Türkiye ekonomisinin 2024 yılı için beklentileri dikkate alındığında, kurumsal ve güçlü şirketlerde, yaşanacak olan yurtiçi talep daralmasına karşı, ihracata yönelme ve/veya ihracata ağırlık verme yetenekleriyle, mevcut konumlarını koruyabilecek ve gelecekte daha yüksek bir büyüme potansiyeline sahip olacaklardır. Ancak, bu şirketlerin oranı çok düşüktür. Piyasa ekonomileri sistemindeki her ülke gibi, Türkiye’de de ekonominin dümeni özel sektörün, dolayısıyla firmaların elindedir. Bu durumda; enflasyon ile mücadele politikalarının, başarılı sonuçlar verebilmesi için, firmaların da sürece katılması gerekmektedir.Türkiye’de firmaların bir kısmı kurumsallaşma sürecini tamamlamış olmalarının vermiş olduğu gücü kullanarak, bünyelerinde barındırdıkları finansal yönetim ve ekonomik gelişmeler departmanlarının desteğiyle, bütçe sistemiyle yönetilmektedirler. Bu firmalar, doğal olarak gerekli hazırlıklarını yaparak, enflasyon ile mücadelede gerek maliye gerekse para politikalarının daraltıcı etkilerine karşı proaktif davranış sergileyebilme yeteneğine sahiptirler. Maalesef ki, bu tür firmaların sayıları çok azınlıktadır.
PEKİ FİRMALARIN ÇOĞUNLUĞU BU EKONOMİK ORTAMDA NE DURUMDADIR?
Türkiye’de firmaların büyük bir bölümü, bankacılık sistemini sağladığı imkânlarla çalışma sermayelerini yönetmektedirler, özellikle de son 3 yılık zaman zarfında Türkiye’de negatif faiz ortamının oluşmasına bağlı olarak, firmaların finansal borçlanma iştahlarında artış olduğu gözlenmektedir. Bu duruma paralel olarak, bu firmaların neredeyse hiçbirinde finansal yönetim ve ekonomik gelişmeleri objektif değerlendirebilecek bir departmana da sahip olmadıkları da bir gerçektir.Hatta, bu işletmelerin sahipleri, her konuda her bilgiye sahip oldukları, geçmişte yaşanan ekonomik krizlerden güçlü çıktıkları ve tecrübeli olduklarını düşünmektedirler. Bu nedenle, yüksek özgüvene sahip olduklarını söyleyebiliriz. Bu nedenle, çalışma sermayesi risklerine karşı herhangi bir hazırlığa ihtiyaç duymamaktadırlar.PEKİ, GÜNÜMÜZ TÜRKİYE’SİNİN TOPLUMSAL YAPISI 30 YIL ÖNCESİYLE AYNI MI?
Gün geçtikçe, Türkiye’de de bireyselleşme artmaktadır. 30 yıl önce, İstanbul’da esenler otogarına gittiğinizde, Anadolu kentlerinden gelen otobüslerin gıda yüklü geldiklerini ve İstanbul’da yaşayan gurbete gelen emek kesiminin adeta tüm mutfak masrafı geride kalan aile bireylerince karşılandığı bir dönemdi.Daha açık bir ifade ile, metropol kentlerde yaşayan emek kesiminin bağımlı nüfus oranı düşüktü. Günümüz de ise, 30 yıl önce 30’lu 40’lı yaşlarda olan üretken gurbetçi emek kesimi; şimdi 60’lı 70’li yaşlarda bağımlı nüfus hâline gelmiş ve metropollerde yaşamaya çalışan kesime dönüşmüştür.Türkiye’de firmaların büyük bir bölümü, bankacılık sistemini sağladığı imkânlarla çalışma sermayelerini yönetmektedirler, özellikle de son 3 yılık zaman zarfında Türkiye’de negatif faiz ortamının oluşmasına bağlı olarak, firmaların finansal borçlanma iştahlarında artış olduğu gözlenmektedir.
PEKİ, TÜRKİYE’DEKİ TOPLUMSAL DEĞİŞİMİN EKONOMİK DURUMA ETKİSİ NEDİR?
Emek kesiminin bağımlı nüfus oranı arttığında, doğal olarak geçim problemi artmaktadır. Bu nedenle, Türkiye’nin emek piyasası 30 yıl öncesi kadar esnek bir yapıda değildir. Tam tersine, Türkiye’nin emek piyasası oldukça rijit yapıdadır. Bu durumda, 30 yıl öncesinin tecrübesiyle işletme yönetiminde yer alan yöneticiler, çağın gerektiği teknikleri ve araçları kullanmadan, yönetim tarzlarını değiştirmeden hareket etmeleri durumunda, yaşanacak yurtiçi talep daralması karşısında çok zayıf duruma düşme ihtimalleri yüksektir.PEKİ, TÜRKİYE’DEKİ ZAYIF YAPIDAKİ İŞLETMELER, YURTİÇİ TALEP DARALMASI KARŞISINDA NE TÜR BİR RİSK İLE KARŞI KARŞIYA KALIRLAR?
2024 yılı içerisinde, ciddi bir yurtiçi talep daralması beklenmektedir. Bu durum, iç pazara çalışan ve zayıf yapıdaki işletmeler için çok kötü bir yıl olabilir. Hele de zayıf yapıda olduklarının bilincinde bile olmayan işletmeler için çok çok kötü bir yıl olabilir.Çünkü bu tarz işletmelerde;- İşletme sahipleri, kurumsal yönetim ilkelerine önem vermezler.
- İşletme sahipleri, yetki dağıtımından çekinirler, tüm güçleri ellerinde toplarlar.
- İşletme sahipleri, finansal yönetimi, muhasebeden ibaret olduğunu düşünürler.
- İşletme sahipleri, bütçelemeye ihtiyaç duymazlar.
- İşletme sahipleri, maliyet yönetimine ihtiyaç duymazlar.
- İşletme sahipleri, mali analizi ve muhasebe yönetimini sadece maliyet unsuru olarak görürler, önemsemezler.
- Bu işletmelerin yeni pazar arayışı yeteneği zayıftır.
- Çalışanlarla empati kurma yetenekleri zayıftır.
Orta düzeyde yüksek sermaye ile faaliyet gösteren aile şirketleri ise, kısmi pazar ve kazanç kayıplarına rağmen yine ayakta kalabileceklerdir. Ancak, zayıf işletmeler için durum çok endişe vericidir. Ayakta kalmaları zor olacaktır.PEKİ 2024 YILINDA TÜRKİYE EKONOMİSİ İÇİN BEKLENTİLER NELERDİR?Türkiye ekonomisi için beklentileri şöyle özetleyebiliriz;
- Ücret artışları 12 ay boyunca olmayacağı için bireysel tüketim düşecektir.
- Zayıf işletmeler ayakta kalmakta zorlanacak, yeni yatırımlar sınırlı olacaktır.
- Enflasyon ile mücadele bağlamında, kamu harcamaları da azalacaktır.
- Zorunlu mal ve girdi ithalatı nedeniyle, ithalatın düşüşü sınırlı olacaktır.
- Türkiye’nin ihracat yaptığı ülkelerdeki talep zayıflığı nedeniyle ihracat artışı sınırlı olacaktır.
Yorum Yazın