Meksikalı 79 doğumlu yönetmen Franco bizim çocukluğumuzda gözlerimiz yaşlı izlediğimiz Türk filmlerinin izini takip ediyor. Gerçeği söylemek gerekirse son dönemde izlediğim hayata dair sözü olan filmlerin pek çoğunda 70’lerin Türk filmlerinden tanıdığımız iyi-kötü kırılımlarını çokça görüyoruz.
Meksika’lı yönetmen Michel Franco’nun 2022 yapımı Memory (Hafıza) filminin esinlerini yazdım.
Hayat kimileri için sorunsuz akan bir ırmaktır. Kimileriyse hiçbir zaman zirvesine ulaşılamayan bir dağın tırmanışını yaparlar hayatları boyunca.
İnsan zihni kırılgandır. İçine dünyayı alır da bazen kendi varoluşu bile fazla gelir. Kendine bile yüktür insan.
Yaşam toplumsal bir varoluş içinde rol aldığımız bir sahnedir aynı zamanda. İnsan farklı sözlerle kendini ifade etse de değişmeyen bir öz hep vardır.
Shakespeare; 66. sonesinde Can Yücel’in bir çeviriden çok öte Türkçe söyleşiyle hayatın adaletsizliklerine olan isyanı şöyle anlatır.
“Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni, Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez. Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini, Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz, Değil mi ki ayaklar altında insan onuru, O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış, Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru, Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş, Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın, Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene, Doğruya doğru derken eğriye eğri çıkmış adın, Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e, Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama, Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.”
Meksikalı yönetmen Michel Franco’nun Memory/Hatıra=Bellek=Hafıza filmini izlerken insanın isyanına rağmen hayata nasıl bir sarmaşık gibi tutunma çabasında olduğunu görüyorsunuz.
Filmin merkezinde yalnız anne Sylvia bulunmaktadır. Kapısını üç kere kilitleyen, alkol bağımlılığından kurtulmasını grup terapisine borçlu olan ve okul çağındaki kızını Teoman’ın şarkısındaki gibi “bir istiridyenin içindeki inci tanesi” gibi çevresinden sakınan bir kadından söz ediyoruz.
FİLMİN MERKEZİNDE ANNE SYLVIA BULUNMAKTA
Dünyadan geçen insanlar birbirlerini yalnız koymamanın derdiyle var olmaya çalışıyorlar.
Örselenmiş bir ruh olduğuna eminiz Slyvia’nın. Kimseye güvenmeyen, mutlu olamayan, her an alkol kadehinin içine yuvarlanabilecek bir ikircimin bıçak sırtındadır onun hayatı.
Filmin merkezinde yalnız anne Sylvia bulunmaktadır. Kapısını üç kere kilitleyen, alkol bağımlılığından kurtulmasını grup terapisine borçlu olan ve okul çağındaki kızını Teoman’ın şarkısındaki gibi “bir istiridyenin içindeki inci tanesi” gibi çevresinden sakınan bir kadından söz ediyoruz.
Hayatını muhtaç yetişkinlere yönelik bir bakım evinde kazanmaktadır. Normal insanların sıradan ilişkileri ona göre değildir. Görece mütevazi bir mahallede bir lastik tamircisine komşu bir evde yaşar. Ev dışardan fakir, içerdeyse sıcaktır.
Sylvia’nın kapalı devre hayatının neredeyse tek penceresi kardeşi Olyvia’nın eşi ve çocuklarıyla dış görünüşte bir mutluluk vahasını andıran görece zengin evleridir. Yaşıtlarının hepsinin erkek arkadaşı varken kendi kızı anne kararıyla yanlızdır ve onun çekincesizce kalabildiği tek çatı bu teyze evidir.
Örselenmiş bir ruh olduğuna eminiz Slyvia’nın. Kimseye güvenmeyen, mutlu olamayan, her an alkol kadehinin içine yuvarlanabilecek bir ikircimin bıçak sırtındadır onun hayatı.
Geçmişinin karanlık anıları içinde yeri pek de parlak olmayan Lise buluşması ise hayatını tamamıyla dönüştürecek bir tanışmaya vesile olur.
Evinin kapısına kadar onu takip eden yabancı bütün korkuların gerçeğe dönüştüğü bir karabasanın temsilcisi midir yoksa?
Filmi daha fazla anlatmak seyredecek olanlara haksızlık olacak. Zaten filmin ana fikrini bundan 500 sene önce William Shakespeare ifade etmişti. Seni yalnız koymak olmasa bu hayat yaşamaya değmez.
Meksikalı 79 doğumlu yönetmen Franco bizim çocukluğumuzda gözlerimiz yaşlı izlediğimiz Türk filmlerinin izini takip ediyor. Gerçeği söylemek gerekirse son dönemde izlediğim hayata dair sözü olan filmlerin pek çoğunda 70’lerin Türk filmlerinden tanıdığımız iyi-kötü kırılımlarını çokça görüyoruz.
Memory’yi Bellek-Hafıza-Hatıra gibi seçenek bolluğu içinde Hatır olarak çevirmek farklı olmak için şartları zorlamak değilse ne olabilir? Son zamanda birçok filmde gördüğümüz keyfi ve absürd adlandırmaların son kurbanı da bu film olmuş gibi görünüyordu. Bu küçük notu bir kenara koyarsak Memory-Hafıza bizi anımsamanın yükünden Carpe Diem’in yani anı yaşamanın kurtaracağını söylüyor. Carpe Diem: Sadece yaşadığımız an vardır geçmiş geride gelecek ise belirsizlikle doludur.
Carpe Diem: Sadece yaşadığımız an vardır geçmiş geride gelecek ise belirsizlikle doludur.
Geçmişin acılı anılarını yüklenen kahramanlar bir yandan bu acıyla baş ederler diğer yanda “İyilik İyidir” mottosu ile hayatlarına değdikleri diğer insanları mutlu etmeye çabalarlar.
Bu formülün analog çağdan gazı alınmış dijital çağa taşınmış olması insanlığa dair umudu diri tutuyor.
70’lerde gözlerimiz yaşararak izlediğimiz “acı hatıralar, kötü insanlar ve hayata tutunan mazlumlar” diyalektiği insanlığın iyi kötü algısında post modern çağların belirsizliğinin aşılarak tarafların netleştiği bir kesinliği ortaya koyuyor. Kötünün tanımı belirli ve çerçevesi çizilmiştir.
Filmin kimi sahnelerde hikayeyi neredeyse kestirme bir kurguyla anlatması, geçişlerin çok da önemsenmemesi bu retro tarzı daha da parlatıyor. İyilerin ve iyiliğin kazanması için hikaye hızlanıyor ve aynı eski Türk filmlerindeki gibi basit anlatılar tercih ediliyor.
Filmi Türkçe’de pek de yalnız başına kullanılmayan Hatır sözcüğü ile adlandırmak ise Türk ithalatçıların ve başımızın tacı MUBİ’nin bir şakası değilse ne anlama geliyor ben çözemedim. Memory’yi Bellek-Hafıza-Hatıra gibi seçenek bolluğu içinde Hatır olarak çevirmek farklı olmak için şartları zorlamak değilse ne olabilir? Son zamanda birçok filmde gördüğümüz keyfi ve absürd adlandırmaların son kurbanı da bu film olmuş gibi görünüyordu.
Bu küçük notu bir kenara koyarsak Memory-Hafıza bizi anımsamanın yükünden Carpe Diem’in yani anı yaşamanın kurtaracağını söylüyor.
Carpe Diem: Sadece yaşadığımız an vardır geçmiş geride gelecek ise belirsizlikle doludur.
Yorum Yazın