İktidar toplumsal kutuplaşmayı dindirmek, azaltmak değil tam tersine fay hatlarını sürekli canlı tutarak tabanının konsolide etmek istiyor. Bu şekilde de ülkenin temel sorunlarını konuşmamızı engel olmak istiyor. Bunda da başarılı olur.
Dünden itibaren Milli Eğitim Bakanlığı’nın yerel yönetimlerin açtığı kreşlerin kapatılması talebini tartışıyoruz.
Türkiye’nin “gerçek” sorunları yani hayat pahalılığı, işsizlik, düşük ücretler gibi konuşmamız gereken şeyler yokmuş gibi Milli Eğitim Bakanlığı’nın kreşlerin kapatılması talebini tartışıyor, bakanlığı bu kararın yanlışı konusunda ikna etmeye çalışıyoruz.
Milli Eğitim Bakanlı yayınladığı yazıda; belediyelerin kreş adı altında açılan yerler olduğunu ve bu yerlerde 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında faaliyet gösteren okul öncesi eğitim kurumlarının programında yer alan etkinliklerin yapıldığı ve bu program ve kapsamda eğitim öğretim faaliyeti yapıldığının tespit edildiğini bildirdi.
Yani bakanlık diyor ki, bu kreşlerde kereşte verilmesi gereken eğitimler verilmiyor ve bu yüzden de kapatılması isteniyor. Buna hukuki gerekçe olarak sadece yasa değil AYM kararına referans veriliyor.
Açıkçası her türlü yasak ya da özgürlüğe hukuki metin bulmak zor değil. Bakanlığın da yaptı o.
OLAĞAN ŞÜPHELİ BAKAN
Bu yüzden bizim işin esasına, bu yasağın dayandığı nedene ve zihniyete bakmamız gerekiyor.
Yasağı talep eden kim?
Yusuf Tekin yani Milli Eğitim Bakanı.
Yani geçen hafta laiklik tartışmasının öznesi olan Yusuf Tekin. Bu açıdan bu yasak talebi de şaşırtıcı değil.
Biraz geriye gidelim.
28 Mayıs 2023 seçimlerinden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı kabine özellikle Dışişleri ve İçişleri Bakanları üzerinden çok olumlu bulunmuş ve “değişim” olarak okunmuştu.
O günlerde yazdığım bir yazıda bu söylemenin yani bakanlara kurulu ya da bazı bakanlar üzerinden Erdoğan değişecek beklentisinin yanlış olduğunu ifade etmiştim. O yazılarda da, katıldığım TV programında da atanan Milli Eğitim Bakanı’nın Yusuf Tekin olmasının değişim değil tam tersine Erdoğan’nın ideolojik sürekliliğe verdiği önem olarak yorumlamıştım.
Çünkü Tekin sadece geçtiğimiz hafta öznesi olduğu “laiklik” tartışmasındaki sözleriyle değil geçmişteki pozisyonu ile de sorunludur.
Biraz daha geriye gidelim.
2011 seçimlerinde AKP seçim beyannamesinde olmadığı halde 2012 yılında apar topar 4+4+4 sistemin hayata geçirilmesinden sonra bakanlıkta müsteşarlığa kim atandı?
Yusuf Tekin.
Ve Tekin, bu yeni sistemin ideolojik taşıyıcılarından biri oldu. Ki o günlerde verdiği söyleşilerde karma eğitime, eğitimde laik değerlere mesafesini açıkça ortaya koydu.
Bu açıdan yeni kabineyi pek çok kişi değişimci, uzlaşmacı görse de ben Milli Eğitim Bakanlığı üzerinden, iktidarın devletle uzlaşarak hayata geçirdiği toplumsal mühendisliğe devam edeceğini düşündüğümü ifade ettim.
Gelişmeler beni yanıltmadı. Ve kreş konusundaki yasaklama da bu bakışın ürünüdür.
KUTUPLAŞMA ARACI OLARAK KREŞ
Son yıllarda pek çok eğitimci, gerek anaokulu gerek kreş olarak okul öncesi eğitimin, uzun vadede toplumsal katkısının önemini yazıyor.
CHP’li yerel yönetimler de bu konunun önemini kavradıkları için kreşlere öncelik verdiler ve kreş yapmaya başladılar.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun döneminden en büyük vaadi, 2024’e kadar 150 kreşti ki, tüm engellemelere rağmen 100’ün üzerinde kreş açtı. Yenileri için çalışma sürüyor.
Sadece İBB değil farklı büyük şehir belediyeleri de İstanbul’da Şişli, Beylikdüzü, Kadıköy gibi pek çok ilçe de adları başka başka olsa da kreş açtılar.
Diğer yandan şu gerçeği not edelim; Türkiye’nin son yıllarda hayata geçirdiği en anlamlı ve başarılı projelerden birisidir kreşler. Ve yapılması gereken kapatılması değil, ek bütçe verilerek tüm ülkeye yayılmasını sağlamak olmalıdır.
Kaldı ki, sadece CHP’li belediyeler değil AKP’li belediyeler de kreş açtılar. Kapatma onları kapsıyor mu bilmiyoruz ama CHP’li belediyelerin açtıkları kreşlerin neden kapatılmak istediğini tahmin edebiliyoruz.
Kapatma kararı, CHP’li belediyeleri işlevsiz bırakmak, hizmet etmiyor görüntüsü vermenin dışında ideolojik temelli iki gerekçesi olabilir.
İlki iktidarın ve bakanlığın bu kreşlerde verilen eğitimden duyduğu rahatsızlık.
İkincisi ise annelerin yani kadınların bir biçimde kamusal alana çıkmasından duyduğu rahatsızlık.
İlkinden başlayalım.
AKP sadece müfredatı sadeleştirme adı altında muhafazakârlaştırmanın yanında Milli Eğitimin muhafazakâr vakıf ve derneklerle yaptığı protokoller ile eğitim içeriği kadar eğitim mekanlarının da dinselleştirildiğini biliyoruz.
Bu açıdan belli ki Milli Eğitim Bakanlığı ve bakan özellikle CHP’li belediyelerin açtığı kreşlerin müfredatından, eğitim araçlarından rahatsız ki, bunları kapatmak istiyor.
Bununla birlikte biliyoruz ki, iktidar kadınların kamusal alana çıkmasından, çalışmasından mutlu değil. Kadını bir biçimde ev kalmasını istiyorlar.
Belediyelerin açtığı kreşler ise tam tersine kadınların, çocuklarını buralara güvenli biçimde bırakarak kamusal alana çıkmasını, sosyalleşmesini ve çalışmasına imkan sağlıyor. İktidar açık ki, bundan da rahatsız.
Siz bakmayın kapatma metnindeki kelime oyunlarına. Kapatmanın altında kreşlerden duyulan ideolojik rahatsızlık var. Bu açık.
Evet, iktidar toplumsal kutuplaşmayı dindirmek, azaltmak değil tam tersine fay hatlarını sürekli canlı tutarak tabanının konsolide etmek istiyor.
Bu şekilde de ülkenin temel sorunlarını konuşmamızı engel olmak istiyor. Bunda da başarılı olur.
Çözüm ise bu tuzağa düşmeden, gerçek sorunlara odaklanmak ve onları kamusallaştırmak olmalıdır.
Yorum Yazın