Peki 2013’de ne oldu da hükümetin ve ekonominin performansı bu şiddette daraldı? İşte bu soruya benim cevabım, AKP ile birlikte iktidarda olan Cemaat arasında bu tarihte başlayan bir iktidar mücadelesinin bu zayıflamalara yol açtığı ve bu mücadelenin de odağında “Kürt sorununun” yer aldığı…
Birçok iktisatçı Türkiye ekonomisinde 2013’den itibaren ciddi bir sorun yaşandığını söyledi ve yazdı. Fakat ne yazık ki bu sorunun kaynağı konusunda bir netleşme sağlanamadı. Kimisi, inşaat sektörünün büyümesinin bir sonucu olduğunu söyledi, kimisi AKP hükümetinin kurumlaşma konusunda nefesinin tükendiğini, kimisi dış borçlanmanın büyüklüğü ve küresel sıkılaştırma politikalarının etkisi olduğunu söyledi. Kimisi de Türkiye ekonomisinde tekelleşmenin artışının yarattığı ekonomik dinamizmin yavaşlaması olarak görüşler serdetti.
Gerçekten de verilere baktığımızda her ne kadar bazı kalemlerde 2010’da başlamış olsa da 2013’de ekonomide çok şiddetli bir daralma yaşandığı açık. Dolayısıyla bu tarih birçok bakımdan önemli.
Neden 2013?
Dünya bankasının “Hükümet Etkinliği” (Goverment effectiveness) istatistiklerine baktığımızda, hükümetin, iktidara geldiği 2002’den itibaren 2013’e kadar artan bir yönetim performansı gösterdiği görülüyor. Fakat 2013’den başlayarak da şiddetli bir düşüş. 2013’de başlayan ekonomik daralmayla hükümetin etkinliğinin düşüşü arasında çok yüksek bir korelasyon olduğu çok açık.
Peki 2013’de ne oldu da hükümetin ve ekonominin performansı bu şiddette daraldı?
İşte bu soruya benim cevabım, AKP ile birlikte iktidarda olan Cemaat arasında bu tarihte başlayan bir iktidar mücadelesinin bu zayıflamalara yol açtığı ve bu mücadelenin de odağında “Kürt sorununun” yer aldığı…
Bu iktidar mücadelesinin arka planını tam olarak bilmesek de sorunun “Kürt sorunu” ile başladığını söylemek mümkün. Nereden çıktı diye sormayın? Anlatması uzun. Ama birkaç cümleyle özetlemek gerekirse, Cemaatin Kürt sorunu bağlamındaki görüşlerinin farklılığından mı yoksa iktidarda AKP tarafından ötelenmeye başlayan Cemaatin bu karşı hamleyle AKP’yi köşeye sıkıştırmak istemesinden mi bilinmez önce 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın gözaltına alınmak istenmesiyle başladı. Bunun gerekçesi de “Oslo Görüşmeleri” oldu. Oslo görüşmeleri ise bilindiği gibi MİT ve PKK arasında müzakerelerin yapıldığı görüşmelerdi. AKP ise 2013’de buna “Dershaneleri kapatmak”la cevap verdi. Cemaatin önemli bir gelir kaynağı olan dersanelerin kapatılmasına ise Cemaat 17-25 Aralık 2013’de Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu ile karşılık verdi. Bu operasyon 2013-2014 yıllarında yürütülen ve bazı kamu kurum ve kuruluşları ile aralarında dört bakanın da yer aldığı kamu görevlilerinin görevi kötüye kullanma ve rüşvet ile suçlandığı soruşturmalardı.
Cemaatin bu hamlelerini atlatan AKP 30 Kasım 2014 seçimlerinden başarılı çıkarak yeni bir dönem başlattı.
Anlaşılan o ki Cemaat, iktidarda sahip olduğu güç kaybına cevaben AKP’nin zayıflamasına ve iktidardan düşmesine çalışmış ama bunu tam olarak başaramamıştı. Bu arada yerel seçimlerden başarıyla çıkan AKP ise bir süre sonra Kürt sorununun çözüm sürecinde varılan Dolmabahçe Mutabakatı’nı tanımadığını söyleyerek barış görüşmelerini de sonlandırdı.
Görülen odur ki bütün bu gelişmelerin sonunda AKP, Cemaatin de arzu ettiği Kürt sorunu konusundaki çözüm sürecini askıya almış, sonra da hem Cemaati ve hem de Kürt siyasetini baskılayarak otoriterliğini tepelere çıkarmıştır.
AKP, CEMAATİN ARZU ETTİĞİ GİBİ ÇÖZÜM SÜRECİNİ ASKIYA ALMIŞTIR
Siyasi alanda bu tartışmalar olurken AKP iktidarının ekonomik alanda Kürtlere karşı 2013’den başlamak üzere ilginç bir tutum almaya başladığı anlaşılıyor. Henüz “Kürt sorununun” dondurulmadığı bu yıl ve sonrasında AKP hükümetinin Kürtlerin yoğun yaşadığı illere ilişkin bütçe harcamalarında ayrımcılığa başladığı görülüyor. Ekonomi, sağlık, iskan, çevre gibi alanlara Türklerin yoğun yaşadığı illerden çok daha az, kamu düzeni, savunma ve güvenlik gibi alanlara ise çok daha fazla bütçe ayırmıştır. (bu kanaati Merkezi Bütçe istatistiklerinden elde ettim).
Bir başka ifadeyle 2013 yılında bir yandan “çözüm süreci”ni başlatan AKP hükümeti diğer yandan da Kürtlere karşı ekonomik ayırımcı politikalar uygulamaya başlamış görünüyor. Nitekim 2015’de “Dolmabahçe Mutabakatını” kabul etmeyerek laveden AKP her ne kadar anlaşmanın Kürt siyaseti tarafından bozulduğunu söylese de 2013 yılından başlayan ekonomik ayırımcı politikalar bunu yalanlamaktadır. Barış isteyen bir hükümet neden ve niçin Kürtlerin yoğun yaşadığı illere refahı arttıracak kaynaklar yerine güvenlik ve savunma harcamalarını arttırır ki?
Görülen odur ki bütün bu gelişmelerin sonunda AKP, Cemaatin de arzu ettiği Kürt sorunu konusundaki çözüm sürecini askıya almış, sonra da hem Cemaati ve hem de Kürt siyasetini baskılayarak otoriterliğini tepelere çıkarmıştır. Bu hamlelerin sonucu ise bugün hala işsizlik ve yoksulluğun inanılmaz yükseldiği, gelir dağılımının bozulduğu, enflasyonun başını alıp gittiği bir ekonomidir.
Kısacası 2013 yılında başlayan AKP-Cemaat arasında iktidar içi güç mücadelesi Kürt sorunu bağlamında bir çatışmaya yol açmış, sonucunda hükümet ülkeyi yönetemez hale gelmiş, ekonomi daralmış ve Kürt sorununun çözülmesi umutları boşa çıkmıştır.
Yorum Yazın