Küresel anlamda dünya acımasız bir yılı daha geride bırakıyor. 2024, acımasızlığa, siyaset uğruna yaşanan korkunç olaylara, çatışmalara, sivillere yönelik dehşet verici uygulamalara, yerinden edilmelere, adaletsizliğe, şiddete, zenginlerin dokunulmazlığına, toprağın, havanın, suyun biraz daha yok oluşuna tanıklık ettiğimiz bir yıl oldu…
“Ana akım ticaret için yeryüzü hem ganimet hem de çöptür. Kabaca ticaret, gezegenin bir tarafındaki zemine açılmış bir delikten bir kaynak çıkarmak, bunları bir yolunu bulup insanlara satmak, birkaç gün sonra da dünyanın öbür tarafındaki bir delikten aşağı çöp olarak boşaltmaktan ibarettir.
Bunlar faydalı mıdır, değil midir satın alanlar için bir önemi yoktur: Eğer pazarlama, insanları metalar karşılığı bir kısım parasından ayrılmaya ikna ettiyse, insanlığın çıkarına hizmet edilmiş olur. Bunu ne kadar hızlı yaparsak ekonomi o oranda başarılı sayılacak, insanlığın ilerleyişi de topyekün büyüyecektir.
Ana akım siyasetçi için, yaşayan dünya (zihinde hiçbir görüntü yaratmayan yabancılaştırıcı bir terimle işaret edilir: Çevre) danışmanlarının ilgileniyormuş gibi yapmalarını salık verdiği bir şeydir. O çevre denen şey her ne olacaksa, ki bundan hiçbir zaman pek emin değillerdir, asli görevin sürdürülebilir şekilde davranmak olduğunu açıklarlar. Bunun ne anlama geldiğini bildikleri söylenemez.
Kullandıkları lisanın nasıl kaydığından anlayabilirsiniz. Önce “sürdürülebilirlik”ten bahsederler. Sonra bu “sürdürülebilir gelişim” olur, ardından da “sürdürülebilir büyüme”ye evrilir. Bir de bakmışız “sürekli büyüme” olmuş. Sürdürülebilirlik ve sürekli büyüme karşıt kavramlardır. Ancak, görünen o ki kimse farkında değil.”
Yukarıdaki satırlar George Monbiot’nun “Bu Enkazı Kaldırmak” adlı kitabından alıntılandı. Kendisini tanımak isteyenler için Everest Yayınları'ndan Türkçe'ye kazandırılan "Bu Enkazı Kaldırmak - Kriz Çağında Yeni Bir Siyaset Önerisi" kitabını tavsiye ederim.
Monbiot’nun işaret ettiği yerden devam edecek olursak, son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar, insanın varlığının sürdürülebilir olmasının doğal varlıkların devamlılığıyla hiç ilişkisi yokmuş gibi dünyayı tükettiğimizi gösteriyor. Giderek yükselen popülist siyasetçiler de bu durumun neredeyse en önde bayrak taşıyıcılığını yapıyor.
Küresel anlamda gezegenimiz dünya acımasız bir yılı daha geride bırakıyor. 2024, acımasızlığa, siyaset uğruna yaşanan korkunç olaylara, çatışmalara, sivillere yönelik dehşet verici uygulamalara, yerinden edilmelere, adaletsizliğe, şiddete, zenginlerin dokunulmazlığına, toprağın, havanın, suyun biraz daha yok oluşuna tanıklık ettiğimiz bir yıl oldu.
Her türlü kötülüğe, olumsuzluğa ve haksızlara rağmen, 2024 mücadelenin kolektif ve aktif şekilde durmadan yorulmadan sürdürüldüğünde umudu nasıl yükselttiğini de gösteren bir yıl oldu.
Ekoloji açısından baktığımızda da çevre ve yaşam alanları mücadelesi açısından çok şey yaşadık, çok şeye üzüldük, çok kere karamsarlığa düştük. Hem Türkiye’de hem de dünyanın genelinde neler yaşandı, neler konuşuldu hatırlayalım…
Küresel iklim krizinin etkisini ve şiddetini artırdığı 2024'te aşırı hava olayları ve buna bağlı sel felaketleri ile orman yangınları, birçok ülkede hayatı olumsuz etkilerken ekolojik dengeye büyük zararlar verdi.
Yine yanıp kavrulduğumuz bir yılı geride bıraktık.
Avrupa Birliği'ne (AB) bağlı Copernicus İklim Değişikliği Servisi verilerine göre, 2024'ün en sıcak yıl olduğu kesinleşti. Copernicus verilerine göre, ocak ile kasım arasında küresel ortalama sıcaklık anomalisi, 1991-2020 ortalamasının 0,72 derece üzerine çıktı. Bu değer, 2024'ün 2023'teki aynı dönemden 0,14 derece daha sıcak olduğunu ortaya koydu.
2024 KAYITLARA GEÇEN EN SICAK YIL OLDU
Kasım ayı sıcaklık rakamlarının belli olmasıyla 2024'ün kayıtlardaki en sıcak yıl olduğu kesinleşti.
Copernicus uydu izleme sistemiyle yapılan ölçümlere göre 21 Temmuz Pazar günü küresel yüzey hava sıcaklığı ortalaması 17,09 santigrat dereceye ulaştı. Böylelikle bu tarih, kayıtlara geçen en sıcak gün oldu. Haziran-ağustos için dünya genelinde ölçülen sıcaklık, 1991-2020 ortalamasının 0,69 derece, Haziran–Ağustos 2023'teki rekorun ise 0,66 derece üzerine çıktı.
2024 yazı dünya genelinde en sıcak yaz olarak kayıtlara geçti.
TEHLİKELİ SICAK GÜN SAYISI 41 GÜN ARTTI
Uluslararası bilim insanlarını oluşturduğu World Weather Attribution (WWA) çatısı altında çalışan uluslararası bir araştırma ekibi, bu yıl yaşanan aşırı hava olaylarını ve iklim değişikliğinin bu olaylardaki rolünü inceledi.
Araştırma sonuçlarına göre, insan kaynaklı iklim değişikliği, dünya çapında aşırı sıcak günlerin sıklığını önemli ölçüde artırdı. Çalışmaya göre, 2024’te iklim değişikliği nedeniyle dünya genelinde tehlikeli sıcak günlerin sayısının 41 gün arttığı belirlendi.
İklim değişikliği bağlantılı aşırı hava olayları, bu yıl en az 3 bin 700 kişinin ölümüne neden olurken, 26 farklı hava olayının daha şiddetli hale gelmesine yol açtı. Milyonlarca insan bu olaylar nedeniyle yerinden edildi. Çalışmada, iklim krizinin El Nino gibi doğal olaylardan daha büyük bir etkiye sahip olduğu vurgulandı.
Bilim insanları, 2025 ve sonrasında aşırı hava olaylarına karşı daha kapsamlı hazırlık yapılması gerektiğine dikkat çekerek, sıcak hava dalgaları, kuraklık, orman yangınları, fırtınalar ve sel riskini azaltmak için fosil yakıt kullanımının hızla bırakılmasının önemini vurguladı.
Bir yılı aşkın süredir devam eden saldırılar sonucu, devasa çöp sahaları oluşurken Gazze Şeridi'nin beş ana bölgesindeki tarım arazileri değişen oranlarda tahribata uğradı ve bölgenin biyoçeşitliliği zarar gördü.
GAZZE’DE SOYKIRIM VE EKOKIRIM BİR ARADA
İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana saldırılarını sürdürdüğü Gazze’de binlerce sivil hayatını kaybederken bölgede hem halk sağlığını hem de çevreyi tehdit eden felaket, ekolojik kırım boyutuna geldi. Bir yılı aşkın süredir devam eden saldırılar sonucu, devasa çöp sahaları oluşurken Gazze Şeridi'nin beş ana bölgesindeki tarım arazileri değişen oranlarda tahribata uğradı ve bölgenin biyoçeşitliliği zarar gördü.
Küresel ısınmanın şiddetlendiği yıl içinde dünyanın çeşitli bölgelerinde aşırı hava olayları yaşandı. Dünyanın bir yanı sel sularına teslim olurken, dünyanın başka yerleri yangılarla yanıp kavruldu. Kanada'da binlerce hektar alan orman yangınlarından etkilenirken İspanya’daki sel felaketi sonucu 200’den fazla kişi hayatını kaybetti.
Aşırı hava olaylarındaki artışın belirgin bir örneği, Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) yaşandı. 17 Nisan’da etkili olan şiddetli yağışlar, Dubai'de su baskınlarına neden oldu, uçuşların ertelendi, hayat pek çok açıdan olumsuz etkilendi. BAE Ulusal Meteoroloji Merkezi, yaşanan afeti, "ülke tarihine geçen olağanüstü bir olay" şeklinde nitelendirirken uzmanlar, ülkede son 75 yılda görülen en şiddetli yağışları, hem özel bölgesel meteorolojik ve atmosferik koşullarla hem de değişen iklim koşullarıyla bağlantılı hidro klimatolojik afet olarak değerlendirdi.
İspanya'da 29 Ekim'de doğu ve güney bölgeleri etkileyen sel felaketi sonucu resmi rakamlara göre Valensiya'da 222, Kastilya La Mancha'da 7 ve Endülüs'te 1 olmak üzere 230 kişi hayatını kaybetti. Selden en çok etkilenen Valensiya'da 60 bin 900'u konut toplam 100 bin 628 mülk zarar görürken 9 bin 750 öğrenciyi etkileyecek şekilde 18 okul dönemsel olarak kapanmak zorunda kaldı.
Temmuz ayında Kanada’nın çeşitli eyaletlerinde çıkan orman yangınları, ortalama 95 bin hektarlık alanı etkiledi. Yangınlar sebebiyle yaklaşık 9 bin kişi tahliye edildi.
ABD ise eylül ve ekim aylarında şiddetli kasırgalarla mücadele etti. 27 Eylül’de ABD'nin Florida eyaletini 4 kategorisiyle vuran Helene Kasırgası sonucu 200’den fazla kişi hayatını kaybetti.
Kasırga, kısa sürede Georgia, Virginia, Güney Carolina, Kuzey Carolina ve Tennessee'yi etkisi altına aldı. Kasırganın ilk vurduğu yer olan Florida'da 1,2 milyonu aşkın, Georgia'da 1 milyon, Güney Carolina'da 1,3 milyon ve Kuzey Carolina'da da 600 bin ev ve iş yerinde elektrik kesintisi oldu. ABD Başkanı Joe Biden, Florida ve Kuzey Carolina'da "afet durumu" ilan ederek kasırgadan olumsuz etkilenenler için "federal yardım" talimatı verdi. 10 Ekim'de Milton Kasırgası, ABD'nin Florida eyaletindeki Siesta Key bölgesinde 3 kategorisiyle karaya vurdu. Kasırga nedeniyle en az 16 kişi hayatını kaybetti ve 3 milyonu aşkın kişi elektriksiz kaldı.
Yılın son aylarında Azerbaycan’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler 29’uncu Taraflar Konferansı (COP29), iklim kriziyle mücadele için yetersiz finansman kararıyla eleştirilerin hedefi oldu. Zirvenin ana gündemi gelişmekte olan ülkelerin iklim eylemine katkı sağlamak amacıyla yeni bir iklim finansmanına işaret eden Yeni Toplu Nicel Hedef'in (New Collective Quantified Goal/NCQG) belirlenmesiydi. Zirve sonunda NCQG hedefi üzerine yayımlanan nihai metinde gelişmekte olan ülkelerin Ulusal Katkı Beyanları (NDC) raporları kaynak gösterilerek bu ülkelerin ihtiyaç duyduğu iklim finansmanının, 2030'a kadar yıllık 455 ila 584 milyar dolar, toplamda ise 5,1 ila 6,8 trilyon dolar olduğu belirtildi ancak zirve sonunda 2035'e kadar yıllık en az 300 milyar dolar fon hedefi üzerinde karar kılındı.
COP29’u yakından takip eden bilim insanları ve sivil toplum kuruluşu üyeleri, alınan finansman kararının iklim krizinin ihtiyaçlarına cevap vermediğini belirterek zirvenin sonuçlarını eleştirdi. Bazı gelişmekte olan ülkelerin temsilcileri, elde edilen sonuçları “politik bir illüzyon” olarak nitelendirirken, bazıları da bunun bir başlangıç olduğunu ve müzakereye devam edeceklerini dile getirdi.
Maraş’taki Afşin-Elbistan A Kömürlü Termik Santrali’ne yeni bir santral büyüklüğünde iki yeni ünite eklenmesi planlanıyor. Oysa Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın kendi emisyon verileri dahi, mevcut termik santralden kaynaklanan kirliliğinin yönetmelik sınırlarının 8 kata kadar aşıldığını gösteriyor.
TÜRKİYE’NİN 2024 İKLİM KARNESİ ÇELİŞKİLERLE DOLU
Türkiye’de iklim alanında çalışan sivil toplum kuruluşları, Türkiye’nin 2024 yılında iklim alanında attığı olumlu ve olumsuz adımları değerlendirerek Türkiye’nin “2024 İklim Karnesi”ni hazırladı.
Karnede olumsuz olarak değerlendirilen konular şöyle sıralandı:
* Afşin Elbistan A kömürlü termik santralini genişletme planlarıyla kömürde ısrar edilmesi
* 2053 Uzun Dönemli İklim Stratejisi’nde fosil yakıtlardan çıkışın yer almaması
* Nükleer enerjinin 2050 yılına kadar üç katına çıkarılması taahhüdü
* Sivil toplumla birlikte hazırlanmayan İklim Kanunu’nun hâlâ akıbetinin belirsiz olması.
İklim alanında çalışan sivil toplum kuruluşları, Türkiye’nin Afşin-Elbistan A Kömürlü Termik Santrali’ni genişletme planından vazgeçip acilen kömürden çıkış tarihi belirleyerek adil geçiş planları hazırlaması, pahalı ve tehlikeli nükleer enerji bağımlılığını sona erdirmesi ve yenilenebilir enerji potansiyelini doğaya saygılı ve halkın katılımıyla hayata geçirmesi gerektiğini belirtiyor.
Maraş’taki Afşin-Elbistan A Kömürlü Termik Santrali’ne yeni bir santral büyüklüğünde iki yeni ünite eklenmesi planlanıyor. Oysa Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın kendi emisyon verileri dahi, mevcut termik santralden kaynaklanan kirliliğinin yönetmelik sınırlarının 8 kata kadar aşıldığını gösteriyor. Yörede 40 yıldır kömürün gölgesinde süregelen çevresel ve sağlık sorunları dikkate alındığında bu projeden vazgeçilmesi şart.
2053 PLANINDA KÖMÜRDEN ÇIKIŞ HEDEFİ YOK
Türkiye, Birleşmiş Milletler 29’uncu Taraflar Konferansı’na (COP29) en fazla kişiyle katılım sağlayan üçüncü ülke olmasına rağmen, zirvede açıkladığı “2053 Uzun Dönemli İklim Stratejisi” hayal kırıklığı yarattı. Belgede kömür başta olmak üzere fosil yakıtların tüketiminden vazgeçilmesine dair bir tarih yer almıyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın açıkladığı 2024-2028 Stratejik Planı’nda ise kömür ve diğer fosil yakıt arama faaliyetlerinin artarak süreceği belirtiliyor. Türkiye 2053 net sıfır emisyon hedefine, kömürden çıkmadan ulaşamaz.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, COP29’da 2050’ye kadar nükleer enerji kapasitesini üç katına çıkarma taahhüdünde bulundu. Mersin’de hâlâ inşaat halindeki Akkuyu Nükleer Santrali işletmeye geçtiğinde, santralin sahibi Rus şirkete piyasada MW/saat başına 7 dolar cent olan elektrik için 12,35 dolar cent ödeme yapılarak kamu kaynakları boşa harcanacak. Atık sorunu çözülmemiş, tehlikeli ve pahalı nükleer enerji, ülkemizi enerjide daha da dışa bağımlı hale getirecek. Nükleer enerjiye harcanacak kamu kaynakları yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, enerji tasarrufu ve iklim değişikliğine uyum gibi yatırımlara ayrılmalı.
Yenilenebilir enerji projeleri doğa ile uyumlu olmalı
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın açıkladığı “Enerji Dönüşümü Yenilenebilir Enerji 2035” yol haritasına göre Türkiye’nin 2035’te yenilenebilir enerjide güneş ve rüzgarın kurulu gücü bugüne göre 4 kat artarak 120 GW’a ulaşacak. Türkiye’nin yenilenebilir enerji kapasitesinde oldukça iddialı bir artışa işaret eden bu hedef 2053 net sıfır hedefine giden yolda da önemli bir dönüm noktası olabilir. Ancak; yol haritası kapsamında izin süreçlerinin de kısaltılması öngörülüyor. Oysa yenilenebilir enerji projeleri, ekosistemlerin bütünlüğü gözetilerek ve halkın katılımıyla planlanmalı. Mevcut düzenlemelerdeki boşluklar enerji projelerinin doğal alanlar üzerindeki baskısının artmasına neden oluyor. Bu nedenle söz konusu projelerin korunan alanların dışında tutulması ve çevresel etkilerinin bağımsız uzmanlarca değerlendirilmesi sağlanmalı. Yöre halkının öncelikleri ve ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanacak projelerin faydaları halkın geneliyle paylaşılacak şekilde tasarlanmalı. Ayrıca bu hedef ulusal enerji planına eklenmeli.
2024 yılında yürürlüğe girmesi beklenen ve Türkiye’nin yürüteceği iklim politikalarının hukuki zeminini oluşturacak İklim Kanunu taslağı hâlâ Meclis’e gelmedi. 2021 yılından beri gündemde olan taslak hazırlanırken ise iklim alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının görüşü alınmadı.
Uzman görüşleriyle hazırlanması gereken bu kanunda, 2030 yılına kadar yüzde 35 mutlak emisyon azaltım hedefi yer almalı, kömürden adil bir çıkış hedeflenmeli. Kanunla, biyolojik çeşitlilik ve doğal ekosistemler korunmalı, uyum mekanizmaları kurulmalı ve politika hedefleri ile uygulamayı takip edecek bağımsız bir bilim kurulu oluşturulmalı.
Bu yıl Yatağan Kömürlü Termik Santrali ve madenlerinde çalışanların bir kısmı işten çıkarılırken, Çayırhan’da ise özelleştirme nedeniyle işçiler işsiz kalma tehdidiyle karşı karşıya. Bu gelişmeler, adil bir geçiş planı olmadığında işçilerin ne kadar mağdur olabileceğini bir kez daha ortaya koyuyor.
ACİL OLARAK ADİL GEÇİŞ PLANINA İHTİYAÇ VAR
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Türkiye için bir adil geçiş stratejine başlayacağını duyurması olumlu bir gelişme. Ancak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın kömürde ısrar ederek sektördeki çöküşü görmezden gelmesi büyük bir çelişki yaratıyor. Bu yıl Yatağan Kömürlü Termik Santrali ve madenlerinde çalışanların bir kısmı işten çıkarılırken, Çayırhan’da ise özelleştirme nedeniyle işçiler işsiz kalma tehdidiyle karşı karşıya. Bu gelişmeler, adil bir geçiş planı olmadığında işçilerin ne kadar mağdur olabileceğini bir kez daha ortaya koyuyor.
İklim kriziyle mücadelede, işçilerin işsiz kalmadığı, mevcut iş gücünün korunduğu ve insana yakışır yeni iş olanaklarının sağlandığı adil geçiş planları kritik bir öneme sahip. Bu nedenle bu planların kapsayıcı ve hak temelli bir yaklaşımla hazırlanması gerekiyor.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 2024 yılında demir-çelik, alüminyum, çimento ve gübre sektörleri için düşük karbonlu yol haritaları hazırladı. Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefi doğrultusunda bu kritik sektörlerin karbon emisyonunu azaltması için orta vadede somut ve iddialı hedefler ne yazık ki bu yol haritalarında yer almıyor.
Aynı zamanda Bakanlık, "Türkiye Endüstriyel Karbonsuzlaştırma Yatırım Platformu" girişimini başlatarak uluslararası kalkınma kuruluşlarından yeşil dönüşüm için finansal kaynaklar sağlamayı hedefledi. Ancak bu finansal desteklerin etkili ve verimli bir şekilde kullanılabilmesi için sanayide kararlı bir dönüşümü mümkün kılacak somut emisyon azaltım hedeflerine ihtiyaç duyuluyor.
Yorum Yazın