Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin 142. kuruluş yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde "Temsil ve Hafıza: Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nden Güzel Sanatlar Akademisi’ne" başlıklı bir sergi açıldı. Sergi, Akademi’nin 1882-1948 yılları arasındaki dönemine kapsamlı bir bakış sunuyor. 1948 yılı kurumun tarihi açısından çok önemli olaya işaret ediyor: 1 Nisan 1948 Akademi Yangını.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin 142. kuruluş yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde 4 Mart günü kurumun bir parçası olan İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde "Temsil ve Hafıza: Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nden Güzel Sanatlar Akademisi’ne" başlıklı bir sergi açıldı. M. Sinan Niyazioğlu ve Yasemin Nur Erkalır ile Nezih R. Aysel’in beraber küratörlüğünü yaptığı sergi 4 Ağustos tarihine kadar açık olacak. “Temsil ve Hâfıza” sergisi, Akademi’nin 1882-1948 yılları arasındaki dönemine kapsamlı bir bakış sunuyor. Bu sergiyi kurumun 1948-1982 arasındaki tarihine dair diğer sergi izleyecek. 1948 yılı kurumun tarihi açısından çok önemli olaya işaret ediyor: 1 Nisan 1948 Akademi Yangını.
Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Şahane, bugünkü adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin tarihindeki en çarpıcı olaylardan biri, Fındıklı Akademi Binası’nın 1 Nisan 1948’de yanmasıdır. Ülkenin yegâne sanat eğitim kurumunun elli beş senelik birikimi bir gecede ortadan kalkmış, kurum tarihinde bir kırılma gerçekleşmiştir.
YANGIN, KURUM TARİHİNDE BİR KIRILMA
1883 tarihinde yirmi öğrencisi ile eğitime başlayan Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Şahane, bugünkü adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin tarihindeki en çarpıcı olaylardan biri, yirmi iki senedir faaliyet gösterdiği Fındıklı Akademi Binası’nın 1 Nisan 1948 tarihinde yanmasıdır. Ülkenin yegâne sanat eğitim kurumunun kütüphane, resmi kayıtlar, birçok eşya, ders malzemeleri ve resim koleksiyonundan oluşan elli beş senelik birikimi bir gecede ortadan kalkmış, kurum tarihinde bir kırılma gerçekleşmiştir. Yangından sonra Akademi müdürü Burhan Toprak görevden alınacak, Mimarlık Bölümü, Fındıklı İlkokulu ve ardından Yıldız Sağır ve Dilsiz Okulu’nda, diğer bölümler ise bahçede sağlam kalan binalarda eğitime devam edecek, 23 Nisan 1953 tarihinde tahrip olan binanın onarılmasıyla Mimarlık Bölümü Fındıklı’ya dönecektir. Hademelerin attığı sönmemiş sigara izmaritinden kaynaklandığına, sabotaj olduğuna, elektrik kontağından çıktığına dair söylentiler olmakla birlikte yangının asıl çıkış sebebi bilinmemektedir. Olayı ilk duyduklarında bunun 1 Nisan şakası olduğunu düşünen hoca ve öğrencilerden bazıları, tanıklıklarını ve oluşan travmayı şöyle dile getirmişlerdir*: 1947 yılında giriş sınavını kazanarak Akademi’ye giren ressam Mustafa Kemal Bilensoy: “Zannediyorum Akademi’nin yanışı 1 nisandı. Hatta kapıya kadar geldik. Arkadaşımla Fatih’te oturuyorduk. Gittik baktık hakikaten yanmış…Gece yanmış. Ve haberimiz olmadı tabii. Sabahleyin öğrendik…Sabaha kadar hiçbir şey kalmamış. Kimisi sabotaj der. Yani çok şeyler söylendi o dönem. Yok sol yaptı. Yok komünistler yaptı. Yok irtica…bir sürü laf edildi. Ama kesin bir şey yoktu.Belki de elektrikten yanmış olabilir. Hepimizin hiçbir şeyi kurtulmadı. Boya kutularım, boyalarım, önlüklerim yanmıştı.”
1 Nisan gecesi Bedri Rahmi, hocalarla atölyesinde rakı içiyormuş. Öğrencilerden birisi gelip, “Hocam Akademi yanıyor!” demiş, inanmamışlar. “1 Nisan şakası yapıyorsun”, demişler. İkinci öğrenci gelip de “Akademi yanıyor!” deyince telaşa kapılıyorlar. “Fındıklı sırtlarına çıktık” diyor Bedri Rahmi, “oradan geçmişimize ağladık.”
BEDRİ RAHMİ: GEÇMİŞİMİZE AĞLADIK
1944 yılında Akademi’ye giren ressam Adnan Çoker ise hem kendi hem de Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun tepkilerini şöyle anlatmaktadır: “1948 yılı 1 Nisanı’nda Akademi yandı. Ben orada öğrenciydim. O gün bizim İngilizce dersimiz vardı…O zamanlar dersler 19.00’a kadardı. 18.50’de çıktık. Akademi’de hiçbir şey yok. Tramvaya bindik. Tramvayla Karaköy’e geldik, Karaköy’de Karaköy vapuruna bindim. Vapur ilerlerken yukarı kattayım, bir kız öğrenci nefes nefese: ‘Bizi çıkarttılar’ diyor, anlatmaya çalışıyor. ‘Ben’ diyor “Edebiyat Fakültesi’ndeyim, ‘Akademi yanıyor’ dediler bizi okuldan çıkardılar”. Ben inanamadım. Biraz evvel çıktık Akademi’den, nasıl oluyor ki? Sonra vapur bir açıldı, baktık ki bizim Akademi tarafını alevler sarmış. Şaşırıp kaldım ben. Kadıköy’de evime geldim. O sırada bir akrabamın evinde kalıyordum. Sonra yemeğimi yedim tekrar Akademi’ye döndüm. Kalabalıktı Akademi’nin önü. Tabii kimseyi içeri sokmuyorlar ama, itfaiye var. Tamamen duman. Duvarlar kaldı, içi kül oldu gitti. Bulamadılar kimin yaktığını…O sıralarda bir iki üniversite de yakıldı. Bunlar arasında bizim okul da gitti. Burhan Toprak müdürdü. Fakat bundan dolayı Burhan Toprak müdürlükten ayrıldı…Bu arada Akademi yangınıyla ilgili şunu anlattılar bana: 1 Nisan gecesi Bedri Rahmi, Akademi hocalarıyla –hocaların bir kısmıyla- kendi atölyesinde rakı içiyormuş. Öğrencilerden birisi geliyor: “Hocam Akademi yanıyor!” demiş, inanmamışlar. “Hadi canım sen de, 1 Nisan şakası yapıyorsun”, demişler. İkinci öğrenci gelip de “Akademi yanıyor!” deyince bunlar telaşa kapılıyorlar. “Fındıklı sırtlarına çıktık” diyor Bedri Rahmi, “oradan geçmişimize ağladık” diyor. “bütün hayatımız Akademi’ydi”. Bu yangında hocaların da eserleri yanmıştır. Bizim de birçok resimlerimiz yanmıştır. ” Akademi’de mimarlık eğitimi aldıktan sonra 1947 yılında Sedad Hakkı Eldem’in yanında hocalık hayatına başlayan mimar Utarit İzgi ise yangın ile ilgili anısını şöyle anlatıyor: “1 nisandı. Babam söylediği zaman “tabii tabii” dedim, şaka yapıyor sandım. “Sizin Akademi yanmış, üzülme ama” dedi. “Tabii babacım, tabii”, kahvaltımı yiyordum.”Sen anlamadın galiba” dedi.”Anladım, anlamaz olur muyum, 1 Nisan!”, “Yok canım 1 Nisan falan değil” dedi. Sonra hemen biz apar topar gittik. Bina tütüyordu ben gittiğimde…Yangından sonra sefalet başladı. Ondan sonraki en büyük sefalet bölümlerin ayrılmasıydı, o oraya gitti, bizi Yıldız’a attılar…Tabii bu yangından sonra Burhan Toprak’ı müdürlükten çıkardılar. Süründük, hem bir kere bina bakımından süründük, hem koptuk.”
Afiş atölyesinden 1930 yılında mezun olup 1936 yılında hoca olarak Akademi’ye dönen Sabih Gözen: “Ben Salacak’ta oturuyordum. Bir akşamüstü, baktım Akademi’den alevler çıkıyor. Hemen telefon ettim. Telefona Burhan Toprak çıktı. ‘Ne oluyor Akademi’de?’ dedim. ‘Yanıyoruz’ dedi. Son kelime bu.
SABİH GÖZEN: AKŞAMÜSTÜ BAKTIM, AKADEMİ’DEN ALEVLER ÇIKIYOR
Afiş atölyesinden 1930 yılında mezun olup 1936 yılında hoca olarak Akademi’ye dönen Sabih Gözen: “Ben Salacak’ta oturuyordum. Bir akşamüstü, baktım Akademi’den alevler çıkıyor. Hemen telefon ettim. Telefona Burhan Toprak çıktı. ‘Ne oluyor Akademi’de?’ dedim. ‘Yanıyoruz’ dedi. Son kelime bu. Ahşap bir bina. Hademeler sigara içiyor, atıyor…” 1941-1945 yılları arasında Akademi’nin Türk Süsleme Sanatları Bölümü’nde eğitim gördükten sonra 1949 yılında Çini Desenleri Atölyesi’nde hocalığa başlayan Kerim Silivrili ise Akademi’nin kaybını şöyle ifade ediyor: “Akademi merkez binası 1948 senesi 1 Nisanı’nda yandı. 1926’dan 1948’e kadar Akademi, başka sıkıntıları olsa da, 22 sene hiç olmazsa yer sıkıntısı çekmeyen bir öğretim kurumuydu. Ama 1948 senesi 1 Nisanı’ndaki yangın, Akademi ana binasını sildi süpürdü. Kitap kalmadı içinde. Akademi’nin edindiği bütün kitaplar yandı. Zeki Kocamemi, Edip Hakkı Köseoğlu, Ali Avni Çelebi Atölyeleri yandı. Dekoratif Sanatlar Bölümü’nün bazı atölyeleri yandı…Nike heykelinin arkası, orta pencere mihrap halindeymiş, önü panoyla kapanmış. Hadi Bara’nın Atatürk büstü orada dururdu. Sağda solda duvar kadar büyük iki tane kopya vardı: biri Velazquez’in Breda Şehrinin Teslimi, karşı duvarda Goya’nın Dördüncü Carlos ve Ailesi adlı tablolarının kopyaları. Bunlar 1 Nisan 1948’de yandı…Yangının neden çıktığı bilinmiyor, bilinmeyecek de. Ama yanan yandı gitti.” * Metindeki yangına dair tanıklıklar editörlüğünü Ahmet Öner Gezgin’in yaptığı, 2003 yılında Bağlam Yayınları’ndan çıkan “Akademi’ye Tanıklık” isimli üç ciltlik yayından alınmıştır.
Yorum Yazın