Anayasal cumhuriyette insanlar, vatandaşlar kanunların gücünden çekinecektir, şahısların değil. Kişiler gücünü kanunlardan alacaktır, makamlarından veya biriktirdikleri paralardan değil.
Bu ülkenin en büyük sorununun adaletsizlik ve hukuksuzluk olduğu noktasında muktedirler ve muhaliflerin de ittifak halinde olduğunu ifade edersek herhalde pekte abartmış olmayız. Bugünün muktedirleri yani dünün muhalifleri zannımca geçmişte kendilerine karşı acımasızca yapılan zulümlerin ve haksızlıkların giderildiği kanaatindeler. Bugünün muhalifleri yani dünün muktedirleri ise kanaatimce kantarın topuzunun çok fazla kaçtığını, biz bile bu kadarını size yapmamıştık düşüncesindeler. Görünen o ki, bugünkü kamuoyu kanaati üç aşağı beş yukarı bu yönde seyretmektedir. Dünün muktedirleri geçmişte yaptıklarının bedelini öderken, dün söylemeleri gereken gerçekleri bugün söylediklerinden toplumda pek bir karşılık bulduğu söylenemez. Bugünün muktedirleri ise geçmişte yaşadıkları tecritlerin ve haksızlıkların karşılığı olarak bu imkanları kullandıklarını dile getirmekteler, bunun da artık toplumda pek bir karşılık bulduğu söylenemez.
YUKARIDAKİ KAVGANIN KAYBEDENLERİ ÜLKENİN DÜRÜST İNSANLARI
Tabii ki bu esnada elitist kolonları üzerine inşa edilmiş sistemin yukarıda yaşanan kavgalarında kaybeden ve kaybettirilen hep bu ülkenin masum ve dürüst insanları olmaktadır: Onların ırkı ve dini yoktur. Bazen Müslüman bazen Yahudi bazen Hristiyan bazen ise ateist olmaktadırlar. Ama hepsinin ortak noktası namusssuzlar karşısında namuslu olmaktır. Elitizm hastalığı zannımızca en çokta hukuk ve tıp aleminde göze çarpmaktadır. Özellikle bu iki alandaki hastalık küçük dağları ben yarattım anlayışını çoktan aşmış durumdadır. Bizim ülkemizde bunun emarelerini içeriden ve dışarıdan çok bariz şekilde görebilirsiniz, Batı’da ise kulübün içine girdikten sonra kapalı kapılar ardındakileri görmeye başlarsınız.Geçen yıl Politik Yol bu yıl ise Yeni Arayış sitesinde bu ve benzeri minvalde yazdığım yazıların çoğunda bunu defalarca dile getirmiş bulunmaktayım. Bu hastalıktan kurtulmanın çözümü: eleştirel düşünceye dayalı kurulacak eğitim sisteminin merkezine yani ruhuna Hz. Muhammed (s. a. v.)’in buyurduğu gibi “insanlardan bir insan olma” anlayışını yerleştirmektir. Tabiri caizse bizim adam düşüncesini öldüreceksiniz. İnsanların haklarını gaspedenlerin cezasını vereceksiniz. Yalan söyleyenleri sistemin dışında tutacaksınız. Rabbena hep bana değil bizediyen fertlerden müteşekkil bir cemiyetin inşası için çabalayacaksınız. İnsanlar hukuktan korkacak hemcinslerinden değil, diğer bir ifadeyle yapılan yanlışın bedelini ödettiren kanunlarınız ve uygulamalarınız olacak.
Anayasal haklar, ilk derece mahkemelerinden başlamalıdır, idarenin ajanlarının yasal kılıflarla koruma altında olmadığı Napolyonist modellemeden vazgeçilerek doğrudan dava açılarak yöneticilerin hesap verdiği bir sisteme geçilmesi elzemdir.
YÖNETİCİLERİN HESAP VERDİĞİ BİR SİSTEME GEÇİLMELİ
Geçtiğimiz haftalarda Anayasa Mahkemesi (AYM) Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle ilgili pek çok iptal kararı verdi. Bu konudaki kanaatimiz: Yargının yasama ve yürütmenin alanına girmemesi. Yani politik sorun doktrininin uygulamada acilen yerini almasıdır. Bunun yolunun da ABD modeli bir anayasal yargı denetimini bu memleketin insanlarına çok görmeden acilen sağlayacak düzenlemeleri hayata geçirmektir: Anayasal haklar, ilk derece mahkemelerinden başlamalıdır, idarenin ajanlarının yasal kılıflarla koruma altında olmadığı Napolyonist modellemeden vazgeçilerek doğrudan dava açılarak yöneticilerin hesap verdiği bir sisteme geçilmesi elzemdir. Bu anayasal yargı denetimi modelinde AYM vereceği kararlarla sadece ilgili hükmün anayasaya aykırı olduğunu temel hak ve hürriyetlerin ihlal edildiği veya edilmediği yönünde karar verecektir.
Teknik olarak ilgili düzenlemeyi iptal etme yetkisine sahip olamayacaktır. Fakat AYM vereceği kararlarla kendi meşruiyetini inşa edecek, bu sayede verdiği kararlar neticesinde yasama veya yürütme organı gerekli düzenlemeleri yapacaktır. Yani bir düzenlemenin geçersiz hale gelmesi sıradan bir vatandaşın (?!) ilk derece mahkemesinde açtığı bir dava AYM’ne ulaştığında gerçekleşecektir. İlla da Cumhurbaşkanı, TBMM’de en fazla üyeye sahip iki siyasi parti grubu veya 120 milletvekilinden biri olmaya gerek kalmayacaktır. Peki, hükmün anayasaya aykırı olduğunu ve vatandaşın davasında haklı olduğu hükmü yasama organı değiştirmek istemezse ne olacaktır? O zamanda devreye halk girişimi kurumu girecektir. Böylece anayasal cumhuriyette son sözü temsilciler değil, halkın kendisi söylemiş olacaktır. Bu anlamda da medyadaki ifade hürriyeti çok geniş olacak ve medya da tekelleşmelerin önüne geçilecek şekilde yerel sesslerin çok güçlü olduğu bir zemine sahip olmak adına düzenlemeler yapılması gereklidir.
Anayasal cumhuriyette insanlar, vatandaşlar kanunların gücünden çekinecektir, şahısların değil. Kişiler gücünü kanunlardan alacaktır, makamlarından veya biriktirdikleri paralardan değil. Bu ülkenin temiz yürekli insanlarına yeni bir anayasayla dar bölge seçim sistemi, temsilcilerin azli ve halk girişimi kurumunu sunacak zihniyet ve ruha sahip anlayıştan müteşekkil kadrolara sahip vicdanlı insanları Rabbimden nasip etmesini diliyorum.
Yorum Yazın