En basitinden bir araç yahut ev satımı gibi bir hukuki işlem yapmak için 65 yaşından sonra resmi bir kurumdan sağlık raporu alınması gerekiyor. Keza yaşlıların belirli bir yaştan sonra, ehliyetlerinin geçerlik süresi kısalıyor ve bunları yenilemek için sık sık sağlık raporu almak gerekiyor.
On yıllar boyu, yetkililerden Türkiye’nin genç bir nüfusu olduğunu dinledik. Oysa Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, Türkiye’de 65 yaş ve üstü yaşlı nüfus, 2018’de %8,8 iken, 2023’te %10,2’ye yükseldi (%21,4 artış). Bir ülkedeki yaşlıların toplam nüfustaki oranının %10’u geçmesi, nüfusun yaşlanmasının bir göstergesi olarak görülüyor. Dolayısıyla Türkiye artık nüfusu yaşlanmaya başlamış bir ülke. Dahası, nüfus projeksiyonlarına göre yaşlı nüfusun oranı, yedi sene gibi kısa bir sürede (2030) %12,9’a yükselecek. 2040’ta ise söz konusu rakamın %16,3 olması bekleniyor. Bu oranların, Avrupa’da halihazırda en yüksek yaşlı nüfusa sahip ülkelerden İtalya ve Portekiz’deki %24’e göre daha iyi olduğu düşünülebilirse de, yaşlanmanın, kişilerin kendileri, aileleri ve devlet için birçok sonuçları var.
Ben bu yazıda yaşlılıkta karşılaşılan hukuki meseleleri ele almak istiyorum. Bunun en önemli sebebi, “hukuki ihtiyaç” konusunun başlı başına ilgimi çekmesi. Bu nedenle Anlaşabiliriz adlı podcastimin en son bölümünde, yaşlılar üzerine çalışan bir arabulucu ile mülakat yapmayı seçtim. Aynı zamanda, mülakata hazırlanırken Yaşlı Hakları Derneği’nden Av. Nazan Moroğlu’dan da bilgi aldım.
65 yaşını geçen her yaşlı aynı kırılganlıkta olmadığı gibi, bu kırılganlığın doğuracağı hukuki sonuçlar da her yaşlı kategorisinde yer alan kişi için aynı olmayabiliyor.
YAŞLILIK, KIRILGANLIK DEMEK
En baştan başlamak gerekirse, yaşlılık başlı başına bir kırılganlık kaynağı. Örneğin, hareket kabiliyetinde azalma, yavaşlama, belirli aletlerin kullanımı yahut kullanılmaması; toplumdan izole olma; ihmal-istismara açık olma; hatta ayrımcılık gibi konular bunun içinde düşünülebilir. Ancak herkes aynı şekilde yaşlanmıyor. Dolayısıyla, 65 yaşını geçen her yaşlı aynı kırılganlıkta olmadığı gibi, bu kırılganlığın doğuracağı hukuki sonuçlar da her yaşlı kategorisinde yer alan kişi için aynı olmayabiliyor. Örneğin, 65 yaşını geçse de akli ve fiziki sağlığı bulunan ve emekli olmuş olsa da hala çalışabilecek durumda olan ve hatta kendi işinde çalışan yaşlılar var. Bu 65-74 arasındaki kategoriden sonra; 75-84 yaşındakiler ve en sonda da 85 yaş üstü yaşlılar bulunuyor.
Podcast konuğum arabulucu Sara Barnes ise yaşlılığı, sadece yaş kategorileri üzerinden değil çalışan ve sağlığı yerinde; çalışmayan ve kısıtlı acizliği olan; ve tamamen acz durumunda olanlar olarak ele aldı. Buna göre bazı yaşlılar sadece fiziksel yardımla idare edebilirken; bazılarının fiziksel değil de demans gibi hatırlama sorunları nedeniyle daha fazla desteğe ihtiyacı olabiliyor. Tamamen acizlik ve bakıma muhtaçlık ise daha çetrefil. Sonuç olarak, yaşam süresi giderek uzasa da (lifespan) sağlık süresi ya da yaşamın sağlıklı geçirilen süreleri(healthspan) uzamıyor. Dolayısıyla insan ömrünün son dönemlerinin sağlıklı geçirilememesinin doğurduğu hukuki meseleler bulunuyor.
Yaşlıların belirli bir yaştan sonra, ehliyetlerinin geçerlik süresi kısalıyor ve bunları yenilemek için sık sık sağlık raporu almak gerekiyor. Söz konusu raporu almak için e-devlet uygulamalarını kullanmak gereği yaşlılar için bu raporlara başvurunun dijital ortamda başkalarınca yapılmasını gerektiriyor.
YAŞLILIĞIN DOĞURDUĞU HUKUKİ MESELELER
En basitinden bir araç yahut ev satımı gibi bir hukuki işlem yapmak için 65 yaşından sonra resmi bir kurumdan sağlık raporu alınması gerekiyor. Keza yaşlıların belirli bir yaştan sonra, ehliyetlerinin geçerlik süresi kısalıyor ve bunları yenilemek için sık sık sağlık raporu almak gerekiyor. Söz konusu raporu almak için e-devlet uygulamalarını kullanmak gereği yaşlılar için bu raporlara başvurunun dijital ortamda başkalarınca yapılmasını gerektiriyor. Ailesinde dijital okur yazarlık bulunmayan yahut yakınları uzakta olan yaşlılar için bunun başkalarınca yapılması kişisel veri koruması ihlalinden dolandırıcılığa bir çok başka soruna neden olabilir.
Diğer yandan, Barnes kendisinin arabulucu olarak görev yaptığı en önemli anlaşmazlıklar arasında, var olan ve bakım-onarım gerektiren malvarlıklarının yaşlılıkta nasıl yönetileceği; bakım gerekiyorsa yaşlının nasıl ve nerede bakılacağı ve buna dair aile içinde yaşanan anlaşmazlıklar ve; çocukların yaşlıdan uzak yerlerde yaşaması nedeniyle yalnızlık ve yaşlıya karşı takındıkları tavır; ve aile içinde geçmişten kalan ve çözülmemiş anlaşmazlıkların yarattığı tortuların bulunduğunu aktardı.
Bunları açıklamak gerekirse, mal varlıkları sadece ailenin bir zamanlar beraber yaşamış olduğu bir evden oluşmak durumunda değil. Aynı zamanda, deniz/göl kenarında küçük bir kulübecik olarak zamanında ucuz bir fiyata alınan bir yerin, zamanla o yerin keşfi ile oldukça para edecek bir malvarlığına dönüşmesi de hukuki sorunlar yaratabiliyor. Bunu Türkiye’ye uyarlarsak, Bodrum yahut Mersin’deki mandalina bahçesi veya Mudanya’daki zeytinliğin imarla değer kazanması olarak düşünebiliriz. Bu alanların içinde eskiyen bir bağ evi de varsa, evin bakımının emekli maaşı ile sürdürülmesindeki zorlukları ve bunun korunmasını isteyen sonraki jenerasyonlarla (torunlar) ona bakamayan (yaşlının evlatları) arasındaki kuşaklar arası anlaşmazlıkları da düşünmek mümkün.
Yaşlılık, beraberinde yoksulluk da getirebiliyor. Nitekim, Türkiye’de 2023’te yaşlıların %21,7’sinin yoksul olduğu verisine sahibiz. Dolayısıyla yukarıda değinilen bakım ihtiyacı nasıl ve kimler tarafından karşılanacak meselesi karşımızda duruyor. Her yaşlı bir bakım ihtiyacına sahip olmasa da, eskiden aile içinde bakılan yaşlıların giderek daha çok huzur evlerinde bulunduğunu ve buralarda yer bulma sorunu olduğunu biliyoruz. Huzur evlerinde yer çıktığında bu yerin aileden uzak bir yerde bulunmasının yaşlıları izole edici olması da cabası. Oysa bir yaşlının yerinde yaşlanması önemli. Huzurevi tercih edilmeyen durumda, sıklıkla yaşlı bakımı için farklı ülkelerden Türkiye’ye çalışmak için gelen bakıcılardan hizmet alınabiliyor. Bu durumda, bakıcının kendisi yahut onları bulan acentelerle yaşlıya baktıran aile fertleri arasında yaşlı bakımına dair karşılıklı yükümlülükleri dile getiren yazılı bir sözleşme ilişkisi kurulup kurulmadığı belirsiz. Özel huzurevine kabul sözleşmesi de üstünde çok çalışılmış bir konu değil. Bu şekilde bakılan yaşlı sayısı arttıkça bu konuları biraz daha iyi düşünmek ve yazılı bir hale getirmek önem kazanacaktır.
Malvarlıklarının ne olacağı veya bakım gibi konuları, yaşlanma yolunda olanların sağlıklarında düşünmesi, aile içinde konuşması ve ne yapılacağını karara bağlaması yönünde teşvik edilmesi önemli olabilir. Böylece anlaşmazlıkları önleyici bir yaklaşım geliştirmek mümkün olabilir.
NELER YAPILABİLİR?
Moroğlu’nun aktardığına göre, Türkiye’de sekiz belediye yaşlıların alışık oldukları yerlerde kalabilmesi için buna dair hizmet sunuyor. Örneğin, Beşiktaş Belediyesi sınırları içinde oturmam nedeniyle sıklıkla gördüğüm evlere yemek servisi yapan minibüsler var. Barnes da kendisinin oturduğu Martha’s Vineyard’da yaşlılara yönelik birçok faaliyetten bahsetti: öğle yemekleri; otobüs yolculukları ve ulaşım hizmetleri yahut tekerlekli tepsi üstünde yemekler (meals on wheels). Fransa’dan bir örnek olarak, belirli büyüklükteki şehirlerde asgari sayıda sosyal konut yapma zorunluluğu bulunuyor. Bu da yeni yapılan inşaatların bir kısmının devlet tarafından bu amaçla finanse edilerek, müteahhitlere sosyal konut yaptırılması demek. Bunların en azından birinde yaşlı evi denilen huzur evi olduğunu biliyorum. Bu tarz örnekler inşaat ruhsatı verirken belediyelerin kolaylıkla dikkate alabileceği ve yaşlıların belirli yerlerde izole olmasını engelleyecek şeyler.
Diğer yandan, Moroğlu’nun benimle paylaştığı Senex Yaşlılara Yönelik Şiddet ve Hak İhlalleri Raporu’nda yer alan veriler başka hangi konularda hukuki ihtiyaç bulunduğunu gösterecek şekilde de yorumlanabilir. Basında yer alan haberlerin taranmasıyla elde edilen bulgulara göre, yaşlıların en fazla ihlal edilen hakkı yaşam hakkı. Bunun nedenleri arasında trafik kazası, şüpheli ölüm ve özellikle yalnız yaşayan ve çoğunlukla yoksul yaşlıların karşı karşıya kaldığı yangınlar var. Dolayısıyla bunlara dair hem yaşlılara hem de tüm topluma yönelik bir hukuki farkındalık kampanyası düşünülebilir.
Dijital okuryazarlığa ilişkin olarak, Moroğlu dernek olarak 65 yaş üstü kişilerin, 20 kişilik gruplar halinde, 1,5 aylık haftada iki günlük kurslar almasını organize ettiklerini söyledi. Dersi verenler de gençlerden başkası değil. Bunun yaşlılar açısından sadece bir dijital okuryazarlık değil, aynı zamanda nesiller arası bütünleşme imkanı sağladığı da açık. Her hizmetin giderek dijitalleştiği bir dünyada, bunun sadece bir STK’nin girişimine bağlı kalmaması, bankaların dijital dolandırıcılığı önlemek için sadece SMS yollamak yerine, özellikle yaşlılara mahsus bu tarz politikalar geliştirmesi, yüz yüze işlemlerde onlara öncelik verilmesi; dijital okur yazarlık farkındalığı yaratma amaçlı kurslar organize etmesi düşünülebilir.
Son olarak, malvarlıklarının ne olacağı veya bakım gibi konuları, yaşlanma yolunda olanların sağlıklarında düşünmesi, aile içinde konuşması ve ne yapılacağını karara bağlaması yönünde teşvik edilmesi önemli olabilir. Böylece anlaşmazlıkları önleyici bir yaklaşım geliştirmek mümkün olabilir. Yaşlı nüfus arttıkça bu konuları daha fazla göreceğimiz açık. Bu anlamda, sosyal araştırma metotlarından faydalanarak veriye dayalı politika geliştirmek de faydalı olacaktır.
Yaşlısı olan aileler muhakkak okumalı
Klara Behar
11-10-2024 17:44