Teklifin 36’ncı maddesi yürürlüğe girdiği takdirde zaten Türkiye’ye gelmekte çok tereddütlü olan yabancı sermaye, hiçbir biçimde Türkiye’de yatırım yapmaya teşebbüs etmeyecektir. Uzun bir süreden beri uygulanan hukuk dışı politikalar sonucunda Türkiye’yi terk etmiş olan yerli sermaye de geri dönmeyecektir. Paranın ancak güvenli limanlara yöneleceği gerçeğini unutmamak gerekir. Bütün bu sebeplerle teklifin 36’ncı maddesinin metinden çıkarılması gerekmektedir.
11-12 Temmuz 2024’te Adalet Komisyonu’nda görüşülen ve kabul edilen 9. Yargı Paketi’ne ilişkin kaleme aldığım muhalefet şerhini, okuma kolaylığı bakımından iki bölüme ayırdığımı dünkü yazımda belirtmiştim. Adalet Komisyonu’na bir bütün olarak sunduğum muhalefet şerhimin geri kalan kısmını, başlıkların numarasını aynen muhafaza ederek aşağıda okurlarımın bilgisine sunuyorum.
III. TEKLİFİN İÇERDİĞİ DİĞER SORUNLAR
1. Teklifin 4’üncü maddesi, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na Ek Madde 41 şeklinde bir hüküm eklemektedir. Eklenmek istenen hükmün başlığı şöyledir: Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı ve İdari Yargı Ön Sınavı.
Madde incelendiğinde başlıkta belirtilen sınavların kapsamının genişletildiği, çeşitli hukuk alanlarının uygulanması planlanan sınavın kapsamına dâhil edildiği görülmektedir. Böylece hukuk mesleğini icra edenlerin kalitesinin yükseleceği ümit edilmektedir.
EK MADDE 41, MESLEĞİN İCRASINA KALİTE KAZANDIRMAYACAKTIR
Türkiye’nin üstesinden gelmesi gereken önemli sorunlarından birinin hukuk mesleğini icra edenlerin meslekî kapasitelerini güçlendirmek; böylece hukukun üstünlüğüne dayanan bir sistemi hâkim kılmak olduğu açıktır. Ne var ki uygulanması planlanan sınavların kapsamını genişleterek bu amaca ulaşılabileceğinin düşünülmesi, gerçekçi görünmemektedir.
Yükseköğretim Kurulu’nun sitesi incelendiğinde 9’u Kıbrıs’ta olmak üzere Türkiye’de 92 hukuk fakültesinin olduğu anlaşılmaktadır. Gene bu sitede yer alan verilere göre bu hukuk fakültelerindeki toplam öğrenci sayısı 75.849’dur.
Bu hukuk fakültelerinin önemli bir kısmının akademik kadrolarıyla kütüphane imkânlarının yeterli olmadığı bilinmektedir. Bu nedenle teklifin 4’üncü maddesiyle 2547 sayılı Kanuna eklenen Ek Madde 41’in hukuk mesleğinin icrasına kalite kazandırmayacağını belirtmek gerekir.
Teklifin 36’ncı maddesi, “26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 282 nci, 314 üncü ve 315 inci maddelerinde veya 7/2/2013 tarihli ve 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinde düzenlenen suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi gereğince şirketlere veya 128 inci maddesinin onuncu fıkrası gereğince malvarlığı değerlerine kayyım” atanabileceğini düzenlemektedir. Bir hukuk devletinde uyulması gereken aslî unsurlardan biri, yargılamasız ceza olmaz ilkesidir.
YARGILAMASIZ CEZA OLMAZ
3. Teklifin 36’ncı maddesi, 25.7.2018 tarihli ve 7145 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanuna bir geçici madde eklemektedir. Eklenen hüküm, fevkalade uzun olup karmaşık bir içeriğe sahiptir. Bu yönüyle hükmün içeriğinin ve ortaya çıkarması muhtemel sonuçların anlaşılması kolay değildir. Hükmün bu özelliği dikkate alındığında hukuk devletinin aslî unsurlarından olan belirlilik ilkesini ihlâl ettiğini ifade etmek gerekir.
Teklifin 36’ncı maddesi, “26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 282 nci, 314 üncü ve 315 inci maddelerinde veya 7/2/2013 tarihli ve 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinde düzenlenen suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi gereğince şirketlere veya 128 inci maddesinin onuncu fıkrası gereğince malvarlığı değerlerine kayyım” atanabileceğini düzenlemektedir. Teklife göre Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kayyum olarak atanacak ve beş yıl süreyle görev yapabilecektir.
Kayyumun yetkilerinin ne olacağı 19.10.2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununda Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna verilen hak ve yetkilerin kıyasen uygulanmasıyla tespit edilecektir.Maddeye göre söz konusu şirketlere Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından yöneticiler atanacak, bu yöneticiler Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun gözetiminde ticarî teamüllere uygun olarak ve basiretli bir tacir gibi davranacaklardır. Aynı maddede Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun şirketlerin “kısmen veya tamamen satılmasına veya feshi ile tasfiyesine” karar verebileceği düzenlenmiştir.
Türkiye, uzun bir süreden beri ekonomik kriz ve bu krizle bütünleşen enflasyon sarmalını yenmek üzere yetersiz politikalar izlemekte; bu politikalar sorunu çözememektedir. Kabul edilmesi gereken en önemli husus ise ekonomik krizin ve bununla bütünleşen enflasyon sarmalının çözümü için her şeyden önce hukuk devletinin tüm unsurlarının eksiksiz olarak inşa edilmesi gerektiğidir.
Kısaca özetlemeye çalıştığım bu fevkalade karmaşık madde yazımından ciddi hukukî sorunlar doğacaktır. Bunlardan biri, kuvvetli suç şüphesine istinaden söz konusu şirketlere kayyum atanmasıdır. Bir hukuk devletinde uyulması gereken aslî unsurlardan biri, yargılamasız ceza olmaz ilkesidir. Bu nedenle sadece kuvvetli suç şüphesine istinaden kayyum atamak, bu ilkenin ihlâli anlamındadır. Dahası, hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından olan ve Anayasamızın 38’inci maddesinde açıkça düzenlenen kurallardan biri de sanığın masumiyeti karinesidir. Bu karine de sadece şüpheye istinaden herhangi bir kişiye (Bu, gerçek veya tüzel bir kişi olabilir.) cezaî bir müeyyide uygulanamayacağını ifade etmektedir. Oysa kuvvetli bir şüpheye istinaden şirketlere kayyum atamak, Anayasamızın 35’inci maddesinde yer alan mülkiyet hakkını ihlâl edecektir.
Üstelik kayyuma, şirketin malvarlığını kısmen veya tamamen satmak veya şirketin malvarlığını tasfiye etmek yetkilerinin sunulması, çok ağır mülkiyet hakkı ihlâllerine yol açacak niteliktedir.
Mülkiyet hakkı, Anayasamızın 35’inci, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1 no.lu Protokolünün 1’inci maddesinde düzenlenmiştir. Teklifin 36’ncı maddesi yürürlüğe girdiği ve yukarıda kısaca özetlediğim mülkiyet hakkı ihlâllerine yol açtığı takdirde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde Türkiye aleyhine pek çok dava açılacak; bu davalar hak ihlâli ve tazminat mahkûmiyetiyle sonuçlanacaktır. Bu ise zaten uluslararası camiada hukuk devleti ihlâlleriyle anılarak itibar kaybetmekte olan ülkemizin bu kaybını daha da derinleştirecektir.
Türkiye, uzun bir süreden beri ekonomik kriz ve bu krizle bütünleşen enflasyon sarmalını yenmek üzere yetersiz politikalar izlemekte; bu politikalar sorunu çözememektedir. Kabul edilmesi gereken en önemli husus ise ekonomik krizin ve bununla bütünleşen enflasyon sarmalının çözümü için her şeyden önce hukuk devletinin tüm unsurlarının eksiksiz olarak inşa edilmesi gerektiğidir.
Yukarıda aktardığımız teklifin 36’ncı maddesi yürürlüğe girdiği takdirde zaten Türkiye’ye gelmekte çok tereddütlü olan yabancı sermaye, hiçbir biçimde Türkiye’de yatırım yapmaya teşebbüs etmeyecektir. Uzun bir süreden beri uygulanan hukuk dışı politikalar sonucunda Türkiye’yi terk etmiş olan yerli sermaye de geri dönmeyecektir.
Paranın ancak güvenli limanlara yöneleceği gerçeğini unutmamak gerekir. Bütün bu sebeplerle teklifin 36’ncı maddesinin metinden çıkarılması gerekmektedir.Burada hatırlatılması gereken başka bir husus ise benzer içerikteki bir hükmün, kamuoyunda 8. Yargı Paketi olarak bilinen Torba Kanunun 22’nci maddesinde yer aldığı ve Genel Kurul görüşmeleri sırasında metinden çıkarıldığıdır. O tarihte sözü geçen hükmü metinden çıkararak yürürlüğe girmesini önlemek ne ölçüde isabetli olmuşsa aynı hükmü çok küçük farklarla bu teklif metniyle yürürlüğe koyma çabası aynı ölçüde isabetsiz olmuştur.
*9. Yargı Paketi bu hafta Meclis gündemine geleceği 17 Temmuz 2024 yayınlanan yazıyı yeniden yayınlıyoruz.
İlk yazıya buradan ulaşabilirsiniz
Yorum Yazın