Elbette Esad’la barışmaya evet ama bunun bize siyasi ve ekonomik maliyeti olup olmayacağını bilmiyoruz. siyasi iktidarın hem iç politikada hem dış politikadaki siyasi tercihlerinin ülkeye yarattığım maliyet nedeniyle; barış için oturduğumuz her masaya elimiz daha güçsüz oturuyoruz.
Görünen o ki Putin’in baskısı ile iki ülke arasında belli bir yumuşama, normalleşme konuşuluyor.
Bu durumda sorulacak soru şudur; bu barışın bize bir maliyeti olacak mı?
Son günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın artan Suriye konusundaki çıkışları bize “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” deyişini hatırlatıyor.
Erdoğan son olarak NATO zirvesinden dönüşünde uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada, Esad yönetimiyle yakınlaşmaya yönelik olarak; “Görevi Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a verdim. Dışişleri Bakanım da şu anda muhataplarıyla görüşmek suretiyle işin bütün yol haritasını belirleyecekler. Ona göre de inşallah adımı atacağız. Biz Suriye’de adil bir barışın mümkün olduğunu düşünüyoruz. Suriye’nin toprak bütünlüğünün bizim de çıkarımıza olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz. Suriye’de inşa edilecek hakkaniyetli bir barış, en çok bize fayda sağlayacak. Bu inşa sürecinin en önemli adımı da Suriye ile yeni bir dönem başlatmaktan geçtiğini söylüyoruz. Şu ana kadar bu süreç olumlu istikamette gelişti. Temenni ediyorum ki yakın bir zamanda somut adımları da atarız.”
Bu satırları yazdığım sırada Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin’in Rûdaw muhabirinin konuyla ilgili sorusuna; “Irak, Suriye ile Türkiye’yi bir araya getirmek istiyor. Görüşme konusunda ön anlaşmaya varıldı ancak tarih belirlenmedi. Bağdat’a döndüm, tarih belirleyeceğiz. Liderlik düzeyinde Irak ve Türkiye taraflarının yanı sıra Irak ve Suriye tarafları arasında ilişkiler devam ediyor. Suriye Dışişleri Bakanıyla olduğu gibi Türkiye Dışişleri Bakanıyla da görüşmelerimiz oldu.” cevabını okudum.
Görünen o ki, Erdoğan-Esad görüşmesi yakın.
Bu görüşmede esas rolün ise Rusya lideri Putin tarafından oynandığını biliyoruz. Nitekim Putin bu görüşme için 2022 başından itibaren belli bir inisiyatif almış ama sonuç alamamıştı. Üstelik Putin’e direnen –Putin’in oluruyla- Esad olmuştu.
İlk dönem Esad’ın gitmesinden yana olan Batı (ABD ve AB) ortaya çıkan İŞİD, radikal İslamcı terör nedeniyle Esad’ın gitmesini ikincilleştirdi ve mücadelede önceliği IŞİD’e verdi. Tam da bu noktada siyasi iktidar Batı’ya mesafe aldı.
‘ESAD GİTSİN’DEN BARIŞA MALİYETLİ YOLCULUK...
Türkiye’nin, daha doğrusu AK Parti’nin Suriye politikası en başından yanlıştı ve kısa sürede çöktü. Buna rağmen Erdoğan yanlışında ısrar etti.
İzlenen bu politikanın bölgeye de, Türkiye’ye de maliyeti çok ama çok ağır oldu. Kendileri kabul etmeseler de AK Parti’ye maliyeti de…
Erdoğan/AKP iktidar blokunun Suriye’deki temel pozisyonu başından bu yana “Esad gitsin” oldu. Bu pozisyon o dönem Katar ve Arabistan’ın desteğiyle bir süre sonra “Esad gitsin, bizimkiler gelsin”e döndü. Bu hedefin gerçekleşmesi için 2011’de Batı ile kurulan koalisyona bile mesafe aldı Türkiye. Sonraki süreçte Suriye’de radikal İslamcı muhalif gruplar desteklendi.
Buna karşın Rusya’nın temel pozisyonu ise ilk günden bu yana Esad’ı desteklemek oldu. Bu süreçte İran ve Çin de Batı’nın politikalarına karşı Esad’dan yana oldu.İlk dönem Esad’ın gitmesinden yana olan Batı (ABD ve AB) ortaya çıkan İŞİD, radikal İslamcı terör nedeniyle Esad’ın gitmesini ikincilleştirdi ve mücadelede önceliği IŞİD’e verdi.Tam da bu noktada siyasi iktidar Batı’ya mesafe aldı.
Rusya’nın Suriye politikası, Erdoğan/AKP iktidar blokunun sürdüğü politikalara değil Batı’nın politikalarına daha yakındır. Rusya’nın da, Batı’nın da ortak hedefi radikal İslamcı yapılardır.
RUSYA VE BATI’NIN ORTAK NOKTASI
Bütün bu süreçte iktidarın görmediği şu oldu; Batı gibi Rusya da IŞİD ve radikal İslamcı teröre karşıydı ve bu yüzden iki taraf da Suriye’nin kuzeyinde farklı bölgelerde seküler Kürt grupları desteklediler ve desteklemeye de devam ediyorlar.
İktidar ise başından bu yana Suriye’nin Kuzeyi’nde oluşan otonom Kürt yönetimine karşı. Ama karşı olması da şimdiye kadar sonuç vermiş değil.
Bu açıdan Rusya’nın Suriye politikası, Erdoğan/AKP iktidar blokunun sürdüğü politikalara değil Batı’nın politikalarına daha yakındır.Rusya’nın da, Batı’nın da ortak hedefi radikal İslamcı yapılardır.Ve bu gruplar şu anda İdlib’e sıkışmış ve Türkiye bu grupların silahsızlandırılması için garantör olmuş ama şimdiye kadar da bunu başaramamıştır.Şu an Suriye’ye bakıldığında Rusya’nın ve ABD’nin farklı bölgelerde etkili olduğu ama Esad’ın başında olduğu bir iktidar ve üniter bir yapı vardır.
Suriyelilerin yeniden ülkelerine dönmesi siyasi iktidarın Esad ile kuracağı ilişkiden ve sağlanacak hukuki güvencelerden geçmektedir.
DÖNÜŞ HUKUKİ GARANTİ İLE MÜMKÜN OLABİLİR
Suriye’deki iç savaşın en büyük maliyetini ödeyen ülkelerden birisi Türkiye’dir. Türkiye’de kim ne derse desin 10-12 milyonun üzerinde Suriyeli bulunmaktadır. Bunların da 1 milyondan fazlasının da Türkiye’de doğduğunu not etmekte fayda var.
Türkiye’deki Suriyelilerin yarattığı maliyet sadece maddi değildir. Sosyolojik, demografik, güvenlik başta olmak üzere birçok alanda maliyeti yüksektir bu göçün. Bu insanların büyük kısmının yeniden ülkelerine dönmesi siyasi iktidarın Esad ile kuracağı ilişkiden ve sağlanacak hukuki güvencelerden geçmektedir. Siyasi iktidar buna yani barışa, ilişkilerin iyileştirilmesine son haftalara kadar hep karşı çıktı.
Son haftalarda ısınan barış ortamının mimarı öyle görünüyor ki yine Putin’dir. Ama bunun nasıl sonuçlanacağını bilmiyoruz.Elbette iki ülkenin gerilimden uzak ilişki kurması çok önemli ve gereklidir de. Ama onun kadar önemli olan bu ilişkinin hangi şartlarda kurulduğu ve ülkelere nasıl çıkarlar sağlayacağıdır.Son günlerdeki ilişki açıkça ifade edelim iki ülke liderinin doğrudan kurduğu diyalogdan değil Putin’in telkininden kaynaklanıyor.
Bu durumda sorulacak soru şudur; Bu barışın bize maliyeti olacak mıdır?
Bir kere hemen şunu ifade edelim Erdoğan’ın Esad’la barışması demek, Rusya’nın istediği gibi iktidarın, ideolojik akrabalığı olan İdlib’deki radikal İslamcı örgütlerle ilişkiyi zımni dayanışmadan mücadeleye ya da onları fiili silahsızlandırmaya dönüştürmesi demek olacaktır. Bu ise oradaki örgütlerin Türkiye’deki uzantılarıyla mücadeleye başlamasını zorunlu kılacaktır. İkinci olarak, iktidarın Suriye’nin kuzeyinde otonom varlıklarını sürdüren Kürtlere karşı tutumu tam olarak ne olacaktır? Şunu unutmayalım ki, Suriye’nin kuzeyindeki Kürtler hem Rusya hem de ABD/Batı tarafından korunmaktadır. Suriye’de Kürtleri yok sayan, bir yaklaşımın Rusya tarafından kabul edilmesi bu aşamada zor görünmektir. Bu açıdan Suriye’de “Esad kalsın” ama “PYD’yi tanımıyoruz” politikası da zor görünmektedir.
Siyasi iktidar bu iki konuda nasıl bir tutum alçaktır bunu kestirmek güç.Eğer bu iki konuda iktidar adım atacaksa bunun bize maliyetini bilmek zorundayız.Çünkü bu olası barış bağımsız iki ülkenin birbiriyle doğrudan barışı değil, üçüncü ülkelerin kendi çıkarlarına uygun bir barış olma olasılığı yüksektir.Elbette Esad’la barışmaya evet ama bunun bize siyasi ve ekonomik maliyeti olup olmayacağını bilmiyoruz.
Ancak görünen o ki, bu barış bize Putin tarafından empoze edildiği ölçüde maliyeti ağır olacak.Çünkü siyasi iktidarın hem iç politikada hem dış politikadaki siyasi tercihlerinin ülkeye yarattığım maliyet nedeniyle; barış için oturduğumuz her masaya elimiz daha güçsüz oturuyoruz.
Yorum Yazın