Batı’nın ana akım yayın organlarının yüzyıllar içerisinde şekillene gelen anlayış ve ideolojisinden koparak hakikati öncelemesi ve manipülatif çıkarımlarından vazgeçmesi Batı’daki oryantalizm vesayeti çerçevesinde mümkün görünmemektedir. Şu soru üzerinde düşünmek faydalı olacaktır: Ana akım Batı medyasının hikayesi mi, yoksa Doğu’nun gerçekliği mi kazanacak?
Her ne kadar konvansiyonel olarak devletlerin askeri güçleri sayesinde diğer devlet ya da devlet-dışı aktörlere üstünlük kuracağı düşünülse de iletişim araçlarının çok yönlülüğü ve aynı anda her yerde oluşu, iletişimi yönlendiren faktörlerin de sayısını arttırmış ve böylece söz konusu konvansiyonel yaklaşımı değiştirerek “en güçlü orduya sahip değil, en iyi hikayeye sahip aktörlerin üstün geleceği” (Nye, 2015) bir sistem yaratmıştır. İletişim ve iletişim araçları olgusunu salt müstakil bir konu olarak irdelemek yerine literatüre kazandırdığı “yumuşak güç” bağlamında ele alan Nye, iletişimi de “devletlerin diğer toplumlar üzerinde olumlu etki yaratarak istediklerini elde etmesi” (2005) olarak yorumladığı yumuşak güç çatısı altında yer alan bir araç olarak görmektedir. Keza iletişim araç ve yöntemlerinin, onları kullanan insan sayısıyla beraber çoğaldığı bir sistemde devletlerin gerek kendi toplumlarıyla gerek dış politika düzleminde çoklu ilişkiler sürdürdükleri toplumlarla ılımlı bir diyalog sürdürmesi için söz konusu araç ve yöntemleri kendi politikaları doğrultusunda kullanabilmeleri önem arz etmektedir. Esasında, Batı ülkelerinin üzerinde mutabık kaldıkları konulara olan yaklaşımlarında söz konusu iletişim araçlarını – etik ve ahlaklı olmasa da- verimli kullandıkları söylenebilir. Öyle ki, Batı’nın önde gelen ülkelerinin farklı konular özelindeki tutumları, sahip oldukları medya araçları ile dünyanın çeşitli bölgelerine yankılandırılabilmiş ve bilhassa hedefledikleri toplumlar üzerinde yanlış da olsa ülke çıkarlarının erekleri doğrultusunda kamuoyu oluşturabilmişlerdir.
İngiltere, ABD ve Fransa gibi ülkelerin kendi politik erekleri doğrultusunda oluşturmaya çalıştıkları Doğu algısı, yüzyıllar içerisinde akademik bir mahiyete de bürünmüş ve “oryantalizm” adı verilen bir akademik disiplinin temelleri atılmıştır. Lakin objektif bir akademik yaklaşımdan ziyade “Doğu’nun farklı bir portresini çizmeye çalışan” (Said, 1979) bu disiplin, Doğu’nun gerçek karakteristiklerini çoğu zaman yapısöküme uğratmakta ve Batı’nın “Doğu” denildiği zaman tahayyül edilmesini istediği bir Doğu portresi ortaya koymaktadır.
DOĞU’YU YAPISÖKÜME UĞRATAN ORYANTALİZM
Başta İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa gibi ülkelerin kendi politik erekleri doğrultusunda oluşturmaya çalıştıkları Doğu algısı, yüzyıllar içerisinde akademik bir mahiyete de bürünmüş ve “oryantalizm” adı verilen bir akademik disiplinin temelleri atılmıştır. Lakin objektif bir akademik yaklaşımdan ziyade “Doğu’nun farklı bir portresini çizmeye çalışan” (Said, 1979) bu disiplin, Doğu’nun gerçek karakteristiklerini çoğu zaman yapısöküme uğratmakta ve Batı’nın “Doğu” denildiği zaman tahayyül edilmesini istediği bir Doğu portresi ortaya koymaktadır. Sinema, edebiyat, müzik ve resim gibi sanatın her alanının müdahil edildiği bu harekette yüzyıllar içerisinde kapsamlı bir külliyat oluşturulmuştur (Said, 1979). Dolayısıyla, akademik bir hareket oluşturmak amacıyla şekillendirilen oryantalizm, bir süre sonra bilimsel kimliğinden sapmış ve adeta bir operasyona dönüşmüştür (Ortaylı, 2008). Bu külliyatın oluşturulmasında dilbilimciler ve çeviribilimciler de eşgüdümlü olarak rol almış ve edebi eseler gibi çoğu tarihi yazılı kayıtların Batı’nın anlayışları ve politikaları doğrultusunda adapte edilmiş versiyonlarını hayata geçirmişlerdir. Ancak iletişim araçlarının gelişmesi ve çoğalması ile beraber oryantalizm salt bir akademik faaliyet olarak sürdürülen ve yine akademik araçlarla geliştirilen bir disiplin olmaktan çıkmış ve görsel-işitsel araçların hüküm sürdüğü bir dünyada bayrak taşıyıcılığını medyanın yaptığı bir hüviyete bürünmüştür.
Ne var ki, Batı’nın fikirlerini yaymak konusunda en önemli medya araçlarından olan The Economist gibi yayın organlarının Gazze’ye ilişkin tutumlarını, haber alma hak ve özgürlüğünü kötüye kullanma adı altında irdelemek gayet tabiidir. Keza Gazze’de 40 bini aşkın kişinin katledilmesinin ve katledilenlerin büyük bir çoğunluğunun çocuk olmasının müsebbibi The Economist gibi yayın organları tarafından İsrail’in zulmü olarak değil, Gazze’nin demografisi olarak lanse edilmektedir.
THE ECONOMİST’İN GAZZE’YE DAİR TUTUMU
Oryantalizmin odağına aldığı Doğu tasfirinde ise İslam, müslümanlar ve orta doğu şüphesiz ki sıklıkla telaffuz edilen kavramlardır. Bu kavramların medyada tasfir edilme ve yayılma şekillerin ise oryantalizmden ayrı düşünülmesi pek mümkün değildir. Medyanın, Batı’nın Doğu ve özellikle de Ortadoğu’daki çıkarları doğrultusunda doğru ya da yanlışlığını sorgulamadan salt çıkarcı amaçlarla dolaşıma soktuğu bilgi ve görsellerin çoğu zaman dezenformasyon adı altında incelendiği aşikardır. Söz konusu durumun günceldeki en belirgin örneği ise şüphesiz ki İsrail’in zoraki kurulmaya çalışıldığı 1900’lerden günümüze dek süregelen İsrail-Filistin konusudur.
Ekim 2023 itibarıyla İsrail ve Hamas arasında devam eden çatışmalarda Birleşmiş Milletler’in istatistiklerine göre 40 binin üzerinde Filistinli İsrail tarafından katledilmiş, 2 milyon insan da Filistin’i terk etmek zorunda kalmıştır (ochaopt.org). Filistin tarafından katledilen 40 binin üzerindeki insanların büyük bir çoğunluğunun çocuklardan oluşması ise dikkat çekicidir. Yalnızca Ekim 2023 itibarıyla öldürülen çocuk sayısının son 4 sene içerisinde tüm dünya genelindeki savaşlarda ölen çocuk sayısından daha fazla olduğu bilinmektedir (BM Türkiye). İletişim araçlarının ise her zamankinden daha yaygın ve efektif olması, “doğru haber alma” olgusunu da televizyon ve radyo gibi salt konvansiyonel medya araçlarının tahakkümünden çıkarmış; böylece dünya genelinde Gazze’de olup bitenlere ilişkin daha hızlı ve realiteye yakın bir içgörü edinilmesi mümkün olmuştur.
Öyle ki, İsrail’e desteği tartışılmaz olan ve bu doğrultuda silah, mühimmat, para ve yeri geldiğinde personel yardımı yapmaktan imtina etmeyen Amerika Birleşik Devletleri’nde dahi çeşitli üniversitelerin kampüslerinde Gazze yanlısı ve İsrail karşıtı çok sayıda gösteriler düzenlenmiştir. Ne var ki, Batı’nın fikirlerini yaymak konusunda en önemli medya araçlarından olan The Economist gibi yayın organlarının Gazze’ye ilişkin tutumlarını, haber alma hak ve özgürlüğünü kötüye kullanma adı altında irdelemek gayet tabiidir. Keza Gazze’de 40 bini aşkın kişinin katledilmesinin ve katledilenlerin büyük bir çoğunluğunun çocuk olmasının müsebbibi The Economist gibi yayın organları tarafından İsrail’in zulmü olarak değil, Gazze’nin demografisi olarak lanse edilmektedir. “Gazze’deki kurbanların pek çoğu neden çocuk?” başlıklı makalesine (The Economist, 2023), “Çünkü eşsiz demografisinden dolayı.” cümlesiyle başlayan The Economist’in, İsrail’in çocuk, kadın ve yaşlı ayırt etmeden, ölçülü olmaktan ziyade bir nüfusun tamamını yok etmeye yönelik kararlarını hiçe sayıp salt Gazze’nin demografisini ve kadınların doğurganlık oranlarına odaklanması, şüphesiz ki yüzyıllardır süregelen oryantalizmin medyadaki karşılığıdır.
Keza katledilen çocuk oranının bu denli yüksek olması, Filistin’in yüksek doğurganlık oranıyla değil ancak İsrail’in soykırım hedefleriyle açıklanabilmektedir (Sukarieh, 2023). Dünya genelinde oldukça kapsamlı bir kitleye hitap eden The Economist’in insanların gerçeklik algısına bu denli müdahalesi münferit bir örnek olmaktan ziyade, Batı medyasının İsrail-Filistin meselesine ilişkin takındığı tutumun bir yansımasıdır. Keza Batı medyası İsrial-Filistin meselesine çoğu zaman önyargılı yaklaşmıştır (Said, 2008). İletişim araçlarını konvansiyonel kitle araçları tekelinden çıkaran Twitter, Telegram ve Instagram gibi sosyal medya platformları, dünya genelindeki insanların haber alma özgürlük ve hakkını manipülatif bilgileriyle besleyen ana akım medyanın muhtelif konulardaki hegomanyasını da şüphesiz ki etkilemiştir.
Böylece yaşanan katliam ve olayları yalnızca kendi gözleriyle gören ve bu doğrultuda da ulaşabildiği kitle sayısının kısıtı neticesinde gördüklerini ve duyduklarını aktaramayan insanların, Batı medyasının tahakkümünde bulunan insanlara ulaşması ve onlara gerçeği izah etmesi mümkün olmuştur. Buna rağmen Batı’nın ana akım yayın organlarının yüzyıllar içerisinde şekillene gelen anlayış ve ideolojisinden koparak hakikati öncelemesi ve manipülatif çıkarımlarından vazgeçmesi Batı’daki oryantalizm vesayeti çerçevesinde mümkün görünmemektedir.
Böylece yazının başında Nye’nın “Is the American Century Over?” (2015) isimli eserinden yapılan atıf tekrardan anımsanmaya değerdir: “Konvansiyonel olarak en güçlü orduya sahip olanın değil, en iyi hikayeye sahip olanın kazanacağı bir sistem meydana gelmiştir.”
Öyleyse şu soru üzerinde düşünmek faydalı olacaktır: Ana akım Batı medyasının hikayesi mi, yoksa Doğu’nun gerçekliği mi kazanacak?
---
KAYNAKÇA
Gaza: Number of children killed higher than from four years of world conflict. (n.d.). United Nations Türkiye. https://turkiye.un.org/en/263401-gaza-number-children-killed-higher-four-years-world-conflict
Nye, J. (2005). Soft Power – The Means to Succeed in the World Politics. PolityNye, J. (2015). Is the American Century Over. Polity.Said, E. W. (2017). Medyada Islam: Gazeteciler ve Uzmanlar Dünyaya Bakisimizi Nasil Belirliyor.
Said, E. W. (1979). Orientalism. Vintage.Sukarieh, M. (2023, December 5). The reason why many of the victims in Gaza are children is not what “The Economist” says it is. https://www.palestine-studies.org/. https://www.palestine-studies.org/en/node/1654817
The Economist. (2023, October 27). Why are so many of the victims in Gaza children? The Economist. https://www.economist.com/graphic-detail/2023/10/27/why-are-so-many-of-the-victims-in-gaza-children
İlber Ortaylı’nın TRT2 tarafından yayımlanan Oryantalizm ve Oryantalistler (2008) başlıklı videosu: https://www.youtube.com/watch?v=ClodVM6xZnw&t=9s
Yorum Yazın