Draghi, $800 milyarın dijitalleşmeye, ekonomilerin karbon merkezli çalışmasından kurtarılmasına ve AB’nin savunma kapasitesinin artırılmasına yönelik harcanmasını öneriyor. Draghi, zenginlik, eşitlik, barış ve demokrasinin sürdürülebilir bir çevre içinde yaşanmasının Avrupa’nın köklü değerleri olduğunun altını çiziyor. Bu değerleri bir arada tesis edemeyen bir Avrupa’nın “varlık nedenini yok edeceğini” anlatıyor.
2024 yılının Mayıs ayında, Fransa cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un The Economist dergisine verdiği bir mülakatta Avrupa'nın geleceğine dair uyarıları dikkat çekiciydi. Mülakat, Macron’un Sorbonne Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada dile getirdiği “Avrupa ölebilir” ifadesine yönelik bir soruyla başlıyordu.
Macron, Sorbonne konuşmasında Paul Valéry’ye atıfta bulunduğunu belirtiyordu. Valéry’nin I. Dünya Savaşı sonrasında bir medeniyetin ölebileceğine dair tespitini hatırlatıyordu.
Macron, Avrupa’ya ilişkin güvenlik risklerinden söz ediyordu mülakatta. Hemen ardından da Avrupa’nın önünde duran büyük zorlukların ekonomi ve teknolojiyle ilgili olduğunu belirtiyordu. Macron, Avrupa’nın güvenlikte Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD), enerjide de Rusya’ya olan bağımlılığından yakınıyor ve Avrupa’nın yeni yaklaşımlara ve stratejilere ihtiyacı olduğunu ifade ediyordu.
Avrupa Birliği (AB), bir “birlik” olabilmeyi ne ölçüde başarabildi? AB, birlik olabilmeyi yeterli ölçüde başaramamış olmasının bazı olumsuz ekonomik sonuçlarını mı yaşıyor bugün? AB’nin son yıllarda tırmanan ABD-Çin gerginliğinin gölgesinde, uluslararası rekabette bir nevi “geride kalma” endişesi yaşadığı ifade edilebilir mi? Sorulara cevapları Mario Draghi’nin Avrupa Komisyonu kapsamında hazırladığı bir raporda arayalım.
Macron’un endişelerine paralel olarak, eski Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi de 9 Eylül 2024 tarihinde sunduğu bir raporda Avrupa Birliği’nin (AB) ekonomik ve teknolojik anlamda geride kalma durumuna dikkat çekti.
Draghi’nin tespitleri ve önerileri neler?
AB, 21. yüzyılın başından bu yana yavaşlayan büyüme nedeniyle endişeli. Avrupa’da verimlilik düşüyor. Bu nedenle, ABD ile AB arasındaki gayrısafi yurt içi hasıla (GSYİH) farkı AB aleyhinde giderek büyüyor. ABD’de kişi başı gelirin artışı 2000 yılından bu yana AB’ninkinin hemen hemen iki katı olarak gerçekleşti.
Avrupalı ihracatçılar başta Asya olmak üzere hızlı büyüyen piyasalara ulaşmayı başardı. 2008-2012 arasında süren kriz sonrasında işsizlik istikrarlı olarak düştü ve eşitsiziliğin azaltılmasına katkı sundu. Böylece, sosyal refahın korunabilmesi mümkün oldu.
ABD’nin Avrupa’ya sunduğu savunma şemsiyesi nedeniyle Avrupa’nın savunma bütçesi savunma dışındaki amaçlara yönelik olarak kullanılabildi. Ancak, AB’nin farklı coğrafyalara olan bağımlılığı arttı.
Teknolojide önemli ilerlemeler kaydedilirken, Avrupa dijital devrimde geri kaldı. Verimin artmaması ve ABD’nin gerisinde kalınmasının temel nedeni AB’nin teknolojide değişimlere ayak uyduramaması. Gelecekte büyümeye yön vereceği düşünülen yeni teknolojilerde geri kalınmasının bir sonucu olarak dünyanın zirvesindeki 50 firmanın sadece 4’ü Avrupa’dan.
AVRUPA DİJİTAL DEVRİMDE GERİ KALDI
İstikrarlı bir jeopolitik ortamda artan bağımlılık herhangi bir rahatsızlık yaratmadı. Ancak, artan jeopolitik risklerle Avrupa’nın üzerinde oturduğu temeller sarsılmaya başladı.
Teknolojide önemli ilerlemeler kaydedilirken, Avrupa dijital devrimde geri kaldı. Verimin artmaması ve ABD’nin gerisinde kalınmasının temel nedeni AB’nin teknolojide değişimlere ayak uyduramaması. Gelecekte büyümeye yön vereceği düşünülen yeni teknolojilerde geri kalınmasının bir sonucu olarak dünyanın zirvesindeki 50 firmanın sadece 4’ü Avrupa’dan.
2040’a kadar AB’nin işgücünde her yıl 2 milyon kişilik bir azalma yaşanacağı öngörülüyor. Bu öngörü, Avrupa’nın büyümeye artan verimlilikle destek vermesi gerektiğine dair güçlü bir veri sunuyor.
Draghi’nin tespitlerinden çıkan öneri büyük bir yatırım projesinin başlatılması yönünde. Öyle ki, 1948-51 arasında Avrupa’ya destek sunan Marshall Planı’nın büyüklüğünün Avrupa’nın yıllık GSYİH’sine oranı %1-2 iken, şimdi %5’e denk gelecek bir yatırım önerisi söz konusu. %5’in rakamsal karşılığı ise, $800 milyar. Draghi’nin aklındaki yatırım büyüklüğünün Avrupa’nın yıllık GSYİH’sine oranı 1960’lardan, 1970’lerden bu yana görülmüş değil. O yılların, 1945’te sona eren II. Dünya Savaşı’nın sonrasına denk geldiğinin altı çizilmeli.
Avrupa’da, son 50 yılda kurulmuş ve bugün €100 milyarlık piyasa değerine ulaşmış bir şirket yok. Oysa ABD’de, aynı zaman diliminde kurulmuş olup bugün piyasa değeri €1 trilyonu aşmış altı adet şirket var. Draghi tarafından durum, Avrupa’nın dinamizmden kopmuş, statik endüstriyel yapılara takılı kaldığının bir göstergesi olarak yorumlanıyor.
DİNAMİZMDEN KOPMUŞ AVRUPA
Draghi, $800 milyarın dijitalleşmeye, ekonomilerin karbon merkezli çalışmasından kurtarılmasına ve AB’nin savunma kapasitesinin artırılmasına yönelik harcanmasını öneriyor.
Draghi, zenginlik, eşitlik, barış ve demokrasinin sürdürülebilir bir çevre içinde yaşanmasının Avrupa’nın köklü değerleri olduğunun altını çiziyor. Bu değerleri bir arada tesis edemeyen bir Avrupa’nın “varlık nedenini yok edeceğini” anlatıyor. Draghi’nin bu yorumu Macron’un “medeniyet” vurgusuna çok yakın.
Avrupa’da, son 50 yılda kurulmuş ve bugün €100 milyarlık piyasa değerine ulaşmış bir şirket yok. Oysa ABD’de, aynı zaman diliminde kurulmuş olup bugün piyasa değeri €1 trilyonu aşmış altı adet şirket var. Draghi tarafından durum, Avrupa’nın dinamizmden kopmuş, statik endüstriyel yapılara takılı kaldığının bir göstergesi olarak yorumlanıyor.
Draghi’nin raporunda, Çin’in sektörel sübvansiyonları da yer buluyor. AB ve Çin arasında karşılıklı bir bağımlılığın söz konusu olduğu vurgulanıyor.
Avrupa, neden verimli olamıyor?
440 milyon tüketici ve 23 milyon şirketle dünya ekonomisinin %17’sini oluşturan AB’nin odaklanamamak, ortak kaynakları heba etmek ve gerektiğinde koordine olamamak gibi sorunları bulunuyor.
Draghi’nin yukarıda kısaca tespitlerini ve önerilerini sunduğumuz raporu “Avrupa Birliği’nin” bir “birlik” yaratamama sorununa işaret etmiyor mu? Bu sorun yeni değil. Büyük Resesyon (2007-09) sonrasında yaşanan Euro krizi günlerini hatırlamak gerekiyor. Dolayısıyla, Draghi’nin raporunda ortaya koyduğu tespitlerin ve çözüm önerilerinin ülkeler arasında ne ölçüde olumlu karşılık bulabileceği büyük bir soru işareti.
Yıllarca, AB’nin itici gücü Almanya idi. Draghi’nin dikkat çektiği “bağımlılık” sorunu büyük ölçüde Angela Merkel’in döneminde inşa edildi. Bugün, Alman mucizesi yerine Almanya’nın neden endüstriyel gücünü kaybettiği tartışılıyor.
AB’nin karar alma mekanizmalarında Fransa-Almanya işbirliği her zaman çok önemli olmuştur. Macron’un mülakatında anlattıkları bir yanda dururken, zayıf bir Olaf Scholz hükümeti geçtiğimiz günlerde aşırı sağa karşı yerel seçim yenilgisi alıyor. Aşırı sağda yer alan popülist Alternatif für Deutschland (AfD) partisi, Thuringiya’dan zaferle çıkıyor, Saxony’de ise az farkla ikinci parti konumuna ulaşıyor. Böyle bir gelişme, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez gerçekleşiyor. Helmut Kohl ve Francois Mitterrand gibi liderleri yok Avrupa’nın bugün.
Avrupa’nın bugün yaşadığı sorunların temelinde yanlış kurgulanmış bir parasal birliğin olduğunu söylemek mümkün. Yanlış bir kurgunun üzerine “birlik” olamamanın getirdiği organizasyonel sorunları da ekleyince, Draghi’ye hak vermemek elde değil. Ancak, önerilerinin somut projelere dönüşebileceğini düşünmek de “birlik” olamamış Avrupa’da pek mümkün gözükmüyor.
Yorum Yazın