Bugün Trump, yeni bir ekonomik deneyin düğmesine basıyor. Daha önce Çin’le yürüttüğü ticaret savaşını şimdi Kanada ve Meksika’yı da kapsayacak şekilde genişletiyor. 900 milyar dolarlık ticareti hedef alan yeni gümrük vergileri, küresel ekonomi üzerinde sarsıcı etkiler yaratacak.
Türkiye’de çok iyi bildiğimiz gibi, iktisat teorisine meydan okumak, bazen pahalıya patlayabiliyor. ABD Başkanı Donald Trump, serbest ticaretin temel taşlarını sarsacak bir karar aldı ve Amerika’nın en büyük ticaret ortaklarına ağır tarifeler getirdi. Anaakım iktisat terbiyesiyle yetişmiş bir ticaret iktisatçısıyım evet, ama bir serbest ticaret fanatiği asla olmadım. Kimi zaman gümrük vergilerinin gerekli araçlar olduğunu kabul ederim, ancak ticaret politikası ince hesaplarla yönetilmesi gereken bir alandır, tek bir darbeyle tüm dengeleri bozan bir silah değildir.
Bugün Trump, yeni bir ekonomik deneyin düğmesine basıyor. Daha önce Çin’le yürüttüğü ticaret savaşını şimdi Kanada ve Meksika’yı da kapsayacak şekilde genişletiyor. 900 milyar dolarlık ticareti hedef alan yeni gümrük vergileri, küresel ekonomi üzerinde sarsıcı etkiler yaratacak. Dahası, Trump’ın tarifeleri ticaret diplomasisinin bir aracı olarak değil, doğrudan bir gelir kaynağı olarak gördüğü artık çok net. Ancak şu bir gerçek ki ABD gibi dev bir ekonomi, tarifelerle zenginleşmez; aksine, tarifeler tüketiciler ve üreticilerin çoğunluğu için daha yüksek maliyetler yaratır.
Trump’ın bu hamlesi, yerleşik uygulamaya meydan okuyan yeni bir deneydir. Ancak bu deneyin faturası, yalnızca Amerika için değil, küresel ekonomi ve Türkiye gibi yükselen piyasalar için de ağır olabilir.
Ne Oldu?
1 Şubat 2025’te ABD Başkanı Donald Trump, ülkenin üç büyük ticaret ortağına—Kanada, Meksika ve Çin’e—yeni ve ağır gümrük tarifeleri getiren bir kararname imzaladı. Bu karar, küresel ticaretteki dengeleri altüst etme potansiyeli taşıyan büyük bir hamle olarak değerlendiriliyor. Yeni tarifelerin kapsamı oldukça geniş:
* Kanada ve Meksika’dan gelen tüm ithalata %25 gümrük vergisi uygulanacak. İstisna olarak, Kanada’dan gelen petrol ve doğalgaz ürünleri için vergi oranı %10 olacak.
* Çin’den gelen tüm ithal mallara %10 ek vergi getirildi. Bu, Trump’ın ilk başkanlık döneminde uyguladığı %25’lik ek vergilere ek olarak geldi.
* Yeni vergiler 4 Şubat 2025’te yürürlüğe girecek.
Bu kararın gerekçesi ise Trump yönetiminin iddialarına göre ABD’ye yönelik yasa dışı göçü, fentanil ticaretini ve dış ticaret açığını engellemek. Ekonomist dergisinin analizine göre, Trump’ın yeni tarifeleri toplamda 900 milyar dolarlık ticareti etkileyecek ve ABD’nin ekonomik büyümesini en az %0.2 oranında aşağı çekecek. Kanada ve Meksika için ise bu oran %1-2 seviyesinde bir küçülmeye yol açabilir.
Mantıklı mı?
Bir ekonomi politikasının başarısı, soruna yönelik bir çözüm sunup sunmadığı ve bu çözümün getirdiği maliyetin rasyonel olup olmadığı ile ölçülür. Trump’ın yeni gümrük vergileri, tam da bu noktada büyük soru işaretleri doğuruyor.
Önceki ticaret savaşlarının nedenlerini inceleyen akademik çalışmalar, Trump’ın bu politikasının ekonomik mantığını sorgulamamıza sebep oluyor. Amiti, Redding ve Weinstein 2019 tarihli çalışmalarında, Trump’ın ilk dönemindeki tarifelerinin, ABD’li ithalatçılar tarafından tamamen üstlenildiği ve maliyetlerin tüketicilere yansıtıldığını gösteriyor. Aynı çalışmaya göre, ithalat azalmadı, yalnızca tedarikçiler Çin yerine Vietnam gibi ülkelere kaydı. Yani, ticaret açığını azaltmak için konulan tarifeler, sadece tedarik zincirlerinin yönünü değiştirdi ve ABD’de üretimi artırmadı. Ayrıca, 2018-2019’daki Trump tarifeleri nedeniyle ABD’li tüketiciler yılda ortalama 57 milyar dolar ek maliyet ödedi. Amerikan şirketleri ise daha yüksek üretim maliyetleriyle karşı karşıya kaldı ve tedarik zincirleri bozuldu.
ABD’deki opioid krizi kapsamında, fentanilin uyuşturucu kartelleri tarafından yasa dışı yollarla üretildiği ve satıldığı biliniyor. Çin, fentanil türevlerinin en büyük üreticisi olarak görülse de, fentanil Meksika üzerinden ABD’ye kaçak olarak sokuluyor. Ancak, Trump’ın Kanada ve Meksika’ya yönelik tarifelerini fentanil ticaretiyle ilişkilendirmesi yanıltıcı, çünkü ABD’de ele geçirilen yasa dışı fentanilin yalnızca %1’i Kanada sınırında yakalanıyor. Meksika’dan gelen uyuşturucu akışı çok daha büyük bir problem olsa da, ekonomik yaptırımların uyuşturucu sorununu çözmekten çok, mevcut ticari ilişkileri zedeleyeceği aşikâr.
Trump’ın göçmenlere yönelik söylemi de oldukça sert. Örneğin, bir konuşmasındagöçmenler için "ülkemizin kanını zehirliyorlar" ifadesini kullanarak onları suçla bile ilişkilendirdi. Bu tür söylemler, göç karşıtı politikaları ve tarifeleri meşrulaştırma çabası olarak değerlendirilebilir. Ancak, Trump’ın yasa dışı göçü önleme iddiası tartışmalı. Meksika ekonomisine darbe vurmak, göçü azaltmak yerine daha da artırabilir. Tarihsel olarak, ABD’ye yönelik göç dalgaları ekonomik krizlerin, işsizlik oranlarının ve siyasi istikrarsızlığın arttığı dönemlerde yükselmiştir. Meksika’daki iş kayıpları, ABD’ye yönelen göçmen akışını hızlandırabilir ve sınırdaki baskıyı artırabilir.
Trump’ın ticaret politikası, Amerika’nın en büyük ekonomik avantajlarından biri olan bölgesel tedarik zincirlerini bozuyor. Özellikle otomotiv, havacılık ve enerji sektörleri Kanada ve Meksika ile derin bağlantılara sahip. ABD’ye ithal edilen otomotiv parçalarının %50’si Kanada ve Meksika’dan geliyor ve Amerikan otomobil üreticileri, tarifelerin getirdiği belirsizlikler nedeniyle üretim stratejilerini gözden geçirmek zorunda kalacak. New York Times’ın analizine göre Trump’ın yeni tarifeleri özellikle General Motors başta olmak üzere büyük otomobil üreticilerini ciddi şekilde etkileyebilir. GM’nin Kuzey Amerika’daki araçlarının %40’ı Kanada ve Meksika’da üretiliyor ve bu tarifeler nedeniyle maliyet artışlarının doğrudan tüketicilere yansıması bekleniyor. Tarifelerin kamyonet fiyatlarını 10.000 dolardan fazla artırabileceği öngörülüyor.
Bown ve Kolb’un analizine göre, 2018-2019 ticaret savaşları uzun vadeli ekonomik belirsizlik yaratarak firmaların yatırım kararlarını geciktirdi. Özellikle otomotiv ve teknoloji sektörleri, artan tarifeler nedeniyle genişleme planlarını ertelemek zorunda kaldı. Benzer şekilde, yeni tarifeler de küresel şirketlerin yatırım kararlarını belirsizliğe sürükleyerek ekonomik büyümeyi yavaşlatma riski taşıyor.
Özetle, Trump’ın politikaları ekonomik açıdan mantıklı görünmüyor. Geçmiş deneyimler ve akademik araştırmalar, böyle geniş çaplı tarifelerin yalnızca tüketiciye ek maliyet yüklediğini, ticaret yönünü değiştirdiğini ancak üretimi artırmadığını gösteriyor.
Önceki savaş esas olarak Çin’i hedef alırken, bu kez Kanada ve Meksika da doğrudan hedef tahtasına oturtuldu. ABD’nin ithalatının üçte birini bu üç ülke oluşturuyor, dolayısıyla bu seferki ekonomik şok çok daha büyük olacak.
Bu Sefer Bir de Fark Var
Trump’ın yeni gümrük vergileri, önceki ticaret savaşlarına kıyasla çok daha geniş kapsamlı ve çok daha hızlı uygulanacak. Önceki savaş esas olarak Çin’i hedef alırken, bu kez Kanada ve Meksika da doğrudan hedef tahtasına oturtuldu. ABD’nin ithalatının üçte birini bu üç ülke oluşturuyor, dolayısıyla bu seferki ekonomik şok çok daha büyük olacak.
Önceki tarifeler otomotiv, çelik ve alüminyum gibi sektörlere odaklanmıştı, ancak bu sefer tüketici ürünleri doğrudan hedefleniyor.Akıllı telefonlar, beyaz eşyalar, otomobiller ve temel gıda ürünleri gibi günlük hayatta yaygın kullanılan birçok malın fiyatı hızla artacak. Üstelik geçiş süreci yok, firmalara uyum sağlamaları için önceki tarifelerde olduğu gibi aylarca süre tanınmamış durumda. Bu yeni vergiler sadece birkaç gün içinde yürürlüğe giriyor, bu da şirketleri ve tedarik zincirlerini aniden vuracak.
Bir diğer önemli fark ise NAFTA’nın fiilen etkisiz hale gelmesi. Trump’ın ilk döneminde NAFTA yerine USMCA (ABD-Meksika-Kanada Anlaşması) getirilerek Kuzey Amerika ticareti yeniden düzenlenmişti. Ancak şimdi uygulanan tarifeler, bu anlaşmayı işlevsiz hale getiriyor ve ABD’nin bölgesel ticaret ağlarını zayıflatıyor. Bu durum, özellikle otomotiv, tarım ve enerji sektörlerinde büyük tahribata yol açabilir.
Şimdi Ne Beklemeliyiz? Avrupa ve Küresel Ekonomi Üzerindeki Etkiler
Trump’ın Kanada, Meksika ve Çin’e yönelik yeni tarifeleri, yalnızca Kuzey Amerika ile sınırlı kalmayacak. Bu karar, küresel ticaret, Avrupa ekonomisi ve gelişmekte olan ülkeler üzerinde dalga etkisi yaratacak. Özellikle Avrupa Birliği (AB), serbest ticaretin en güçlü savunucularından biri ve ABD’nin en büyük ticaret ortaklarından olduğu için bu gelişmelerden doğrudan etkilenecek. Trump’ın ticaret savaşlarını yeniden alevlendirmesi, Avrupa için ciddi ekonomik riskler barındırıyor. AB ve ABD arasındaki ticari gerilim tırmanabilir. Trump, 2018’de Avrupa’dan ithal edilen otomobillere %25 vergi koymayı gündeme getirmişti ve bu senaryonun tekrarlanması ihtimali oldukça yüksek. Özellikle Almanya, ABD’ye otomobil ve makine ihracatında kritik bir oyuncu olduğu için yeni tarifeler, ihracata bağımlı Alman ekonomisine ağır bir darbe vurabilir.
Bunun yanı sıra, küresel tedarik zincirlerinde yeniden yapılanma ve maliyet artışı riski de söz konusu. AB’nin tedarik zincirleri küresel ekonomiye entegre olmuş durumda, dolayısıyla ABD ve Çin arasındaki ticaret gerilimi Avrupalı üreticileri de doğrudan etkileyecek.Çin, Alman sanayi sektörü için önemli bir pazar ve tedarikçi konumunda. Eğer ABD-Çin ticaret savaşı yeniden tırmanırsa, Alman otomobil üreticileri, Fransız lüks markaları ve Avrupa’nın yüksek teknoloji sektörleri zarar görebilir.Aynı zamanda, ABD’deki fiyat artışları, Avrupa’dan ithal edilen ürünleri daha pahalı hale getirebilir, bu da Avrupa’da enflasyonun yükselmesine ve ekonomik durgunluk riskinin artmasına neden olabilir.Eğerküresel enflasyonist baskılar güçlenirse, Avrupa Merkez Bankası faiz oranlarını uzun süre yüksek tutmak zorunda kalabilir,bu da ekonomik büyümeyi daha da yavaşlatır.
Bu gelişmeler karşısında AB, yeni ticaret anlaşmalarına yönelebilir. Trump’ın agresif ticaret politikalarına karşılık olarak Avrupa, Çin ve Güneydoğu Asya ülkeleriyle ekonomik bağlarını güçlendirebilir. Ayrıca, Latin Amerika ve Afrika ile bölgesel ticaret anlaşmalarının hızlandırılması da bir seçenek olarak değerlendirilebilir.
Bu yeni ticaret savaşı, küresel ekonomiyi zaten kırılgan olan bir dönemde yakalıyor. Pandemi sonrası toparlanma tam olarak tamamlanmadan küresel büyüme yavaşlamış durumda ve Trump’ın tarifeleri bu süreci daha da karmaşık hale getirecek. Çin ve diğer Asya ülkeleri, Trump’ın tarifelerine karşı yeni stratejiler geliştirebilir. Pekin, AB ve Güneydoğu Asya ile ekonomik bağlarını daha da kuvvetlendirmeye yönelebilir ve Çinli firmalar, ABD yerine alternatif pazarlara daha fazla yatırım yaparak küresel tedarik zincirlerini yeniden şekillendirebilir.
Öte yandan, petrol ve hammadde fiyatlarında dalgalanma riski de artıyor. Kanada’dan ithal edilen enerji ürünlerine getirilen %10 vergi, petrol fiyatlarını artırabilir ve küresel enerji piyasasındaki dalgalanmalar özellikle Avrupa ve gelişmekte olan ülkeleri olumsuz etkileyebilir.
ABD’nin küresel ticaretteki liderliği de daha fazla zayıflayabilir. 2018-2019 ticaret savaşları, ABD’nin küresel ticaretteki güvenilirliğini zaten zayıflatmıştı ve yeni tarifeler ABD’nin uluslararası ticaret sistemindeki liderliğini daha da sorgulanabilir hale getirebilir. Çin ve AB gibi aktörler, yeni ticaret anlaşmalarıyla ABD’nin küresel ticaretteki boşluğunu doldurmaya çalışabilir.
Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı AB, küresel tedarik zincirlerinde kilit bir oyuncu. ABD ve Çin arasındaki yeni ticaret savaşı, Avrupa’daki sanayi üretimini baskılayarak Türkiye’nin AB’ye yaptığı ihracatı da sekteye uğratabilir. Bu özellikle otomotiv, beyaz eşya, tekstil ve kimya gibi sektörler için ciddi bir risk oluşturuyor.
Türkiye için Ne Demek?
ABD’nin Kanada, Meksika ve Çin’e getirdiği yeni tarifeler, doğrudan Türkiye’yi hedef almıyor gibi görünse de, küresel ticaret dinamiklerini ciddi şekilde değiştireceği için Türkiye’nin ticaret yapısını, ihracat stratejilerini ve ekonomik büyümesini doğrudan etkileyecek. Türkiye için bu süreçte iki temel boyut öne çıkıyor: Riskler ve fırsatlar.
Öncelikle küresel tedarik zincirlerinde yaşanabilecek bozulmalar, Türkiye’nin ihracatını olumsuz etkileyebilir. Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı AB, küresel tedarik zincirlerinde kilit bir oyuncu. ABD ve Çin arasındaki yeni ticaret savaşı, Avrupa’daki sanayi üretimini baskılayarak Türkiye’nin AB’ye yaptığı ihracatı da sekteye uğratabilir. Bu özellikle otomotiv, beyaz eşya, tekstil ve kimya gibi sektörler için ciddi bir risk oluşturuyor. Küresel ticaret savaşları aynı zamanda finansal piyasalarda belirsizlik yaratarak doların güçlenmesine neden olabilir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde doların değer kazanması, dış borç yükünü artırarak ekonomik baskıları yükseltebilir. Bunun yanı sıra, küresel ticaretin daralması ve enflasyonist baskılar, Türkiye’nin doğrudan yabancı yatırım çekme kapasitesini olumsuz etkileyebilir. ABD’nin küresel ekonomik hâkimiyetini daha fazla kullanmaya çalışması, Türkiye’nin uluslararası sermaye girişlerini yavaşlatabilir.
Ancak bu tablo içerisinde Türkiye için önemli fırsatlar da doğabilir. ABD’nin Çin’e uyguladığı ek tarifeler, küresel firmaları alternatif üretim merkezleri aramaya yönlendirebilir. Türkiye, düşük maliyetli ve kaliteli üretim kapasitesi ile Asya’ya bağımlı tedarik zincirlerinden kopan firmalar için cazip bir alternatif olabilir. Özellikle otomotiv, tekstil, kimya ve elektronik yan sanayii, Türkiye için yeni yatırım fırsatları yaratabilir. Aynı şekilde Türkiye-AB ticaret ilişkileri daha stratejik hale gelebilir. Avrupa, ABD’nin korumacı politikalarından zarar görebileceği için Türkiye ile daha güçlü ticaret bağları kurabilir. Bu bağlamda, AB ile Gümrük Birliği’nin modernizasyon sürecinin hızlanması ve Türkiye’nin Avrupa’daki tedarik zincirlerindeki rolünün güçlenmesi mümkün olabilir. Son olarak, Türkiye, ABD ile yeni ihracat fırsatları yaratabilir. Trump yönetimi Kanada ve Meksika’dan ithalatı kısıtlarken, Türkiye belirli sektörlerde ihracat avantajı elde edebilir. ABD’nin çelik ve alüminyum tarifeleri Türkiye için bir bariyer olsa da, makine ve teknoloji yan sanayi gibi alanlarda Türkiye alternatif tedarikçi konumuna gelebilir.
Sonuç Olarak…
Trump’ın tarifeleri, sadece Amerika’nın ticaret ortaklarını değil, küresel ekonomik düzeni de zorluyor. Önceki ticaret savaşlarından öğrendiğimiz bir şey varsa, o da kısa vadeli kazanımların uzun vadede ekonomik belirsizliğe ve yüksek maliyetlere dönüşebileceğidir. ABD, ithalatı azaltarak yerli üretimi canlandırmayı umsa da, geçmiş deneyimler bunun enflasyonu artırdığını ve tüketiciye daha büyük yük getirdiğini gösterdi.
Peki, Türkiye bu süreçte ne yapmalı? Riskler büyük, ama fırsatlar da var. Çin’den kopan tedarik zincirleri Türkiye için yeni yatırım olanakları yaratabilir. Ancak bu fırsatları değerlendirebilmek için Türkiye’nin ekonomik istikrarını güçlendirmesi ve ticaret politikalarını proaktif bir şekilde yönetmesi gerekiyor.
Dünya ekonomisi büyük bir değişim sürecine girerken, kazananlar yalnızca bu değişimi öngörenler ve adapte olabilenler olacak.
Yorum Yazın