Bodrum’da her şeyden önce, bence belki de, neyin kaybedildiğini ve neyin değiştiğini anlamamız gerekir. Bu soruyu soranların hasretle aradığı dönemin aslında, Cevat Şakir’in sessiz öncülüğünden sonra yaşanan mavi sürgün dönemi olduğunu zannediyorum. Aynı dönemde, Bodrum da Cevat Şakir’in dönüşümünün aydınlara etkisi nedeniyle değişmeye başladı ve diğer kıyı kentlerinden çok farklı bir çehre kazandı.
Son yıllarda “Ne Olacak Bodrum’un Hali?” sorusu, Bodrum’la bir vesileyle tanışmış hemen herkes tarafından sıkça sorulmaya başladı. Ben de, sonradan görme bir Bodrum-sever olarak, bu soruyu sorup, cevap arayıp duruyorum. Eminim, herkes, bu soruya kendi deneyimleriyle sınırlı olarak farklı cevap veriyordur. Ancak, kentle ilgili bir sosyal bilimci olarak ben, buna kestirme bir cevabın mümkün olmadığını söyleyebilirim. Bu yazıda, bu sorunun nasıl cevaplanabileceğine dair bazı düşüncelerimi aktarmak istiyorum.
Bodrum’da her şeyden önce, bence belki de, neyin kaybedildiğini ve neyin değiştiğini anlamamız gerekir. Bu soruyu soranların hasretle aradığı dönemin aslında, Cevat Şakir’in sessiz öncülüğünden sonra yaşanan mavi sürgün dönemi olduğunu zannediyorum.
Aynı dönemde, Bodrum da Cevat Şakir’in dönüşümünün aydınlara etkisi nedeniyle değişmeye başladı ve diğer kıyı kentlerinden çok farklı bir çehre kazandı. Halikarnas Balıkçısı’nın yazdıklarından, sohbetlerinden ve rehberliğinden etkilenen aydın dostları Bodrum’un müdavimleri oldular. Özellikle, Halikarnas Balıkçısı’nın geliştirdiği Anadolu medeniyeti tarihinin yeni yorumu o dönemin aydınlarının ilgisini çekmişti. Cevat Şakir’in rehberliğinde yapılan gezilere ve mavi yolculuklara katılmak, dönemin yazarları ve sanatçıları için, yıllarca unutamayacakları bir ayrıcalık haline gelmişti. Aydınların bu ilgisini fark eden bazı gençler de, bir süre sonra bu kervana katıldılar. Onların gelişi eski balıkçı kasabasındaki değişimi hızlandırdı.
Bir bakıma, toplumu değiştirmek isterken hüsrana uğrayan solcular için, özellikle 68’li ve 78’li gençler için Bodrum gönüllü bir sürgün mekanı haline geldi. Daha sonraları, günlük yaşamlarında özgürlük arayanlar ve özellikle, muhafazakar toplumun yüklediği ağır sorumluluklardan kaçmak isteyen kadınlar da onlara katıldı. Kasabadakilerin toleransı, yeni gelenleri yadırgamaması, sonuçta, Bodrum’da doğayla ve sohbetle içiçe yeni bir yaşam doğurdu, gelenlerin kimisi buraya yerleşti, kimisi ise gidip gelerek buradaki yaşama katıldı.
Bodrum’a her gelişimde, kadınların özgürce yaşayabildiği, dilediği saatte, dilediği kılıkta sokağa çıkabildiği bir “kadın dostu kent” oluşu beni en çok etkileyen özelliği olmuştu.
“KADIN DOSTU KENT”
Aydınların gönüllü mavi sürgünü arayış dönemine Bodrum’da yaşayarak bizzat tanıklık ettiğimi söyleyemem. Ancak, ben de o dönemin acılarından ve hayal kırıklıklarından kaçmak için arada sırada Bodrum’a gelerek o ferah havayı soluyordum. Bodrum’a her gelişimde, kadınların özgürce yaşayabildiği, dilediği saatte, dilediği kılıkta sokağa çıkabildiği bir “kadın dostu kent” oluşu beni en çok etkileyen özelliği olmuştu.
O tarihlerde, ne yerlilerin ne de yeni gelenlerin birbirlerinin geçmişlerini fazla merak etmemeleri de benim ilgimi çekmişti. Oradaki sohbetlerden aklımda kalan başka olgu, gelenlerin, güncel siyasetle yoğun olarak ilgilenmeleri oldu. Buna karşılık, yakın tarihle pek haşır neşir değillerdi. Bodrum kalesine, amfiteatra ve müzede sergilenen heykellere ilgi duydukları kadar buraların yakın geçmişiyle ilgilenmiyorlardı. Belki de onlar, burada, sadece, arkeologların ve tarihçilerin bulguları eşliğinde mavi sürgünün gönüllü tekrarını yaşamak istiyorlardı. O dönemde, Bodrum’daki antik dönemden hızla bugüne atlayan tarih algısının anlamı üzerinde pek düşünmemiştim. Şimdi anlıyorum ki, bu tarih algısı aslında hepimizde yaygındı. Anadolu’da yaşananların travmasını atlatmak isteyenler, bu konular üzerinde konuşmayı, düşünmeyi tabu haline getiren resmi tarih anlayışını benimsemiş görünüyorlardı. Bugün artık neyse ki bu tabular aşıldı, “zorunlu göç”, “etnikçilik”, “ayrımcılık, “mübadele”, “muhacirlik” gibi konulara ilgi arttı. Yakın dönemde yapılan araştırmalar sayesinde Anadolu’yu etkileyen zorunlu göçleri ve iskan tarihini, dolayısıyla yakın tarihimizin karanlık sayfalarını öğrenebildik.
Bu araştırmalardan, mavi sürgün döneminde Bodrum’da yaşayan yerlilerin önemli kesiminin iskan edilmiş olan Türkmenler, eski Osmanlı coğrafyasından gelen muhacirler ve mübadiller olduğunu tahmin edebiliyoruz. Bu da ilçenin merkezinde ve köylerinde yaşayanların, çoğunluğu Müslüman olsa da, buralara farklı dönemlerde yerleşmiş olan, farklı etnik kökene ve farklı inanca sahip cemaatler olduğunu göstermektedir. Bodrum da, Anadolu’nun diğer yerleri gibi, yerleşik Hıristiyan ve Musevilerini kaybetmiş. Mavi sürgün öncesi Bodrum’unu ve o dönemin bıraktığı kültürel mirası araştırmak bir başka ilgi çekici araştırma konusu olabilir. [1]
Cumhuriyet’in kuruluşundan, gönüllü mavi sürgün dönemine kadar, Bodrum ilçe merkezinde, nüfus sayımlarına göre, 4-5 bin, köylerinde ise 20 bin civarında kişi yaşamaktaymış. Bu sayısal verilerin yakın geçmişte yaşanmış yer değiştirmeler hakkında bilgi edinmemize yardımcı olamayacağını, bunu anlamak için başka verilere ihtiyacımız olduğunu biliyoruz. Ancak, 1970’lere kadar, Bodrum’un, deniz bağlantısı kesik, kara yolu ulaşımı sıkıntılı, geleni gideni az bir sahil kasabası olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla, buraya, Halikarnas Balıkçısı’nın izinden gönüllü sürgün için gelenlerin karşılaştığı Bodrum, o dönemde, benzerleriyle baş başa kalabilecekleri, tartışabilecekleri, kavga edebilecekleri ve aşklarını yaşayabilecekleri olağanüstü güzellikte, ada benzeri, izole bir yere olmalıydı.
Burada sormamız gereken soru, kendiliğinden gelişen bu ilginç arayış ve kaçış deneyiminin, yeni ve kalıcı bir kültür üretip üretmediğidir. Acaba buraya yeni gelenler, Cevat Şakir’in yaşadığına benzer bir dönüşümü yaşadılar mı? Acaba yeni gelenler, burada yaşayan yerlilerin sakin yaşamına Cevat Şakir’in etkisine benzer gibi bir etki yaptılar mı?
ACABA YENİ GELENLER BENZER BİR DÖNÜŞÜMÜ YAŞADILAR MI?
Yeni gelenler, çok da farkında olmadan, yerli halkın hoşgörüsü ve katkılarıyla, Bodrum’da kendine özgü alternatif kent yaşamını kurdular. Bodrum’da yaşanmış olan bu gönüllü sürgün deneyimi Bodrum’u Ege’deki diğer kıyı kasabalarından ayıran belki de en önemli özelliktir. Bu dönemde yaşananların ne “muhafazakar/cemaatçi” komünal köy yaşamına, ne “muhafazakar/modern” kentli orta sınıf yaşamına, ne de Batı’daki komünlere benzediğini söyleyebilirim. Burada sormamız gereken soru, kendiliğinden gelişen bu ilginç arayış ve kaçış deneyiminin, yeni ve kalıcı bir kültür üretip üretmediğidir. Acaba buraya yeni gelenler, Cevat Şakir’in yaşadığına benzer bir dönüşümü yaşadılar mı? Acaba yeni gelenler, burada yaşayan yerlilerin sakin yaşamına Cevat Şakir’in etkisine benzer gibi bir etki yaptılar mı?
Günümüz Bodrum’una baktığımızda, ne 1970 öncesinin ne de 1970 sonrasında yaşananların kalıcı izlerini bulmak oldukça zor. Belki de o dönemi yaşayanlar, umutsuzluklarını unutmaya geldikleri için, gelecek nesillere umut aktarmaya da çabalamadılar. Böyle bir araştırma, sadece geçmişten bugüne kalan ve “kültürel miras” olarak kabul edilen yapılara bakılarak ya da onlara yeni işlevler yüklenerek yapılamaz. Neyin kaybedildiğini anlamak için insanların ve insan ilişkilerinin de dikkate alınacağı, arşiv çalışmaları, yayınlar ve sözlü tarih yönetimiyle o dönemin tanıklarıyla konuşmak gerekir. Bütün bunları anlamamıza yardımcı olacak bir araştırma sadece Bodrum’un yerel tarihi açısından değil, o dönemi yaşayan muhalif aydınların, gençlerin, kadınların arayışlarını, umutlarını, umutsuzlukları anlamak açısından da önemlidir. Üstelik belki de bu araştırma, günümüzün arayış halinde olan yeni muhalif kuşaklarına da ilham verir.
Bir anlamda Melengeç o dönemle ilgilenenlere çok önemli bilgiler sunabilecek benzersiz bir hafızadır. Geçenlerde Bodrum’daki, terk edilmiş, Cevat Şakir Halk Kütüphanesine giderek bu gazete koleksiyonlarını görmek istedim. Maalesef gazetenin bazı yılları kayıptı, mevcut gazetelerin bazı sayfaları makasla kesilip alınmıştı.
MELENGEÇ, O DÖNEME DAİR BENZERSİZ BİR HAFIZADIR
Tam da bu nedenle, o dönemin hafızalarından biri olan Melengeç gazetesini özellikle hatırlatmak istiyorum. Bu gazetenin kuruluş dönemine, tesadüfen, ben de şahitlik etmiştim. Bodrum’a ilk gelişime vesile olan olay, Ankara’dan uzaklaşarak yeni bir yaşam kurmak isteyen yakınlarım Yılmaz Alten ve Aysel Köksal’ın evlenme törenleriydi. Aysel Köksal o dönemde, yeni Bodrumlu olacak kadınlara uygun, renkli, ferah, batik elbiseler üretiyordu. Yılmaz Alten de hem batik üretimine katılıyor hem de çok ilkel koşullarda çalışan bir matbaa aracılığıyla Melengeç gazetesini çıkarıyordu. Yaklaşık on yıl düzenli yayınlanan Melengeç gazetesinin yazarları arasında o dönemde Bodrum’a yerleşen ya da gelip/giden yazarlar ve aydınlar da vardı. Bir anlamda Melengeç o dönemle ilgilenenlere çok önemli bilgiler sunabilecek benzersiz bir hafızadır. Geçenlerde Bodrum’daki, terk edilmiş, Cevat Şakir Halk Kütüphanesine giderek bu gazete koleksiyonlarını görmek istedim. Maalesef gazetenin bazı yılları kayıptı, mevcut gazetelerin bazı sayfaları makasla kesilip alınmıştı. Bence, Bodrum’un geçmişini nostaljik bir yakınmayla arayanların, gelecekteki araştırmacılara bırakacakları en önemli miras bu tanığın tamamının yok edilmeden korunmasını sağlamak olacaktır.
Bugünlerde Bodrum, bırakın Melengeç’i, Avram Galanti Bodrumlu’yu, Neyzen Tevfik’i ve Cevat Şakir’i; daha sonra yaşamış olan İlhan Berk’i, Selahattin Hilav’ı, Mehmet Sönmez’i, Fatma Mansur’u ve hatta Zeki Müren’i bile hatırlatmayan, İstanbul’un kaotik yönünü yaşayan bir kent haline dönüştü. Bugüne bakarak Bodrum’da 1970’lerde yaşanmış olan bu arayış dönemini anlamamız mümkün değil. Merkezinde terk edilmiş bir kütüphanenin olduğu, ilkokul çocuklarının Bitez’de yeni açılan sahafa götürülerek kitabın tanıtılmaya çalışıldığı yeni Bodrum eskiyi arayanlara acı veriyor. Diğer yandan, bu değişimde sadece dışardan gelenlerin değil, Bodrum’daki yerlilerin, arazi sahiplerinin ve onların seçtiği kent yöneticilerinin de büyük bir hevesle katkıda bulunduğunu teslim etmemiz gerekir. Bir anlamda, bir zamanlar Bodrumlularla birlikte kurulan “gönüllü mavi sürgün” yaşamı, yine Bodrumluların kendi elleriyle sona erdirilmiş oldu.
Bugünün koşullarında mavi sürgün döneminin yeniden canlandırılmasının mümkün olmadığını biliyoruz. Ancak, belki de o dönemdeki insan ilişkilerinin özünde neyin olduğunu anlayarak, yeni dönemi tasarlayabiliriz.
O DÖNEMDEKİ İLİŞKİLERİN ÖZÜNDE NEYİN OLDUĞUNU ANLAMAK…
Yeni Bodrum, artık, yeni Türkiye’nin ürettiği “çakma yaşam” tarzı arayanlara, “çakma yaşamların” ve “çakma markaların” sunulduğu bir pazar gibi. Yeni Bodrum, özgün, dingin ve yaratıcı yaşam arayanların yeri olmaktan çıkmış, çok hızlı etkileşimin ve tüketimin olduğu yeni dünyanın sıradan ve çirkin bir parçasına dönüşmüş.
Diğer bir gerçeklik ise, son yıllarda sesini duyurmaya başlayan “Ne Olacak Bodrum’un Hali?” sorusunu soranların sayısındaki artış. Aslında bu yazıyı ve hayal ettiğim yukardaki araştırma önerisini, yeni Bodrum’a duyulan tepkileri düşünerek geliştirmeye çalıştım. Bodrum’un eskiyle ilişkisinin yeniden nasıl kurulabileceğini düşünürken eskinin ne olduğunu hatırlamaya çalıştım. Bu soruya verilen yanıtların büyük bir kesiminin daha çok yaşlananlara özgü nostaljik ve karamsar yanıtlar olması dikkatimi çekti. Bugünün koşullarında mavi sürgün döneminin yeniden canlandırılmasının mümkün olmadığını biliyoruz. Ancak, belki de o dönemdeki insan ilişkilerinin özünde neyin olduğunu anlayarak, yeni dönemi tasarlayabiliriz. Bu sorunun cevabının nostaljik olmaktan çok yeni olanaklarla yeniden kurulacak olanın gerçekçi olarak aranmasından geçeceğini düşünüyorum. Bodrum’da bu değerlendirmeyi yapacak kapasitede ve yetenekte eski ve yeni Bodrumluların olduğunu da biliyorum, bu da, iflah olmaz bir iyimser olarak, benim yeniden umutlanmama neden oluyor.
---
[1] Diğer taraftan, tabularla dolu resmi tarih anlayışının etkisinin bugün bile sürdüğünü fark etmek benim için şaşırtıcı oldu. Bodrum Belediyesinin güncel web sayfasında antik dönemle ilgili bilgiler özetlenirken yakın tarihten hatta güncel gelişmelerden söz edilmemiş olması ilgi çekici.
Bu bir döngü. Tersine göç gerçekleşecek ve Bodrum eski günlerine dönecek. Nasıl ki denize atılan çöpü ,deniz tekrar bize iade ediyorsa, Bodrum da sebep olanları gönderip eski haline dönecek.
Akdoğan Özgezgin
05-09-2024 13:12