Ekrem İmamoğlu'nun ortaya koyduğu geniş kapsamlı demokrasi vurgusu, Avrupa'nın güncel sosyalist ajandasına not düşen önemli bir adım olarak öne çıkıyor. Ayrıca, Türkiye'yi Avrupa'nın sorunlarına ve çözümlerine ortak bir paydaş olarak konumlandırarak daha geniş bir vizyonun işaretlerini veriyor.
Türkiye gündemi yine spekülasyonların gölgesinde sıkışıp kalmış ve CHP'nin 2028'deki olası adayıyla ilgili prematüre tartışmalar öne çıkarken, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun Paris’e düzenlediği iki günlük çalışma ziyareti, önemli bir dönemeç olarak kaydedilmelidir. Bu ziyaret sadece siyasi bir hamle değil, aynı zamanda İmamoğlu’nun ve Türkiye'nin Avrupa'daki rolünün yeniden değerlendirilmesine katkı sağlaması açısından dikkat çekicidir. Ekim 2019’da ilk yurt dışı seyahatini Paris’e gerçekleştiren İmamoğlu, kentin ilk kadın Belediye Başkanı olan sosyalist Anne Hidalgo ile güçlü bir diyalog geliştirmiş ve kardeş kentler protokolü imzalamıştı.
Beş sene sonra bu kez yeniden seçilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Paris’te düzenlenen Avrupa Belediye Başkanları Zirvesi'nde Avrupa'daki Demokratik Kriz oturumunda konuşmacı olarak yer aldı. Diğer Avrupalı belediye başkanı meslektaşlarıyla korku politikaları ile umut politikaları arasındaki mücadeleyi tartıştı. Konuşmasında sağ popülizm ve aşırıcılığın yükselişi karşısında Avrupa'daki ilerici ve sosyal demokrat partilerin güçlü bir demokratik dönüşüm başlatması gerekliliğine dikkat çekti. İstanbul örneğinden yola çıkarak 31 Mart yerel seçimlerinin demokrasinin dayanıklılığının güçlü bir göstergesi olduğunu vurguladı.
CHP’nin seçim başarısının altını çizen İmamoğlu, bugün itibariyle ülke nüfusunun % 65'ini ve ekonomisinin yaklaşık % 80'ini oluşturan belediyeleri yönettiklerini belirtti. Üsküdar’ın ilk kadın Belediye Başkanı Sinem Dedetaş’ın başarısını çarpıcı bir iyi örnek olarak paylaştı.Türkiye’nin ve özellikle İstanbul’un, Avrupa'daki demokratik ikilemlerle ilgili özgün bir vaka çalışması olabileceğini dile getiren İmamoğlu, Avrupa'nın Türkiye'nin bu rolünü sıklıkla göz ardı ettiğini, ancak AB'nin ‘önce Avrupa’ vizyonu çerçevesinde demokratik bir Türkiye'yi kucaklamasının elzem olduğunu anlattı. AB içindeki demokrasinin dirençliliğinin, Türkiye demokrasisiyle içsel bir bağlantısı olduğunu ifade etti. Keza Avrupa’nın varoluşsal tehditlerle mücadelesinin ancak Türkiye'yi de içeren, kapsamlı bir güvenlik yaklaşımıyla çözümlenebileceğini ekledi. Belki de en çarpıcı saptaması, Türkiye'nin Avrupa'nın ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgulayarak, birleşik ve demokratik bir Avrupa’nın, Türkiye’nin katılımı olmadan gerçekleştirilemeyeceğini ortaya koymasıydı. Meslektaşlarını, daha kapsayıcı bir Avrupa için kolektif bir çabayla demokratik değerleri güçlendirmeye davet etti.
Paris ziyareti kapsamında, Avrupa Sosyalist Partisi (PES) özel oturumuna da katılan İmamoğlu, o platformda kendisini ‘demokratik ideallerin muhafızı’ olarak konumlandıran Avrupa’nın, bu değerleri tutarlı bir biçimde savunma samimiyetini sorguladı. İmamoğlu, Avrupa’nın Gazze’de yaşananlar karşısındaki tepkisizliğini açık yüreklilikle eleştirdi. Verdiği bu kritik mesajların doğru alıcılara ulaştığını belirtmek yanlış olmaz; çünkü toplantıda, Avrupa sosyalistlerinin ortak AB Komisyonu Başkan adayı Nicolas Schmit gibi birçok önemli isim de hazır bulunuyordu.
Mevcut rolü, İmamoğlu’na dünyanın en büyük ve önemli metropollerinden birini temsil ederek, yerel, ulusal ve uluslararası arenada üst düzeyde bir görünürlük sağlama ve geniş bir ajanda çerçevesinde güçlü bir etki yaratma fırsatı sunuyor. Paris ziyareti bağlamında ve akabinde İstanbul’da Avrupa Günü kutlamasında, İmamoğlu'nun Avrupa düzlemindeki söylemini özenle geliştirdiğini ve güçlendirdiğini gözlemliyoruz.
'İSTANBUL EVİ' ADIMI
Yaklaşan Avrupa Parlamentosu seçimlerine ilişkin olarak, ilerici ve sosyal demokrat partilerin neden kan kaybettiğini ve bu trendin daha geniş ölçekteki etkilerini sorgulayan İmamoğlu, popülist sağın yükselişi karşısında Avrupalı sosyal demokratlara Türkiye’deki yerel seçim stratejilerini örnek gösterdi. Güçler ayrılığındaki erozyonun, demokrasinin karşılaştığı en büyük tehdit olduğunu belirterek, bu sorunun uluslararası iş birlikleri ve stratejik karşılıklı bağımlılık içinde çözülebileceğini vurguladı. Ayrıca, Türkiye’deki seçim sonuçlarının, demokrasiye olan umudu yeniden yeşerttiğini ve başta gençler olmak üzere, milyonlarca insanı yeniden harekete geçirdiğini paylaştı.
İmamoğlu'nun bu önerileri, Avrupa sosyalistlerinin mevcut politikalarını gözden geçirmeleri için önemli bir çağrı niteliğinde okunabilir. Bu çağrı, Avrupa Komisyonu Başkanı von der Leyen’in Maastricht Münazarası’nda Avrupa Muhafazakârları ve Reformcuları (ECR) grubuyla iş birliğine kapıları tümüyle kapatmayacağı sinyalini vermesi ve buna karşı Avrupalı Sosyalistlerin aşırı sağ ile her türlü iş birliğini kesin dille reddettiği Berlin Demokrasi Bildirisi arka planında hayat buldu.Paris’teki diğer duraklarında daha ziyade Büyükşehir Belediye Başkanı şapkasını takan İmamoğlu, Uluslararası Enerji Ajansı’yla sürdürülebilir ve güvenli enerji, Fransız Kalkınma Ajansı’yla ulaşım ve su yönetimi gibi geniş proje portföylerini ele aldı. Ayrıca, 2024 Yaz Olimpiyat Oyunları'nda spor diplomasisinin güzel bir örneğini sunması öngörülen İstanbul Evi’nin hazırlıklarını yerinde inceledi.
Paris ziyaretini takiben, İBB ile AB Türkiye Delegasyonu'nun ortak ev sahipliğinde düzenlenen Avrupa Günü kutlamasında konuşan İmamoğlu, burada da Avrupa'nın demokratik değerler üzerine yükselen evrensel bir barış projesi olma niteliğini sorgulatan türde çeşitli sınamalara dikkat çekti. Örneğin göçmen ve mülteci sorununun AB dışındaki ülkelere aktarılmasını ve mültecilerin bu ülkelerde tutulmasının politika haline getirilmesini kesin bir dille eleştirdi. Yanı sıra İsrail'in Refah kentine askerî harekât başlatmasına seyirci kalmanın kabul edilemez olduğunu belirterek Avrupa'yı bu vahşete 'dur' demeye çağırdı.
Türkiye'nin AB'ye katılım süreci perspektifinden, AB'nin genişleme politikaları tartışılırken Türkiye'nin adının geçmemesini sorguladı ve 60 yıldır süregelen ortaklık ilişkisinin ve 20 yılı aşkın süredir devam eden üyelik sürecinin göz ardı edilemez olduğunu vurguladı. İmamoğlu'nun İstanbul’dan yaptığı bu Avrupa Günü çıkışı, Paris konuşmalarıyla bir arada okununca Avrupa politikasında kararlı bir esneklik stratejisi benimseyeceğinin güçlü işaretlerini barındırıyor. Bu yaklaşım, tam üyelik hedefine odaklanırken değişen koşullara esneklikle uyum sağlayabileceğini ve hatta aynı zamanda gerektiğinde eleştirel bir pozisyon almak suretiyle AB ile ilişkilerdeki hassas dengeleri koruyacağına dair güçlü bir mesaj içeriyor.
İmamoğlu'nun henüz resmi ziyarette bulunmadığı Brüksel’e gelişinin, AB çevrelerinde büyük bir merak ve yankı uyandırması kuvvetle muhtemeldir. Doğru zamanlama ile bu kilit adımı atması ve Türkiye-AB ilişkilerine yerelden neşet eden yepyeni bir boyut ve dinamizm aşılaması sürpriz olmayacaktır.
İMAMOĞLU AVRUPA SÖYLEMİNİ GELİŞTİRİP GÜÇLENDİRİYOR
Ağustos 2023’te PolitikYol için kaleme aldığım Yerelden neşet etmek üzerine başlıklı yazımda, Ekrem İmamoğlu'nun yerelden, ulusala ve uluslararasına doğru evrilen yaratıcı çözümler geliştirme niyetinde bir siyasetçi olarak öne çıktığını yazmıştım. Yereli aynı zamanda uluslararası ve küresel bir aktör olarak değerlendiren ve bu perspektifle hareket eden İstanbul vizyonu, içe kapanık bir yaklaşımın aksine bölgesel ve küresel bağlantıları, ağları ve ilişkileri öncelemektedir. Mevcut rolü, İmamoğlu’na dünyanın en büyük ve önemli metropollerinden birini temsil ederek, yerel, ulusal ve uluslararası arenada üst düzeyde bir görünürlük sağlama ve geniş bir ajanda çerçevesinde güçlü bir etki yaratma fırsatı sunuyor. Paris ziyareti bağlamında ve akabinde İstanbul’da Avrupa Günü kutlamasında, İmamoğlu'nun Avrupa düzlemindeki söylemini özenle geliştirdiğini ve güçlendirdiğini gözlemliyoruz.
Ekrem İmamoğlu'nun ortaya koyduğu geniş kapsamlı demokrasi vurgusu, Avrupa'nın güncel sosyalist ajandasına not düşen önemli bir adım olarak öne çıkıyor. Ayrıca, Türkiye'yi Avrupa'nın sorunlarına ve çözümlerine ortak bir paydaş olarak konumlandırarak daha geniş bir vizyonun işaretlerini veriyor. Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından ve yeni AB Komisyonu'nun şekillenmesi sürecinde, İmamoğlu'nun Avrupa başkentlerindeki varlığını artıracağı ve çeşitli vesilelerle bu demokrasi vurgusu ve Avrupalı Türkiye anlatısını daha da yaygınlaştıracağı beklenebilir.
Bu durum, Türkiye’nin Avrupa’daki özgül ağırlığının artmasında ve İmamoğlu'nun Avrupa parkesinde yükselen bir lider olarak kabul görmesinde belirleyici bir rol oynayacaktır. Henüz resmi ziyarette bulunmadığı Brüksel’e gelişinin, AB çevrelerinde büyük bir merak ve yankı uyandırması kuvvetle muhtemeldir. Doğru zamanlama ile bu kilit adımı atması ve Türkiye-AB ilişkilerine yerelden neşet eden yepyeni bir boyut ve dinamizm aşılaması sürpriz olmayacaktır.
Yorum Yazın