19 Mart günü başlayan gözaltılar; siyasal etkisizleştirme daha açık ifadeyle, kapsamlı bir tasfiye sürecinin başlatıldığını gösteriyor. Geçmişteki siyasal aktörlerin sistem dışı bırakılmalarını andırıyor. İmamoğlu’nun gözaltına alınması, yeni bir siyasi mimarinin tasarlandığını çağrıştırıyor. Bu kez yapı hukuki mekanizmalarla değil, operasyonel araçlarla şekillendiriliyor.
CHP’nin geçtiğimiz yerel seçim başarısının iktidarı getireceği beklentisinin, gerçekçi olmadığı bir yıl geçmeden ortaya çıktı. Seçimin ardından başlatılan uzlaşma girişimi, hiç ummadıkları yenilgiyle karşılaşan, iktidar partilerine zaman kazandırdı. Sürekli vurgulanan birinci parti vurgusu da CHP’nin oy oranını beklenen ölçülerde arttıramadı. AKP ile aradaki fark, halkoyu araştırmalarında net olarak görülüyor.
CHP siyasal stratejisini seçimden sonra yolsuzluklar üzerine kurdu. Seçmenin asıl beklentisi oluşturan, alternatif çözüm arayışlarını cevaplamakta yetersiz kaldı. Seçmenlere AKP ile aralarındaki farkı gösteremedi. Kamuoyunda erken başlatılan Cumhurbaşkanı adaylığı yarışı, iki Büyükşehir Belediye Başkanı arasında örtülü rekabet yaşandığı izlenimi uyandırdı. Ülkenin temel sorunlarının çözümüne ilişkin parti görüşü bir türlü gündeme getirilemedi.
Son Kurultayda Kılıçdaroğlu’nun kaybetmesinde etkili olduğu öne sürülen, İBB Başkanının adı öne çıktı. İmamoğlu bu süreci ağırlıklı olarak, yayın politikaları iktidara karşı konumlanmış medya üzerinden yönetti. Türkiye’de siyasetin geleneksel ayrışması dışında farklı bir yol izlemeyi seçti. Net bir ideolojik çizgisi yoktu. “Herkesi kucaklıyorum” yaklaşımı, ilk bakışta etkili görünse de zamanla bir tür siyasal “kimliksizlik” izlenimi uyandırdı. “Ne sosyal demokrat ne de halkçı bir duruş sergiledi.
Belki Kılıçdaroğlu sonrası liderlik için hazırlıksızdı. Belki İstanbul Büyükşehir Belediyesini erken bırakmak istememişti. Risk almaktan kaçındı, geleneksel CHP seçmeni yerine muhafazakar oyları önceledi.
İBB çevresi, gazeteciler, iş dünyası ve sanatçılardan oluşan farklı kesimlerin hedef alınması, geniş kapsamlı bir yapılandırmanın tasarlandığı izlenimi uyandırıyor. Eski Türkiye’de devletin klasik refleksi; “önce itibarsızlaştır, izole et, sonra gerekirse yargı süreciyle oyunun dışında bırak” bir kez daha karşımıza çıkıyor.
ESKİ TÜRKİYE’DEKİ DEVLETİN REFLEKSİ KARŞIMIZA ÇIKIYOR
Genelde “Erdoğan karşıtlığı” dışında gelecek vizyonu sunmaktan kaçındı. Ancak bu tutumu bile sorunlar karşısında bunalan, Cumhur İttifakını fazlasıyla tedirgin etmeye yetti. Paniğe yol açtı.
İmamoğlu bu yüzden bir süredir yandaş medyada dile getirilen, demokrasi ve evrensel hukuk ilkeleriyle açıklanması, olanaksız uygulamaların açık hedefi haline getirildi. İstanbul merkezli başlatılan operasyonlar; yerel adli sorun olmanın ötesine geçti.
Ülke siyasetini dizayn etmeyi hedefleyen, geri dönülmesi güç adımlar atıldı. Son operasyonlarda gözaltına alınanların kimlikleri, bir suç dosyasının soruşturulmasının çok ötesine geçileceğini gösteriyor.
İBB çevresi, gazeteciler, iş dünyası ve sanatçılardan oluşan farklı kesimlerin hedef alınması, geniş kapsamlı bir yapılandırmanın tasarlandığı izlenimi uyandırıyor. Eski Türkiye’de devletin klasik refleksi; “önce itibarsızlaştır, izole et, sonra gerekirse yargı süreciyle oyunun dışında bırak” bir kez daha karşımıza çıkıyor.
Seçimi kazanacak cumhurbaşkanı adayı olması, İmamoğlu’nu iktidarın siyasi hedefi haline getirdi. Merkez seçmene hitap edebilmesi ve uluslararası alanda kabul gören profilinin, iktidarı tedirgin etmesi doğal.
Sorgulama sürecinde kamuoyunun vicdanının tatmin edecek kanıtlar ortaya konulamazsa, İmamoğlu CB adaylığının önündeki engeli aşacak önemli bir avantajı elde edecektir.
19 Mart günü başlayan gözaltılar; siyasal etkisizleştirme daha açık ifadeyle, kapsamlı bir tasfiye sürecinin başlatıldığını gösteriyor. Geçmişteki siyasal aktörlerin sistem dışı bırakılmalarını andırıyor.
İmamoğlu’nun gözaltına alınması, yeni bir siyasi mimarinin tasarlandığını çağrıştırıyor. Bu kez yapı hukuki mekanizmalarla değil, operasyonel araçlarla şekillendiriliyor. Güçlü liderler etkisizleştiriliyor, bağımsız siyasi figürler baskı altına alınıyor ve sadece denetimli muhalefet arzulanıyor. İktidarın uyguladığı yöntem; geçmişin “görünürde çok sesli, gerçekte tek merkezli” siyasal modelinin güncellenmiş halini anımsatıyor.
“Toplum mühendisliği “Türkiye’de yeni bir kavram değil. Ancak bugün gelinen aşamada hedef alınan kesimlerin çeşitliliği ilginç. Bir yandan ayrılıkçı Kürt siyasal hareketi ile uzlaşma aranırken, muhafazakarlar, milliyetçiler, solcular ve liberaller aynı anda operasyonlara uğruyorlar. Bu tutum iktidarın belli bir grubu değil, toplumu yeniden şekillendirme niyetini gösteriyor.
Son iki gündeki gelişmeler, ekonomik krizin derinliğinin, iktidar ve muhalefetin değer ölçülerinin çok ötesine ulaştığını gösteriyor. Gençlerin kitleselleşen talepleri, muhalefetin söylemlerini aşıyor.

Yorum Yazın