. Bu gerçekten çok büyük bir oran.
Bütçe açığının büyüklüğü bir yana, aynı zamanda esnekliğinde de ciddi azalmalar var. KÖİ projeleri ve Şehir Hastanelerine verilen garantiler esnekliği azaltan en önemli sebepler. Hatta KKM uygulamasının bütçeye yansıyan 59 milyar TL’lik kısmı da bu uygulamanın kamu bütçesi açısından ne kadar büyük bir hata olduğuna işaret ediyor.
Malum olduğu üzere geçen yılın bütçe açığının açıklandığı düzeylerde tutabilmek ve bütçeyi “makyajlamak” için döviz mevduatından geçişlere karşılık gelen KKM TCMB’ye aktarıldı. Neticede ilerleyen günlerde burada oluşacak olan zararların da, hazineden kapatılması zaruri olacak. Ama 2023 yılı için hedeflenen bütçe açığı buna izin verir mi emin değilim. Verse bile bu açığın kapanması enflasyon ve kur artışları ile mümkün olacaktır.
Sayın Mehmet Şimşek emekli maaşlarında yaptıkları ama beklentilerin altında kalan zamların adından a seçim için popülizm yapmayacaklarını kamuoyun açıklıyor ve uyguladığı program konusunda güven oluşturmaya çalışıyor. Zaman zaman yaptığı çıkışlarla da, Sayın Cumhurbaşkanı bu açıklamaları destekleyerek, ekonomi yönetimindeki inisiyatifin Mehmet Bey’de olduğu izlenimini veriyor. Ama 2024 yılı bütçesinde öngörülen 3 milyara TL’ye yakın açık hala ortada bir sorun olarak duruyor. Kamu kurumlarında bir türlü yapılamayan tasarruflar da bir diğer sorunu oluşturuyor Sayın Şimşek için. İktidarın hedeflediği y4’lük büyüme için, olması gerekenden çok daha fazla kaynak kullanılması gerekecektir.İ
ktidarın izlediği ekonomi politikasına göre özel kesim ve hane halkları tasarruf ederken, kamu kesiminin tam gaz harcama yapması öngörülüyor. Yani enflasyonla mücadelenin sadece özel kesim ve hane halklarının harcamalarının oluşturduğu iç talepten oluştuğu şeklinde, çok da açık edilmeyen bir kabulleniş var ekonomi yönetiminde. Öyle ki toplam talep el verdiğince kamunun harcamaları ile canlı tutulup, ekonomik büyümenin devamı sağlanmaya çalışılacak.
Tıpkı “nas söyleminde” olduğu gibi, 2024 yılında da iktisat politikasına yeni bir iddianın sonucunu deneysel olarak göreceğiz. Bu da biz iktisatçıların, sonuçlarını AKP döneminde görebileceği deneysel bir politika olacak.
Bu politikada bir bilinmez de özel kesim ve hanehalklarının izlenilen politikaların yaratacağı başarısızlık algısını müteakip, bu kesimlerin hedeflenin üzerinde tasarrufa gitmeleridir. Bunun sonucu olarak enflasyon düşmezken, öte yandan iktisadi faaliyetlerde de öngörülenden fazla daralma olacaktır. Kamunun 2024 bütçesindeki açık miktarı da bu azalmayı telefi etmeye yetmeyebilir. Neticede ekonomi beklenenin ötesinde üretim ve istihdam kayıplarıyla karşılaşabilir.Kanımca sadece bu sebepten dolayı bile iktidarın izleyeceği “gelirler politikası” tekrar önem kazanabilir ve emeklilere yapılan son zamlar sırf bu açıdan önem arz eden bir duruma gelir. Keşke bugün yapılan maaş artışları daha yüksek seviyelerde olsaydı.
Sayın Şimşek maalesef toplam harcamaları rakamsal bir bütün olarak görmekte ve özel kesimdeki tasarruflardan çıkacak talepteki azalmayı kamu harcamaları ile tamamıyla telafi edilebileceğini düşünmektedir. Ama iki kesim öncelikle farklı mallara harcama yapmaktadır. Bu doğrudan tüketimin kompozisyonu üzerine etki yapacaktır ve ekonominin verimine ve hatta büyümesine farklı etkileri olacaktır. Çok daha önemlisi iktidarın hedeflediği y4’lük büyüme için, olması gerekenden çok daha fazla kaynak kullanılması gerekecektir.
Tıpkı “nas söyleminde” olduğu gibi, 2024 yılında da iktisat politikasına yeni bir iddianın sonucunu deneysel olarak göreceğiz. Bu da biz iktisatçıların, sonuçlarını AKP döneminde görebileceği deneysel bir politika olacak.
Bu seferki iddia iç talebi kısmadan ve büyümeden vazgeçmeden enflasyonla mücadele etmek. Daha önceki de malum olduğu üzere faizleri düşürmek suretiyle enflasyonla mücadele etmek idi. Bunun mümkün olmadığını, büyük ekonomik maliyetlere maruz kalarak tüm toplum olarak gördük. Sıra bu yenisinin sonuçlarını görmeye geldi.
Maalesef tüm bu deneysel yaklaşımlar “başkanlık” ve “tek adam rejiminin” sonuçlarıdır. Yaşadığımız ekonomik sorunlar da, bu tek adam rejiminin maliyetleridir.
Yorum Yazın