CHP’nin izleyeceği yol haritası üzerine konuştuğumuz araştırmacı İbrahim Uslu; “19 Mart’ın bir yolsuzluk operasyonu olduğuna toplumu ikna etmeleri mümkün olmayacaktır. İktidar uzun zamandır hem rıza hem de ikna üretme konusunda sıkıntı yaşıyor. İnsanların sokağa çıkmasının ardında da bu gerçeklik yatıyor zaten. Dolayısıyla neticede mahkumiyet kararları bile çıksa, toplumun çoğunluğu bunu hep bir siyasi operasyon olarak görecektir.” dedi
---
CHP’nin yol haritası ne olmalı? dosyasındaki tüm yazı ve söyleşileri okumak için buraya tıklayınız.
---
CHP’nin 19 Mart sonrası süreçteki siyasetini nasıl değerlendiriyorsunuz?
CHP aslında esas stratejik hamlelerini 19 Mart’tan çok önce belirlemiş ve uygulamaya koymuştu. Esenyurt’la birlikte başlayan süreçte önce bocaladı ama kısa bir süre sonra maçın hep kendi kalesi önünde oynandığını ve bu durumun değişmemesi halinde hem partinin hem de ülkenin büyük zarar göreceğini fark etti. Ama şunu da biliyordu, böylesine bir gücü elinde bulunduran iktidarla tek başına mücadele edemezdi. Büyük bir güç dengesizliği söz konusuydu. Ve en gerçekçi kararı vererek, milletle birlikte bu sürece karşı koyabilmek için gerekli adımları atmaya başladı.
Öncelikle “erken seçim” kartını çekti ve İmamoğlu’nun il mitingleri üzerinden toplumu mobilize etmeye başladı. Toplum CHP’nin bu hamlesine çok olumlu tepkiler verdi, İmamoğlu gittiği her ilde büyük bir heyecan dalgası yaratmayı başardı. Kastamonu gibi ülkemizin en sakin illerinden birinde bile bütün engellemelere rağmen çoşkulu bir toplantı yapıldı. 19 Mart hadisesi yaşandığında il toplantıları tamamlanmış, geriye sadece İstanbul buluşması kalmıştı.
Önce diplomanın iptali arkasından da tutuklama furyası üzerine CHP yine en büyük güce yani millete yöneldi. Türkiye’nin neredeyse bütün üniversitelerinde ve 70’i aşkın ilinde protesto gösterileri yapıldı. Ama tüm süreç boyunca yapılan hamlelerin en iyisi bence Dayanışma Sandıkları idi. Bu fikir sayesinde muhtemelen siyasi tarihimiz boyunca seçimler dışındaki en büyük siyasal katılma eylemi gerçekleştirildi. Yapılan ön seçimin bütün halkın katılımına açılması CHP ile toplum arasında bugüne kadar kurulamamış güçlü bağların tesis edilebilmesinin önünü açtı. Halihazırda yürütülmekte olan imza kampanyası da bu bağın pekişmesine katkıda bulunuyor. Bu değerlendirmeyi sadece kişisel gözlemlerimden hareketle söylediğim lütfen düşünülmesin. Hem hala devam etmekte olan mitinglere olan katılım ve bunların coşku seviyesi hem de yapılan bütün güvenilir kamuoyu araştırmaları bu durumu teyit ediyor.
BU PROTESTOLAR GEÇMİŞTEN ÇOK FARKLI
Toplumsal tepkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP döneminde daha önce de iktidara yönelik olarak gerçekleştirilen protesto eylemleriyle zaman zaman karşılaştık. Fakat bu sefer yaşananlar gerçekten çok daha başka. Bundan öncekilerde spesifik bir konu üzerinden iktidar protesto edilirken, toplum ilk kez demokrasiyi, hukuk devletini ve milletin egemenliğini korumak amacıyla sokaklara çıktı. Toplum dünyada da ülkemizde de demokrasinin büyük bir tehdit altında olduğunu, hızla otokrasiye sürüklendiğimizi ve artık hiç kimsenin hukuk güvenliğinin kalmadığını düşünmeye başladı. Tehdidin büyüklüğü karşısında insanların cesareti de büyüdü.
Bundan önceki protestolarda görmeye pek alışkın olmadığımız dikkat çekici bir yön daha vardı. Emekli amcalar ve teyzelerle üniversite öğrencileri aynı eyleme katıldılar. Anne babalarla çocukları, dedeler ve ninelerle torunları birlikte yürüdüler. Yaşananlar demokrasinin korunması ve otokrasinin engellenmesi için birlikte mücadele edilmesi gerektiği konusunda toplumsal bir bilincin oluşmasına vesile oldu. “Kurtuluş yok tek başına” sloganı kollektif bir inanca dönüştü.
Dolayısıyla sorun iki siyasetçi veya iki siyasi parti arasındaki bir gerilim olmaktan tamamen çıktı ve toplumsallaştı. Bundan sonra CHP’ye yönelik yargısal operasyonlar veya siyaset mühendisliği üzerinden iktidarın siyasal hedeflerini realize etme şansı kalmadı. Her adımında toplumla da mücadele etmesi gerekecek.
Liselere kadar inen bir tepkisellik oluştu tüm Türkiye’de bunu nasıl değerlendiriyoruz?
Otokrasi siyasal süreçlere seçmenlerin dahil olmasına imkan verilmeyen rejimlerin adıdır. Seçmenlerin ülkeyi ve siyaseti ilgilendiren herhangi bir konuda söz söyleme hakları olmadığı gibi, kanaat belirtmeleri bile hoş karşılanmaz. Sadece “itaat” görevleri vardır. İktidar böyle bir siyasal sistem arzusuyla sert hamleler yaparken farkında olmadan siyasetin sosyolojisini dönüştüren bir süreci tetikledi. Ekonomik koşullar nedeniyle iktidardan çok şikayetçi olan emekliler ve çiftçiler aktif birer politik gruba dönüşüyorlar. Ne çiftçilerin ne de emeklilerin bu seviyede siyasallaştıklarına hiç şahit olmamıştık.
Gezi’den bu yana siyasete ilgisini minimize etmiş gençler 19 Mart sürecinin esas kahramanları haline geldi. Üniversiteli abilerinin tutumları ve cesaretleri liseli kardeşlerine de örnek oldu ve son günlerde liseli eylemlerini yaşıyoruz. 12 Eylül öncesinden bu yana liselilerin siyasallaşması hiç tanık olmadığımız bir durumdu.
Daha önce de ifade ettiğim gibi muhalefet artık sadece iktidarda olmayan siyasi partilerin görevi pozisyonu olmaktan çıktı ve toplumsallaştı. Türkiye’de artık gerçek bir “toplumsal muhalefet”ten bahsedebiliriz.
Burada zikretmeden geçemeyeceğim bir durum ve umut ışığı da söz konusu. İktidar uzun yıllardır ülkeyi Cumhuriyet değerlerinden uzaklaştırmaya ve kendi tabirleriyle “dindar” bir toplum yaratmaya çalışırken insanların sekülerleşmesini ve laikliğe daha fazla inanmasını sağladılar. Şimdi de ülkeyi otoriterleştirmeye ve itaatkar bir halk üretmeye çalışırken demokrasi duyarlılığının artmasına ve aktivist bir muhalefetin ortaya çıkmasına vesile oldular.
360 DERECE İLETİŞİM YAKLAŞIMI BENİMSENMELİ
Her hafta yapılacak ilçe/il mitingler bu toplumsal tepkiyi canlı tutar mı?
Miting, yürüyüş, imza toplama gibi aktivist faaliyetler önemli işleve sahipler ve önümüzdeki süreç boyunca da kullanılmalılar. Ama burada esas kritik faktör demokrasimizin, haklarımızın, özgürlüklerimizin ve millet egemenliğinin tehdit altında olduğu gerçeğinin unutulmamasını sağlamaktır. Çünkü insanların sokaklara çıkmasını ve birer aktiviste dönüşmesini sağlayan şey mitinglere katılma arzusu değil, demokrasinin elden gittiğine dair kaygılarıydı.
CHP farklı olarak ne yapabilir ve neler yapmalı?
Aslında CHP şu ana kadar siyasal iletişim yöntemlerinin sadece bir kısmını kullandı. Önümüzdeki süreçte 360 derece iletişim yaklaşımı ile iletişim süreçlerini planlaması ve yönetmesi daha doğru olacaktır. Neleri kastediyorum?
Mesela şu ana kadar sanatın siyasal iletişime sağlayabileceği imkanlardan hiç yararlanmadılar. Oysa ki sinemanın, şiirin, müziğin, karikatürün, mizahın, fotoğrafın bu süreçte önemli işlevleri olabilir. Şu ana kadar sosyal medyada viral olan ve insanların izlerken sarsıldığı tek bir video bile üretilmemiş olması önemli bir eksiklik.
Fiziksel olarak insanları buluşturan aktiviteler daha öncede ifade ettiğim gibi elbette ki önemli ama milyonlarca insanın katılım sağlayabileceği sosyal medya kampanyaları da mutlaka çok işe yarayacaktır. Sosyal medyada gündem çalışması, trend topic oluşturma gibi ilk anda akla gelebilecek aktiviteler bile şu ana kadar takip edebildiğim kadarıyla kullanılmadı.
Bu tür zamanlarda kampanyanın yüzü olan toplumsal figürlerin varlığı da önemlidir, çünkü bunlar rol model olurlar. 19 Mart sürecinde Berkay ve Yozgatlı Çiftçi kendiliklerinden rol model haline geldiler, ama yenilerine hala ihtiyaç var.
Özetle daha yapılabilecek çok şeyler var ve sandık gününe kadar hepsinin bir stratejik planlama ile hayata geçirilmesi gerekir.
Muhalefete bir bütün olarak baktığınızda ne görüyorsunuz?
Toplumsal muhalefetin bütünleşme ve dayanışma eğilimi yüksekken, muhalefet partileri arasında tersine bir eğilimin daha güçlü olduğunu gözlemliyorum. Süreç içerisinde muhalefet partilerinin atomize olması ve muhalefet havuzunun birden fazla parçaya ayrılması olasılığından bahsediyorum. 2017 Referandumundan bu yana Kürt siyasi hareketi, iktidar dışı muhafazakarlar, Türk milliyetçileri ve sosyal demokratlar iktidarın siyasal bir tekel oluşturma girişimlerine birlikte direndiler. Ama adı konmamış çözüm süreci vesilesiyle bir yandan DEM Parti iktidar ile güçlü bir diyalog geliştirirken, öte yandan sürece karşı çıkan Türk milliyetçileri çözümü destekleyen CHP’den çizgi olarak uzaklaşmaya başladılar. 19 Mart süreci yaşanmamış olsaydı muhalefet havuzu kısa süre içinde 3 ayrı parçaya bölünürdü. Yaşanan gelişmeler bu süreci yavaşlattı ama durduramadı.
TOPLUMSAL MUHALEFET BÜYÜMEYE DEVAM EDECEKTİR
19 Mart süreciyle ilgili beklentiniz nedir?
Nihai olarak nasıl şekilleneceğini öngörmek oldukça zor, çünkü süreci sadece iç dinamikler şekillendirmiyor. Dünyada demokrasinin hangi yöne gideceği de Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek faktörlerin başında geliyor.
Ama öngörebildiğimiz bazı hususlar da var elbette ki. Her şeyden önce iktidar devlet gücünü kullanarak önümüzdeki süreçte muhalefet üzerindeki baskısını iyice artıracaktır. Çünkü geri adım atmasının kendisine iktidarı ve dolayısıyla sahip olduğu tüm gücü kaybettireceğine inanıyorlar.
İkincisi, 19 Mart’ın bir yolsuzluk operasyonu olduğuna toplumu ikna etmeleri mümkün olmayacaktır. İktidar uzun zamandır hem rıza hem de ikna üretme konusunda sıkıntı yaşıyor. İnsanların sokağa çıkmasının ardında da bu gerçeklik yatıyor zaten. Dolayısıyla neticede mahkumiyet kararları bile çıksa, toplumun çoğunluğu bunu hep bir siyasi operasyon olarak görecektir.
Üçüncüsü, iktidarın atacağı her yeni adım toplumsal muhalefeti hem nitelik hem de nicelik olarak büyütecektir. Partilerin tutumu her ne olursa olsun, toplumsal muhalefetin iktidar ile uzlaşması ya da bir noktada itaati tercih etmesi mümkün görünmemektedir.
Dördüncüsü, iktidarın başarılı olmayı çok arzu ettiği ekonomi alanında hedeflerini gerçekleştirmesi bugünkü verili koşullar altında mümkün değildir. Önümüzdeki süreçte arzu ettiği ekonomik rahatlamayı gerçekleştiremeyeceği gibi koşulların daha kötüleşme olasılığı da söz konusu. 19 Mart’ı takip eden birkaç günde yaşanan türbülansın etkileri daha uzun dönem devam edecek. Artan döviz kurları ve yükseltilmek zorunda kalınan faiz oranları ekonomi yönetiminin iki yıllık çabalarının boşa çıkmasına neden oldu. Yapılacak her yeni siyasi hamlenin marjinal maliyeti önceki adımlardan daha yüksek olacaktır.
19 Mart’tan sonra Türkiye’de sadece siyaset değil toplum da başka bir evreye geçti. CHP sokağa inmedi ama sokakla, toplumla siyaset yapmayı öğrenmeye başladı. Peki bundan sonra ne olacak, CHP ne yapmalı? Toplumun farklı kesimlerinden akademisyen ve yazarlara birbirine benzer sorular sorduk. Bazıları doğrudan sorulara cevap verdi bazıları konu bağlamında müstakil yazılar yazdılar. Yazıları ve söyleşileri okumak için yukarıdaki görsele ya da buraya tıklayınız.

Yorum Yazın